Eserlerinin
desen ve renk cümbüşüyle her yaştan sanatseverin gözünü ve ruhunu okşayan modern sanatın en önemli isimlerinden Joan Miro'nun resim, baskı, heykel ve seramiklerinden oluşan "Kadınlar, Kuşlar ve Yıldızlar" temalı koleksiyonun 20 Eylül'den itibaren Emirgan'daki Sabancı Müzesi'nde sergilendiğini öğrenince, geçen hafta bu önemli sergiyi görmeye gittim. Arkadaşlarımla sergiyi gezdikten sonra terastaki Müzedechanga adlı restoranda yemeğimizi yedik. Herkes menüden bir şeyler ısmarladı, sadece ben çorba istedim; ilk servis edilen yemek de benim çorbam oldu. En büyük opera sanatçılarından, 2007 yılında hayata veda eden tenor Luciano Pavarotti "Yemek pişirmek sanattır; üstelik hiç de önemsiz sayılmayacak bir sanat" demiş. Kuşkusuz bununla kastettiği yemeğin tadı, lezzet dengesi, bir ölçüde de göze güzel görünmesiydi. Müze restoranında servis edilen çorba da Pavarotti'nin sözünü ettiği anlamda bir sanat eseriydi ama görsel sanatlar kriterleriyle değerlendirildiğinde de sanat değeri yüksekti. Önce zeminine çeşitli yüksekliklerde İzmir tulum peyniri küpleri, üzerlerine de pancar, zeytin ve pazı kullanılarak moleküler mutfak teknikleriyle yapılmış kırmızı, siyah ve yeşil renklerde cipslerin yerleştirildiği çukur tabak önüme geldi. Ardından da garson, deseni bozmamaya özen göstererek, zerdeçalla lezzetlendirilmiş sarı renkli tavuk suyuna havuç çorbasını porselen bir sürahiden tabağa dolduruldu.
MİRO ESERİ GİBİ ÇORBA
Sergide tek tek eserlerini keyifle seyrettikten sonra Boğaz'a karşı nefis manzaralı terasta servis edilen bu çorba da, Miro'nun elinden çıkmış bir sanat yapıtı gibiydi. Daha doğrusu Miro'nun sanatından esinlenerek doğru malzemelerle usta aşçılar tarafından yaratılmış, mutfak sanatının estetikle buluştuğu bir sanat eseriydi. Az sonra gelen arkadaşlarımın başlangıç yemeklerinden biri daha Miro tarzı bir görünüm sergiliyordu: koyun sütünden İspanyol manchego peyniri, İspanyol usulü ayva peltesi mambrilla, portakal kabuğu şekerlemesi ve pancarlı grisini ile hazırlanmıştı. Kuşkusuz bütün yemekler sergideki eserlerden esinlenmiş değil. Zaten böyle yapılsa, sürpriz etkisi kısa sürede yitirilir. Ayrıca Miro tarzı her yemek de bütün öğünlerde sunulmuyor. Örneğin Miro'yu çağrıştıran safran, zerdeçal ve kalamar, ahtapot, karides gibi deniz ürünleriyle hazırlanmış Changa usulü paella ve taze baharat salatası sadece akşamları servis ediliyor. Küçük bir tabak içinde iç içe geçmiş daireler görünümünde isli lor, biber ve zeytin kullanılarak yapılmış beyaz, kırmızı ve siyah renklerde bir spesiyalite de akşam yemeklerinde gözü ve damağı şenlendirsin diye ekmeklerle birlikte sofraya getiriliyor. Tatlıya sıra geldiğinde de bir sürprizle karşılaştım: yanında sanki Miro'nun bir tablosundan koparılıp tabağa yerleştirilmiş gibi görünen asimetrik dev siyah badem kurabiyesi ile sunulan kestane ve portakallı flanı yemeden önce uzun uzun seyrettim. Olağanüstüydü. Sabancı Müzesi'ndeki ilk sergi olan Picasso'dan sonraki bütün büyük sergilerde, Müzedechanga menüsüne özel yemekler kattı. Bu bağlamda Rembrandt sergisine, restoranın kendi menüsüne ilave olarak, "Rembrandt Mutfakta Olsaydı" başlıklı bir menü eşlik etmişti. Sanatçının ve onunla çağdaş Hollandalı ressamların eserlerinde görülen yemekler Müzedechanga şefleri tarafından yorumlanmıştı. Bu yemekler klasik gitar dinletisi eşliğinde ve kokudan, çiçeklere kadar tüm detayları düşünülmüş bir ortamda servis ediliyordu.
HEYKELSİ TATLAR
Monet sergisinde Changa şeflerinin işi daha kolaydı. Çünkü büyük Fransız ressam, Giverny'deki evinin cennet gibi bahçesinde öğlenleri saat tam 11.30'da ünlü konuklarını sofraya buyur eder, onları birbirinden lezzetli yemeklerle ağırlardı. Bu ziyafetlerde sunulan 160'dan fazla yemeğin tarifleri bugün çeşitli kitaplarda yer alıyor. Heykeltıraş "Anish Kapoor İstanbul'da" sergisi için restoranın şefleri "Heykelsi Tatlar" adlı özel menü ile geleneği sürdürdü. Bu menüdeki pancar pigmentli lor peyniri ve zerdeçallı ekmek; gümüşlü ılık çift çorba; fesleğen ve domates soslu ve Maraş tarhana kıtırlı kemer patlıcan; mermer dokulu kuzu tandır dolması ve tatlı ekşi kerevizli pilav; mango ve çarkıfelek meyvesi ile yapılmış parfe gibi yemekler Kapoor'un eserlerinden esinlenmişti. Miro yemekleri ise ilk kez ayrı bir menüde toplanmış değil. Siparişler sırasında sürpriz tabaklar olarak sofraya geliyor ve çok başarılı. Sabancı Müzesi'nde yediğim yemekten sonra epey araştırdım. Sanat eserlerinden esinlenilmiş tek tük yemek fotoğrafına rastladım. Ama Miro için Changa şeflerinin yaptığı yemekler kadar göze hitap edenine rastlamadım. Ve şimdi bu yemekler bende alışkanlık yarattı.