Çok ilginçtir ki M. Kemal Musul sorununu ve önemini biliyordu. Açıkçası göze alınamamıştır bu sorunun üzerine gitmek o günün koşullarında. Şunu söyler: "Musul sorununu bugünden halledeceğiz. Ordumuzu yürüteceğiz, bugün alacağız dersek bu mümkündür. Musul'u gayet kolaylıkla alabiliriz. Fakat Musul'u aldığımızda arkasından muharebenin hemen sona ereceğinden emin olamayız. Şüphesiz orada bir harp cephesi açmış olacağız." (TBMM G.Z.C. Cilt 3; İş Bankası Yayınları; Ankara-1985 s; 1317 ve... )
Atatürk'ün Musul sorununun farkında olduğu çok açıktır. Tam burada, Türkiye'nin o anki durumunu aşan yeni bir durum olduğunun da farkındadır ve Musul'u almak doğrultusunda askeri bir hamle yapmanın; savaşın yeniden, çok daha geniş ve kapsamlı bir cephede başlaması anlamına gelmekte olduğunu da biliyordu. İşte bu göze alınamamış ve zaten İngilizler de, "Türkiye'ye eğer bunu göze almazsınız, Lozan'da masaya otururuz" mesajı yollamışlardır. Ama Lozan'da nasıl masaya oturduk, işte şimdi tam da bunu kendimize sormalıyız.
Şüphesiz şimdi bu coğrafyada, Türkiye'de ve dünyada çok daha farklı bir durum var. Bugün Musul sorunu bu tarihi özelliklerinin yanı sıra, güncel küresel ekonomik krizin de artık anahtarı durumundadır. Eğer Musul sorunu, tam şimdi, 98 yıl önce olduğu gibi çözülürse bölgede yoksulluk, savaş ve sömürü aynen devam edecektir.
İşte bunun için Musul-Kerkük kaynakları, tam şu zamana dek, Batı'nın istediği oranda yeryüzüne çıkmıştır. Şimdi bu bitiyor; bölgenin zenginlikleri "onlar" istediği kadar yukarı çıkmayacak; bu zenginlikler bunların gerçek sahiplerinin denetiminde ve kullanımında olacak.
İşte Batı, bugün tam da bunun için, bölgedeki mezhep çeşitliğini kullanarak bu zenginliklerin sahiplerini yine birbirine düşürmek ve bölgede sahici bir siyasi iradenin oluşmasını önlemeye çalışıyor. Türkiye, işte bugün, yüzyıl önce olduğu gibi davranmayacak, bu sefer de farkındayız ama bu sefer bu farkındalığın da gereğini yapacağız.
Cemil Ertem/Milliyet