K
anser, bilindiği gibi, hücrelerin kontrol edilemeyen bir şekilde büyümesi sonucu oluşan kötü huylu tümörler için verilen genel bir terminolojidir. Ülkemizde bir çok Batı ülkesinde olduğu gibi, erkeklerde en sık prostat, kadınlarda da meme kanseri görülmekte, bunları akciğer ve kalın bağırsak kanserleri takip etmektedir. Kanserlerin büyük çoğunluğu çevresel faktörlerden kaynaklanır. Bu kapsamda, kronik enfeksiyonlar, tütün kullanımı, alkol tüketimi, obezite, çevre kirliliği, güneş kaynaklı ultroviyole ve x ışınları ve kimyasal toksik ajanlar bir kalemde akla gelen etkenlerdir. Bugün, kanser vakalarının üçte birinin
tütün kullanımı sonucu olduğunu biliyoruz. Kanserin nedenleri konusunda fizik aktivite eksikliğinden genetiğe kadar bir çok faktör üzerinde durulurken, sigara gibi
önlenebilir risk etkenleri üzerinde daha fazla durulmasının nedenini budur.
BUGÜNKÜ SAYI KATLANACAK
Kanser zengin, Batılı ve sanayileşmiş ülke insanlarına özgü bir hastalık değildir. Sanırım, kanserle ilgili bilimsel çalışmalarla yeni tedavi yöntemlerinin çoğunun
Batı kaynaklı olması, böylesi bir yanılsama yaratmaktadır. Günümüzde, Uluslararası Kanser Araştırmaları gibi
güvenilir kuruluşların yaptığı istatistiki çalışmalar, artık dünya kanser yükünün büyük kısmını
az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin taşımakta olduğunu göstermektedir. Her yıl
9 milyon yeni tanı ve bir o kadar da bu hastalık nedenli ölüm düşünülüp, önümüzdeki 20 yılda da bu sayıların katlanacağı hesaba katıldığında, zaten kaynakları yetersiz olan bu grup ülkeler açısından ortaya çıkan sosyal ve tıbbi maliyet tüm çıplaklığı ile ortaya çıkmaktadır. Vaka istatistiklerinin daha güvenilir olduğu Batı ülkelerinin önümüzdeki yıllara yapmış olduğu projeksiyonlarda,
her üç kadından birinin ve her
iki erkekten birinin yaşam süreçleri içinde kanser ile karşılaşmaları beklenmektedir. Yüzde 30 ve yüzde 50 oranları artık epidemi diye adlandırılan bir tür salgın durumunu akla getirmekte ve durumun vahametini ortaya koymaktadır. Kanser vakalarının artmasının en baskın nedenleri, demografik yapının yaşlı nüfus lehine yükselmesidir. Yani dünya
nüfusu artışı ve
yaşlı nüfus oranında artış vardır. Kanser ileri yaşla riski artan bir hastalıktır. Yaşam süresinin artmasına paralel olarak, yaşlanmanın hücresel ve moleküler düzeyde yapmış olduğu hasarlar ve bağışıklık sistemi yetersizlikleri kanser için
potansiyel bir durum oluşturur. Kanser oluşturan bir çok dış etkene, uzun yaşam nedeni ile daha fazla maruziyet de aynı kapsamda riski artırmaktadır.
BİLİNCİ ARTIRACAKTIR
Günümüzde, tanı ve tedavi süreçlerindeki teknolojik gelişmeler ve
erken tanı imkanları, kanseri engellenebilir ve/veya kontrol edilebilir hale getirmiştir. Amaç, kanserin kontrol edilebilir ve kronik bir hastalık haline getirilerek yaşam süresi ve konforunu etkilememesidir. Ama görünür gelecekte, kanserin oluşum mekanizmalarının tamamen anlaşılması ve kansere bağlı ölümlerin bütünüyle ortadan kalkması söz konusu değildir. Ülkelerin giderek artan kanser olgularının bütçe yükleri için işbirliği yapması, kanserden korunma için küresel anlamda
sigara, alkol ve obezite ile savaşta etkin politikaların uygulanması ve bireysel farkındalığın artırılarak risk grupları için taramaların yapılması öncelikli stratejiler olarak görülmektedir. Bu kapsamda,
7 Nisan'a kadar sürecek olan Kanser Haftası etkinliklerinin, farkındalık yaratarak bilinci artırması açısından yararlı olacağı kanısındayız.