Atv'de yayınlanan 'Kırgın Çiçekler' adlı dizide rol alan Ruhi Sarı, önceki akşam yayınlanan 80'inci bölümde yürekleri dağladı. Kızı için fidyecilerin istediği parayı toplayamayan ve bunu canıyla ödeyen 'Sadullah' karakterini canlandıran Sarı ile herkesi ağlatan sahneyle birlikte dizi macerasını konuştuk. 'Kırgın Çiçekler'e 56'ncı bölümde dahil olan, karakterin ölümü sebebiyle diziden 80'inci bölümde ayrılan Ruhi Sarı, öldürüldüğü sahnede çok zorlandığını söylerken, kızı 'Songül'ü canlandıran Gökçe Akyıldız'a da övgüler yağdırdı. 'Kırgın Çiçekler' setinden ayrılırken üzüldüğünü söyleyen oyuncu, "Bu duruma ekip de üzüldü. İnsanların kalbini kazandığımı görmek güzel. Bunu parayla yapamazsın. Arkamda bıraktığım en büyük servet bu" dedi...
Rol gereği de olsa ölmek nasıl bir his?
Ben ilk defa ölmedim; rol aldığım bir sürü filmde öldüm. Sinema kariyerine ölü başladım aslında. Sinemaya merhaba dediğim 'Sen de Gitme Traindefilis' filminde öldüm. Sonraki filmim 'Üçüncü Sayfa'da da öldüm. Musalla taşına da yattım. O duyguyu kaybetmezsen, bunun bir oyun olduğunu düşünürsen, travma yaratacak bir durum oluşmuyor ama oynadığın şeyi yaşamaya kalkarsan tedavi olman gerekiyor.
HAYATTA YAPMAK İSTEDİĞİM ÇOK ŞEY VAR
Ölüm korkusu oluyor mu?
Her canlıda olduğu kadar bende de var çünkü hayatta yapmak istediğim çok şey var. O yüzden 'Daha değil' diyorsun. Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyoruz aslında. Ben birçok konuda yavaşladığımı ve bunun da doğru duruş olduğunu anladım.
Yaşla da ilgisi yok mu bunun?
Kesinlikle var. 45 yaşındayım ve bu yaşlarda olgunluk geliyor insana. 40'ta bir duruyorsun; acele etmemeyi, sabırlı olmayı öğreniyorsun. Eski benle şimdiki ben arasında fark var. Mesela trafikte el kol yapan birine karşı artık daha sakinim. O yüzden artık aklıma ilk geleni yapmıyorum. Cezaevleri ve mezarlıklar, o ilk aklına geleni yapanlarla dolu.
'Kırgın Çiçekler' seti sizin için nasıldı?
Ben diziye 56'ncı bölümde girdim, 80'de çıktım. 24 bölüm çok güzel hatıralarla çalıştığım bir set oldu. Rol gereği setteki karamsarlığı partnerim Esra Dermancıoğlu sayesinde kolay atlattım. Esra çok komik bir kadın; gülmekten zor çekiyorduk sahneleri. Çok güzel bir ekipti. Serkan (Birinci) muhteşem bir yönetmen; kendisiyle uzun seneler çalışmak isterim. Herkesin yüzünün güldüğü keyifli ve mutlu bir setti.
Ayrılırken üzüldünüz mü?
Evet, üzüldüm. Diziye girerken çıkacağımı biliyordum ama yine de kötü oldum. Ekip de çok üzüldü. İnsanların kalbini kazandığımı görmek bana büyük mutluluk veriyor; bunu parayla falan yapamazsınız. Arkamda bıraktığım en büyük servet bu aslında. Sette 'Benjamin Button' gibi bir halim vardı. 'Sadullah'ın gençliğini oynayacağım için sakallarımı kestim. Öyle olunca da gençleştim.
'Sadullah' karakteri nasıl bir iz bıraktı sizde?
Çok kızgınım 'Sadullah'a. Karısını kaybetmiş, akıllanmamış, yine içmeye devam etmiş ve kız çocuğunu ortalıkta bırakmış. Cezaevinde 15 sene yatmış. Çıktıktan sonra hayatını kızının üzerine kurgulayacakken, bir başka kadınla birleştirmeyi tercih etmiş, hayatı ıskalamış bir adam.
DİZİ GERÇEKLERİ YANSITTIĞI İÇİN SEVİLDİ
Dizi hâlâ çok önemli rakiplerini geride bırakıyor. Bu başarısını neye bağlıyorsunuz?
Evet, dizi hayatın içinde olan gerçekleri seyirciye yansıttığı için seviliyor. Çok önemli bir şey bu! Ülkemizde iki şey çok karşılık buluyor: Ya sizin yüreğinizi acıtan gerçek hikayeler ya da sizin gözünüzden yaşlar getirecek kadar güldüren hikayeler. 'Kırgın Çiçekler'e sonradan girdim ama takip ediyordum; açıkçası böylesi bir başarı ben de beklemiyordum. Beş kimsesiz kızın hikayesinin kabul görmesi, izlenmesi beni ayrıca mutlu etti.
Seyirci karakterlerle kolay empati kurdu demek ki...
Evet, kursun bence de. Çünkü bizim işimiz bir parça ayna tutmak ya; inşallah birkaç kişinin bakışını değiştirip hayata başka türlü bakmalarını sağlamışızdır. 'Bu kadar da olmaz' diyorsun ama çok yakınımızda olabiliyor böyle şeyler. Senaryo gelince ben de soruyorum kendime 'Bunun gerçekliği olabilir mi?' diye ama akşam haberlerde izliyorum; anne yeni doğurduğu bebeği denize atıyor.
MEVLEVİ FELSEFESİNE MERAKLIYIM
Sanat filmleriyle, dramlarla başlayan bir sinema kariyeriniz vardı. Fakat bu süreç nasıl oldu da 'Moskova'nın Şifresi', 'Sümela'nın Şifresi' gibi Karadeniz komedilerine uzandı?
Karadenizli olduğumu fark ettiler. (Gülüyor) Şiveyle yapılan işlerde sıkıntı olur. Adem Yılmaz ilk 'Sümela' filmini Trabzonlu oyuncularla çekmeye çalıştı. O zaman herkes doğru şiveyi konuştu. Ben bundan 10 sene önce Azeri rolünü oynadığımda insanlar Azeri sanmıştı beni. Genel resme baktığında çok çeşitliliği görmek keyifli. Bir rol yapışmamış üstüme; amacım da buydu zaten.
DİNGİNLİĞİ SEVİYORUM
Film festivalinde de gösterilen 'Bütün Saadetler Mümkündür' adlı filmdeki rolünüz de enteresan.
Evet, çok da keyifli oldu. Koca sakallı, arif olma yolunda ilerleyen bir sahafı oynadım. Tasavvuf öğretilerine uymaya çalışan biri. 'Derviş' diye de bir film çekmiştik. O filmde 28 yaşında genç bir dervişi oynamıştım. Orada Mevleviydim. Konservatuvarı Konya'da okudum, o yüzden Mevlevi felsefesine meraklıyım.
Hayatınıza uyarlayabildiniz mi bu felsefeyi?
Öyle bir yaşantım yok. Ben okuyup öğrenmeyi seviyorum. O felsefede beni çeken şey sabır. O dinginliği çok seviyorum. Olaylara empati kurarak, karşı tarafı da düşünerek bakmak size gerçekten çok şey katıyor.
GÖKÇE'NİN 'BABA' DİYE AĞLAMASI BENİ ÇOK ETKİLEDİ
'Kırgın Çiçekler' dizisinde canlandırdığınız 'Sadullah' karakterinin ölümü sizi nasıl etkiledi?
Açıkçası bu sahnede çok zorlandım. Kızımı oynayan Gökçe'nin üstüme sarılıp 'Baba, baba' diye ağlamaya başlaması beni çok etkiledi. İlk sahnelerimizde Gökçe'nin ağladığı bir yerde, ben de kendimi tutamamış, ağlamıştım. O kadar güzel oynuyor ki Gökçe, insanın yüreğini dağlıyor. Finalde de gözlerimden yaş geldi.
Bu tür olumsuz sahneleri senaryoda okurken mi etkilemiyorsunuz, yoksa oynarken mi?
Okurken o kadar paramparça olmuyorum ama çekerken zor sahnelerde içim acıyor.