Bilenler bilir, benim evin sofraları çok meşhurdur.
Sadece ben değil, kadın-erkek tüm arkadaşlarım da mutfağa meraklı olunca, şenlikli sofraların kurulması için bahanelere ihtiyacımız kalmaz bizim.
Yaşamak için yemek yiyenlerden değil, yemek için yaşayanlardanız anlayacağınız.
Bizim grup sabah kahvaltıda buluşur; akşama ne pişirsek, onu konuşur!
Gerçi bazen "Acaba bu sofraları hazırlık aşamasının keyfi için mi kuruyoruz?" diye düşünmüyor da değilim.
En zevkli kısmı odur çünkü.
Alaçatı pazarına bir gidişimiz var ki görmelisiniz, tam bir curcuna olur.
Kimin canı o sırada ne çekerse, onu alır.
Balık tezgahının başında bir yandan balık seçilir, bir yandan ayak üstü midye dolmalar atıştırılır.
Peynircinin önü belki de en sevdiğimiz yerdir.
Ha tabii bir de otçular... Mevsimine göre demet demet cibesler, radikalar, istifnolar...
Sonra eve gelinir, herkesin görevi bellidir. Kimi salata, kimi meze, kimi sofra kurmada ustadır.
Ve tüm bu hazırlıklar bir kadeh 'altlık' eşliğinde tamamlanır.
Sonra sofraya oturulur; mide lezzet, ruh muhabbetle parlatılır.