Siyasi
bir televizyon figürü olana kadar senaryo yazan, uyarlamalar yapan, sinemayla ilgilenen biriydi Melih Altınok. Kendi ifadesiyle, sol gazetelerde yazı yazan biriydi. Zamanla solun radarından çıktı. Önce Show TV'de ardından atv'de yaptığı programlarla yeni bir kesimin öznesi oldu. Şimdilerde hayranı çok, hem de her kesimden... Haliyle bu değişim nedeniyle epey eleştirildi. O ise "Çevredekilerin refleksleri de siyasete katılmaya başlayınca toplumsal bir özgüven geldi. Yerel unsurlara bağlı bir hava oluşmaya başladı. Sol da bu sürece uyum sağlayamadı ve ahalinin reflekslerini yönlendirmek konusunda başarılı değil" diyor... Yeni sezonda atv'de haftanın üç günü gece program yapmaya başlayacak olan Melih Altınok'la buluştuk, ve Türkiye'nin yaşadığı değişimi konuştuk:
- Çok eleştirilen bir isimsiniz. Sizi izleyen ve onaylayan kitlenizi biraz anlatır mısınız?
- Türkiye'nin siyasal olarak merkeze yakın kitlesi, çevrede kalmışlar beni izliyor. Bu dönemin alameti farikası bu bence, çevrede tutulan kesimler merkeze gelmeye başladılar. Bu kesim hem ekonomik, hem kültürel, hem politik olarak merkeze doğru ilerliyor.
- Ötekileştirilenlerden, hayata katılmalarına müsaade edilmeyenlerden bahsediyorsunuz...
- Evet. Dini, politik, etnik reflekslerinden dolayı bir kesim siyasetin, ekonominin, politikanın içine sokulmuyordu. Öteki sayılıyordu. Ama varlardı. Ülkenin çoğunluğunu oluşturuyordu ama temsil edilemiyordu. Kentli değillerdi, politik olarak görüşleri çok makbul değildi, sakıncalı sayılıyorlardı, gündelik yaşam pratikleri çok uygun görülmüyordu. Bu kesimlerin siyasi temsilcileri 2002'den sonra merkeze doğru gelmeye başladı. Yani ekonomik, kültürel alanda bu kesime yer açıldı.
- Bu yeni açılımla birlikte sosyal hayat da sosyal figürler de değişti. Bu durum bir rahatsızlık yaratmış gibi görünüyor...
- Bu insanlar para kazanmaya, kentlileşmeye başladı. Tüketim alışkanlıkları değişti. Merkeze doğru yaklaşan aşırılıklarından arınıyor, tüketim yapmaya başlıyor. Bugüne kadar hep merkezde durmuş bir kesim vardı, artık onlar ayrıcalıklarını, paralarını bu yeni kesimle paylaşmaya başladılar. Eskiden muhafazakar kadınlar hayata katılmıyordu. Artık muhafazakar kadınların çocukları koleje gidiyor. Hayatın içine girdikçe başka kesimlerle tanışıyor. Bu etkileşim de sentez oluşturuyor. Bu çok sağlıklı bir şey.
- Peki bu sürecin ardından beklentiniz nedir?
- Beyazlar, eskinin hakim sınıfları, merkezde olanlar, bu gelenlere 'aşağılayarak' bakıyorlar. Diyorlar ki, "Bu jeep'e biniyor, restoranlara takılıyorlar." Bu krizler yaşanacak. Bunlar sağlıklı doğumun habercisi. Toplum kendi dinamikleriyle krizini yaşıyor, kavgasını ediyor ama Türkiye buradan sağlıklı bir yere çıkacak.
- Solculuk kavramının da değiştiğinden söz ediyorsunuz yazılarınızda... Nedir solda değişen?
- Çevrede kalan kesimler temsil edilmediği için sıkıntılı bir demokrasimiz vardı. Çevredekilerin refleksleri de siyasete katılmaya başlayınca toplumsal bir özgüven geldi. Yerel unsurlara bağlı bir hava oluşmaya başladı. Sol da bu sürece uyum sağlayamadı ve ahalinin reflekslerini yönlendirmek konusunda başarılı değil. O zaman bunun için bel altı yöntemler gerekiyor. Ya vesayet odaklarına yanaşıyorsunuz ya da dışardan gelecek etkilere oynamaya başlıyorsunuz. Sol eski yerel, yurtsever kimliğinden uzaklaşmaya başladı. Çaresizlikten ötürü. Siyasi bir aktör belirleyici olarak var olamıyor. Şu dönem yerlilikten uzaklaşan hiçbir şey ve hiç kimse itibar görmüyor. Seçmen onlara yönelmiyor. Sol biraz özünü hatırlasa, dünyadaki pratikleri hatırlamaya çalışsa, bu dalganın üzerinde sörf yapar, gider!
BEN DEĞİL ARKADAŞLARIM DEĞİŞTİ
- Siz muhafazakâr mısınız?
- Değilim. Aksine devrimciyim! Solun
bugünkü konumlanışını genel olarak sağ diye
tanımlanan kesimin temsil ettiğini düşünüyorum.
Sol muhafazakârlığı, değişmemeyi ve
statükoyu temsil ediyor. Türkiye'deki temsil
edilmemiş, itinayla ötekileştirilmiş kesimlerin
merkeze doğru yürüyüşünü her anlamda
destekliyorum. Değişimden korkmuyorum,
bu kitleler neyi getirir, bu kitlenin politik
söylemleri ülkeyi nereye götürür diye korku
içinde değilim. Gündelik yaşam pratiklerim
açısından da muhafazakâr değilim, seküler
yaşıyorum.
- Çok eleştirilen birisiniz. Çok değiştiğinizi söyleyenler var...
- Ben değişmedim, arkadaşlarım değişti
(gülüyor.) Ben yürüyordum onlar yolda bıraktılar
bizi. Soldan geliyorum ama sadece
birkaç kalıpla dünyayı açıklamanın mümkün
olduğunu düşünmüyorum. Bizim cephemizden
gelmeyen hiçbir değişimi desteklemem
söyleminde değildim. Kim benim somut
taleplerimi yerine getirdiyse, ben o hareketi
desteklerim.
- Üslubunuz sert ama... 'Baş Kıro' diyorsunuz, 'kindar yobazlar' diyorsunuz...
- Ertuğrul Özkök'ün üzerine oturdu Baş
Kıro... Bir kesim çevreye konumlanmış, onlara
bir takım ayrıcalıklar verildi; azınlıkların
mallarını mülksüzleştirdiler, el koydular,
gasp ettiler. Cumhuriyet gazetesinin ilk
matbaası bir Ermeni'ye aitti. Zenginleştiler,
şehirleştiler ama köylü diye küçümsediği insandan,
20 yıl önce İstanbul'a gelmişler yaptı
bunu. O insanları kentli değil, görgüsüzler
diye küçümsediler. Kıroluğun tanımı bu, görmemek
ayıp değil ama yeni görüp insanları
görgüsüzlükle suçlamak kıroluktur. O ayrıcalıklar
elden gidince bunu politik bir mücadeleymiş
gibi sunmaya başladılar. AK Parti'ye
karşı tavırları bu. Çevrede görmek istemedikleri
'manzaraları', 'göz zevklerini bozan'
şeyleri görmeye başladılar. Artık lüks restoranlarda
muhafazakârlar, dindarlar, aksanlı
konuşan insanlar var. Onlara karşı geliştirilen
reflekse sol demek, sola ihanet etmektir.
BEN GECE ADAMIYIM!
- Programın içeriği ne olacak? Siyaset ağırlıklı mı?
- Siyaset olacak ama yaşam ve eğlence
de olacak. Sosyal medyanın gündemi
artık sokağın da, politikanın da, sanatın da
gündemi. O saatte sosyal medyada ne konuşuluyorsa,
onun içinde olacağız. Anlık bir
program bu! Gerçek zamanlı... Bu bir ilk.
- Sabah programından geceye geçiş epey ters köşe olmuş. Sizin tercihiniz mi?
- Ben gece adamıyım! Sabahları kendime
gelemiyordum. Gece insanlar sakinleşiyor,
gündem duruluyor. Sabah olaylara ilk refleks
verme hissiyle, telaşlı davranabiliyor insan.
Gece sohbet vakti oluyor. Sabahın bir gerginliği
var. Seyircide de, bende de oluyordu
o gerginlik.
- Yeni nesil nasıl bir eğilim içinde sizce?
- Yeni kamusal alan sosyal medya olduğu
için sokakla iletişim yok denecek kadar
az. 10-15 sene önce bizim olduğumuz gibi
değil. Biriyle tanışmak istediğinizde günde
10 kişiyle tanışamazdık. Sosyal medyada
10 kişiyle tanışılıyor da, flört de ediliyor.
Biraz şizofrenik. İstediğin avatarı yaratıp,
o kişiliğe bürünebiliyorsun sosyal medyada
ama o değilsin. Gerçek değilsin. Ama dünya
buraya doğru yürüyor, bunun bir etiği ve
ahlakı oluşmaya başladı. Her gelen yeni
nesil, bizden daha iyi! İş hayatına giren,
dil öğrenen, yurtdışında üniversite okuyan
insanlar hayatın bu anlamda içinde olacak.
Kapalı yapı kırılmaya başlayacak.
SİYASİ TERCİH YÜZÜNDEN BOŞANAN VAR
- Bir anda çok beğenilen biri oldunuz...
- Genç bir adamım. Yamuk yumuk değilim.
Muhafazakâr bir gelenekten gelmiyorum, onların
alıştığı beyazlarda, solcularda olan refleksleri göstermediğim
için ilgi çekici geliyorum. Ben insanlara
baktığımda, kılığına kıyafetine, etnik aidiyetine
bakmadan kadına baktığımda kadın görüyorum.
Onların değerlerini daha seküler bir dille ifade
edince ilgi çekici bir karakter oluyorum. Bir
kadın seyircim, "Başörtülü birine hanımefendi
diyen biriyle ilk kez karşılaşıyorum"
dedi.
- Açık açık sorayım kahve içelim teklifleri alıyor musunuz?
- Epeyce... Ama bende kahve artık
çarpıntı yapıyor, yani eskisi kadar içmiyorum
(gülüyor).
- Siyasi magazinin yokluğunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Keşke bunu yapabilsek. Siyaset konuşmak
bir vasıf değil. Herkes konuşur siyaseti. Magazinini
yapabilmek havayı da yumuşatır. 15 Temmuz'dan
sonra anladık ki, bizim toplum olarak müştereklerimiz
varmış, şimdi onu önplana çıkartmak
gerekiyor. 24 saat siyaset konuştuğumuza şahit
olan Norveçli bir arkadaşım "Delirdiniz mi?" diye
sormuştu bir keresinde.
- Yaşadığınız değişim, dönüşüm sizin hayatınıza nasıl etki etti. Değiştiğinizi söyleyenler yanınızda mı?
- Soldan gelmiş bir adamım. Eski arkadaşlarımın
çoğuyla görüşmüyorum. Şu dönem içinde
birçok insanın derdi bu. Şu süreç içinde, 10-15
yıllık dönemde sevgililikler bitti, aileler dağıldı.
Gerekçe siyasi tercihler. Bir insan, diğerine farklı
düşündüğü için en fazla nasıl tepki verebilir?
- Onunla siyaset konuşmaz...
- Aynen. Ama öyle bir hal ki, ben boşanan
karı-kocalar biliyorum. Ailemle ben de sıkıntılar
çektim, çekiyorum da...
- Tüm çevreniz değişti o zaman...
- Hemen hemen tüm çevrem değişti. Genel
olarak o mahallede, o mekânlarda değilim. Yeni bir
çevrem oldu ama muhafazakâr da olmadım. Arafta
kalanlardanım diyebilirim. Diğer mahallede de
değilim yani... Geniş bir liberal kesim bu durumu
yaşıyor.
- Arafta kalanlar bir araya geldiniz mi?
- Evet beraber görüşüyoruz. Ciddi anlamda
kayıplar oldu ama yeni bir sürü insan tanıdım.
Tanımadığım, önyargılı davrandığım kişileri
tanıdım. Ben onların öcü olmadığını gördüm,
onlar da benim öcü olmadığımı gördü! Keşke eski
görüştüklerim de bunu görebilseler. Ama insanlar
sadece kendi söylemlerini tekrar edecek insanları
dinlemek istiyorlar. Gerginlik halinin bir yere doğru
ilerlemeyeceğini farkedenler de var, onlar kalkanlarını
indirdiler.