Adı Sabıranımdı.
Adıyla kaderi bu kadar örtüşeni görmedim. Seslenirken Sabire deseler de, o doğrusunu söylesinler isterdi. Ufacık, tefecik, içi geniş hatunlardandı.
Eli yeşildi, diktiği tutar, yaptığı yemeğin, kurduğu sofranın tadı dille anlatılamazdı. Ailesi esaslıymış, "İlk bahtım, altın tahtım" deyip, babayiğit, yakışıklı bir oğlana varmış. Mesleği mi... N'apcaksınız mesleğini canım, boyacıymış işte. Üstüne çok gül koklamış. Çok altun bozdurtup yemiş. Sonra elinde bohçasıyla kumayı eve getirmiş. Gerekçesi anlaşılırmış,
ayrı ev açıp da çoluk çocuğunun rızkını ona mı yedirseymiş! Geçim edip birlikte otursunlarmış işte. "Ama Allahı var, kumam güzeldi' deyip durdu. Hem nikahını da vermemiş, kumanınkileri de kendi büyütmüş, nüfusuna geçirmiş, çocuklar da "Anam" demiş Sabıranıma, bir daha dememiş. Geçirdiği ağır ameliyatın ardından nasıl
öbür tarafa gidip döndüğünü anlatırdı, ölürdük gülmekten... "Eksik olmuşum" derdi. Ex olmak anlamına söylerdi bunu, "Kaptıkları gibi beni morga koymuşlar... Ayıktım ki, ne hemşire, ne serum, ne başkası. Bir ben yatıyorum taş bi masada, üstüm örtülü bütün, bir de ötekiler..."
SIMSIKI BİR KAPI
Usullacık kalkmış, bakmış üstünde yeşil ameliyat gömleği yok, yerde terlikleri yok. Kimse olmasa da üryan gezinmek istememiş, sarınmış üstüne örttükleri beyaz örtüyü, soğuk yerlere basa basa kapıyı aramaya koyulmuş. Öteki masalar bütün doluymuş, üstü örtülüymüş onların da, terlikleri de yokmuş, hiçbirinin... Kapı öyle
bildik kapılardan değilmiş, contalı gibi sımsıkı bi kapıymış. Güç fark etmiş... Ayaküstü akıl etmiş ki, burası
yalan dünyayla sahi dünyayı ayıran yerdir. Buymuş, donmuş Sabıranım. "Ya" demiş, "Hortladım sanıp da dışarıdakiler açmazsa! Ya sesimi duyuramazsam!" Kapıya tıkır tıkır vurmuş... Duyulmayınca
deblek ritminde aralıksız vurmuş. Dışarda bi sandalye devrilmiş. Ayak sesleri patır patır uzaklaşmış. Sabıranım başlamış ağlamaya...Ya nöbetçiler dönmezse, ya kulak vermezse. Ya, "Sen artık ölüye yazıldın, var öl, bunu silip seni tekrar hayata yazamayız", derlerse diye uğunup durmuş. Sonra
Gencebay şarkısı söylemeye koyulmuş. "Yarabbi sen büyüksün, sen gönülsün" diyen bi şarkısı var ya, işte onu... Sessizlik gene bozulmayınca, "Oğluum, huu, orda kim varsa ooo, ölmedim, gitmedim, halen daha burdayım" diye bağırmaya başlamış. "
Hortlak olsam kapı mı tıklatırım a oğlum. Geçerim duvardan, sürürüm seni saçından. Aç kurban olsun Sabıra ablan sana..."
Kapı açılmasa nasıl atlatsın bana bu hikayeyi, aaa, siz de...