- Kız liseli olmaktan biraz söz eder misiniz...
- Gelişen bir kadın için rahat bir ortam. Sadece ortamda kadınlar olduğu için birçok konuda daha rahat hareket edebiliyorduk. "Öpüştüm, hamile mi kaldım?" haberlerine gülerdik... Popülasyonu karma bir okul değildi. Daha çok muhafazakar ailelerin tercih ettiği bir okuldu. Birkaç arkadaş denk geldik ve onlarla çok güzel geçti lise hayatım.
EVCİLİK OYNARKEN BİLE CİDDİYE ALIRDIM
- "Çocukken evcilik oynarken bile ciddiye alırdım" demişsiniz. Biraz çocukken oynadığın oyunlardan ve o anılardan söz eder misin?
- Biz Ezgi'yle oyunu çok severdik. En küçük ayrıntısına kadar düşünürdük oyunları ve planlardık.
- Ne zaman oyuncu olmaya karar verdiniz? - Annem bizi çok sık tiyatroya götürürdü. Şehir Tiyatroları'na, Devlet Tiyatroları'na, Kenter Tiyatrosu'na... Bir gün Kenter Tiyatrosu'nun seçmelerine girdim ve başladı... Aslında Ezgi ile lise sona kadar oyunlarda beraber oynardık. Ben de resim çizerdim. Lise son sınıfta, o resmi seçti, ben tiyatroyu...
- Sonra Krek'teki oyun geldi. Bir oyunla bu kadar övgü almayı bekliyor muydunuz?
- Hayır sürpriz oldu. O dönemler Berkun Oya'nın yaptığı işe, oyunlarına, bu işe bakış açısına hayrandık. Dolayısıyla oraya kabul edilmek büyük bir mutluluk oldu.
- Dizi sektörüne girmeniz ne değiştirdi hayatınızda? Özellikle başrol ve Kıvanç Tatlıtuğ'un partneri olarak girmek...
- Sokakta görüp geliyorlar... Yoksa hayatımı çok değiştiren bir şey olmadı. Nasıl yaşıyorsam yine öyle yaşıyorum. Benim beğenilerim, isteklerim konusunda bir şey değişmedi. Dizi bittiğinde de çok anormal bir şey gibi gelmiyordu.
KOMBİNEM VAR, MAÇLARA GİDERİM
- Yemekle aranız nasıl?
- Yemek yapmayı çok seviyorum. Annemlerle otururken de yapardık. 24 saat yemek programları izleyip, onları uygulamaya çalışırdık. Kendi evimizde de yapıyoruz. En iyi fırında tavuk yapıyorum. İçine de bir şeyler katıp, uydurduğum yemeklerim olur.
- Seyahati sever misiniz?
- Çok... Annem tüm sene biriktirip biriktirip, yazın mutlaka bir yurtdışı gezisine götürürdü. Avrupa'da çok gezdim. Tayland taraflarını da gezdim. Çok güzeldi küçük yaştan itibaren gezmek. Şimdi bile önceden gittiğim bir yerlere gidersem sokakları falan bulabiliyorum. Londra'yı çok seviyorum mesela... Hiç Amerika merakım yok, oraya gitmedim...
- Dalış yapıyormuşsunuz...
- Üç senedir dalış yapıyorum. Kaş'ta daldım hep. İlk daldığım zamanlar harikaydı. Tıpkı ilişki gibi, ilk zamanları çok güzeldi. Normalde tepki göstermeyeceğim şeylerden büyülendim. Bu kadar heyecanlı hissettiğim başka bir şey olmadı hayatta. Dalarken çok heyecanlanıyorum.
- Hangi takımı tutuyorsunuz?
- Galatarasaylıyım... Hem de koyu taraftarım. Kombinem var. Ailecek gidip izliyoruz, sekiz-dokuz kişi, hepimizin kombinesi var. Dayılar, annem, babam... Orada insanların ilgisi Galatasaray'ın üzerinde oluyor.
- Bizi şaşırtabilecek bir alışkanlığınız var mı?
- Playstatiton oynarım... Çok seviyorum. Kendim için iddialı demeyelim de seviyorum. Genellikle arkadaşlarımla oynuyorum, erkek oluyorlar haliyle.
MUTLULULUK SOYUT, HUZUR DAHA ELLE TUTULUR
- Türkiye'deki oyuncu bolluğu hakkında ne düşünüyorsun?
- Sadece Türkiye'ye özgü bir durum değil ki bu. Akademiden mezun ve oyuncu olarak bile çalışamayan bir sürü insan var.
- "Şunu yapmam, bunu yapmam" diye kuralları olan bir oyuncu musun?
- Hayır kurallarım yok.
- Hayatta cevabını bulamadığın bir soru var mı?
- Oooo... Herhalde çok var. Cevabını bulduğum bir soru var mı acaba?
- Mutlu olma tanımın ne?
- Mutluluk çok soyut bir kavram. Tanımının yapılması çok kolay değil benim için. Ama huzur daha elle tutulur geliyor bana. İşinde, ilişkilerinde rahat ve iyi hissediyorsan huzurlusun demektir. Mutluluk arada gelip geçiyor zaten. Şu an huzurlu bir dönemimdeyim.
- Ne zaman çok mutlu olursun?
- En mutlu olduğum zamanlar âşık olduğumu hissettiğim zamanlar...
- Kolay âşık olur musunuz?
- Olmam. Hatta sonradan âşık olurum. Başlar ilişki sonradan âşık olurum.
- Karşınızdaki sizin ne hissettiğinizi anlayana kadar göbeği çatlıyordur...
- Bilemiyorum ki (gülüyor)...
- Kendinizi birine açmanız, "Bu dost, gardımı indirebilirim" demeniz ne kadar sürer?
- Üniversitede bir hocam şöyle demişti; ilişkiye başlarken iki çeşit insan davranışı vardır; kimisi direkt 10'dan başlatır karşısındaki insanı... Kimisi 0'dan başlatır, giderek yükseltir... Ben ikinci türdendim. 0'dan başlatıyorum... Zamanla gelişiyor... O yüzden daha sağlam ve sağlıklı oluyor kurduğum ilişkiler.
- Yeni bir sete girdiniz... "Ayyy ne soğuk kız" deniyor mu sizin için?
- Oluyor, bunu üniversite yıllarımdan biliyorum. Bununla ilgili bir lakabım da var hatta ama söylemeyeyim. Çünkü ilk diyaloğa geçen taraf olamıyorum hiçbir zaman... O da kötü bir şey. O yüzden karşı taraf gelip benimle konuştuğunda rahatım ama o ilk anda insanlara soğuk gelebiliyorum. Hayatıma giren insanlar öyle biri olmadığımı anlıyor.
- Birine aşkınızdan ölüyorsunuz, ilk siz söyleyebilir misiniz?
- Bilmiyorum. Hiç öyle olmadı ilişkilerim. Bir şekilde oldu, biri birine söyledi, açıldı durumları yaşamadım. Oldu...
- Benim yerimde oturuyor olsanız, ne başlık atarsınız röportajınıza?
- Oooo çok zor... Hiç öyle kesin cümlelerim yoktur. Ne bileyim, "Ben asla yalanı sevmem" şeklinde keskin çizgileri olan cümlelerim yok benim. Umarım yoktur. Öyle biri olmak gerçekten istemem.
- En berbat özelliğiniz ne?
- Üşengecim sanırım. Her türlü şeye başlamadan üşenirim. Bakkala giderken, uyuyacakken bir üşengeçlik vardır üstümde.