Tarihi bir fırsatı elinizin tersiyle ittiniz. Daha doğrusu, "Batılı efendileriniz" itmenizi sağladılar. Dolayısıyla, başkanlık "üniter devlette başkanlık" şeklinde gerçekleşecektir.
Olur mu? Mis gibi olur. Federasyon, başkanlık sisteminin "olmazsa olmazı" değildir. Başkanlık sistemi bünyemize uygundur. Halkımız güçlü yönetim sever. Devlet adamlarında "paternalistik" tavır görmeye hem alışmış hem de bunu benimsemiştir.
Başında "baba adam" ister, bugün alafrangalar "patron", alaturkalar "reis" diyorlar.
Bu memleket altı yüz yıl bir tür başkanlıkla yönetilmiştir. Atatürk ve İnönü, her ne kadar devletin şekli parlamenter görünse bile (demokrasi demedik), fiilen ve çatır çatır başkanlık sistemini uygulamışlardır. Adını koymak mı size tuhaf geliyor?
Diktadan korkanlar, cumhuriyetin ilk otuz yılının hesabını verebiliyorlar mı? Milli Şef'in başbakanlarından kaçının adını sayabilirsiniz?
Bayar-Menderes dönemi de adı konulmamış bir "yarı-başkanlık" uygulaması değil miydi?
Kafaları "nalıncı keseri" kafasıdır. "Bizimki başka" yaklaşımı. Parlamenter sistemde, "zayıf başkanların" memlekete verdiği "zararlar" da bellidir üstelik... Bir Fahri Korutürk'ün ülkenin 12 Eylül'e gitmesini "önleyemeyen" pasifliğini, bir Ahmet Necdet Sezer'in ekonomik krize yol açan tutumunu hatırlayalım... 28 Şubat darbesine çanak tutan da Demirel değil miydi? Özal, parlamenter sistemin cenderesini zorlayabildiği ölçüde başarılı olmamış mıydı?
Erdoğan kendini meclisteki muhalefetin "kaprislerine" bıraksaydı ne köprü görürdünüz ne tüp geçit ne de yeni havaalanı... Parlamenter sistemin "erdemlerinden" dem vuranlar, bize Suat Hayri Ürgüplü, Nihat Erim, Naim Talu, Ferit Melen, hele hele Sadi Irmak gibi başbakanların acaba neyi başardığını da anlatmak zorundadırlar. Bülend Ulusu'yu hiç saymayalım. Ecevit'in başarılarını (!) da maşallah iyi biliriz.