Roma havalimanında İtalya'ya ne için geldiğimi soran pasaport görevlisine "Sicilya'yı gezip yemeklerini tadacağım" dediğimde "Aman yankesicilere dikkat et; kolundan saatini bile çalarlar" diye uyardı. Haritada uzun konçlu çizme gibi duran bu ülkenin kuzeyinde yaşayanların asalak olarak gördükleri yoksul güneyli yurttaşları hakkında halisane duygular beslemediklerini bilmeyen biri, o anda Sicilya gezisini iptal edebilirdi. Resmi üniformalı görevli bile açıkça uyardığına göre, Sicilya çok tehlikeli bir yer olmalıydı.
MAFYANIN ANAVATANI
İyi ki bundan önce çizmenin ayağına iki yolculuk yapmış, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizi anımsatan Sicilya'yı çok sevmiştim. Yemeklerinin tadı damağımda kalmıştı. Sicilya, mafyanın anavatanı ama bu örgüt hırsızlık ve yankesicilikle uğraşmıyor olmalı.
Zira İtalya'nın birçok yerinde bu tür olumsuz anılarım oldu, sadece Sicilya'da sıkıntı yaşamadım.
Bir süre önce de Sicilya yemeklerini özlediğimi fark ettim ve üç arkadaşımla kendimi çizmenin ayağında buldum.
Herkes Sicilya'nın güneyini, tercih eder. Yüzlerce kilometre mesafeden tepesi bulutlarla kaplı Vezüv yanardağı, İtalya'nın belki de en güzel kenti Siraküza, Sicilya'nın ikinci büyük şehri Catania buradadır.
İyi korunmuş eski Yunan tapınağıyla ünlü Agrigento şehri ve otomobille gelenlerin araçlarını dağın eteğindeki iki büyük otoparktan birine bıraktıktan sonra tepedeki yerleşim bölgesine küçük otobüslerle ulaşabildikleri, buna rağmen bölgenin en önemli turistik merkezi sayılan Taormina kasabası da güney sahilinde yer alır.
Biz Roma üzerinden Sicilya eyaletinin başkenti Palermo'ya gelip, kiraladığımız araçla adanın kuzey kıyısındaki Cefalu adlı 14 bin nüfuslu turistik balıkçı köyünde üslendik ve buradan günlük geziler yaptık. Gezmekten yoruldukça, büyük bir fincan kahve yapımında kullandığımız kahve miktarını stretto dedikleri bir yudum espresso için harcayan Sicilyalılar'ı taklit ederek bu zehir zemberek, koyu kavrulmuş kahveyle güç bulduk.
Öğlen ve akşam yemeklerimiz ise eski Romalı komutan ve gurmelerin piri Lucullus'u kıskandıracak zenginlikteydi.
Bir yörenin mutfağı çok zenginse, o bölgeden tarih boyunca büyük uygarlıklar gelip geçmiş, izlerini bırakmıştır. Günümüz Sicilya mutfağına da bölgenin hareketli tarihi damgasını vurmuş.
Eski Yunanlar'la birlikte zeytin, lor peyniri, bal ve şarap adaya gelmiş.
Antik Çağ'da, M.Ö 5. yüzyılda bile Siraküza'da bir yemek okulu olduğu ve
Il cuoco Siciliano, yani 'Sicilya Yemek Kitabı' adıyla yemeklerinin bir kitapta toplandığı biliniyor. Romalılar da bölgeye sert buğday yetiştirmeyi, Etna dağının kar ve buzlarını balla tatlandırıp meyve sularıyla renklendirmeyi öğretmiş.
Adalılar onlardan sosis ve 'maccu' denen, soya fasulyesi, soğan ve sarımsakla hazırlanıp ekmeğin ya da eriştenin yanında yenen, yüzyıllar boyu tarlaya giden köylünün anforaya doldurup yanında götürdüğü, onun ana gıdasını oluşturan koyu çorbayı öğrenmiş.
AFRİKA'DAN KUSKUS DA GELMİŞ
Bir süre adayı ellerinde tutan Normanlar balık kurutmayı, İspanyollar da domates, patlıcan ve kırmızıbiber gibi yeni sebze çeşitlerinin yanı sıra çikolata yapma sanatını Sicilyalılar'a tanıtmış. Afrika kıtasına yakınlığı sayesinde kuskus gibi kuzey Afrika'nın yemek çeşitleri de Sicilya mutfağına girmiş.
Her ne kadar Hıristiyanlar Arap izlerini Sicilya'dan silseler de Araplar'dan öğrendiklerini mutfaklarından çıkaramamış.
Mutfaklarının çok önemli malzemeleri anason, enginar, kayısı, tarçın, badem, portakal, Antep fıstığı, nar, safran, susam, ıspanak, şekerkamışı, kuşüzümü, hintcevizi, baharat karanfil, karabiber, tarçın, karpuz ve pirinci Araplar'a borçlular.
Adada küçük aile işletmesi trattoria'larda karnımı doyurdum.
Yerli halkın tavsiyelerine uydum, onların önerdikleri yerlere gittim. İstanbul'da hayal edemeyeceğim ucuzlukta yerlerde rüya gibi yemekler yedim.
Sicilya'da eksikliğini duyduğum tek şey bizim uçaklarımız oldu. İtalyan havayollarıyla aktarmalı uçarken insan Türk Hava Yolları'nın kıymetini daha iyi anlıyor. Keşke Sicilya'ya da uçsa!