Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

İstanbul’la rekabet edecek tek kent: Venedik

Ebedi Venedik! Muhteşem Venedik! Dalgaların şehri Venedik. Dünyada İstanbul’la mukayese edilecek tek kent! Güzel olan şey gerçektir ve daima hayalin ötesindedir. Venedik de öyle!...

9 Mayıs 2017
New York'tan gel, bir iki gün kal İstanbul'da, bugün öğlen uçağıyla Venedik'e in. Ebedi Venedik! Muhteşem Venedik! Dünyada İstanbul'la mukayese edilecek tek kent Venedik! Güçlükle kurtulduğumuz pasaport kuyruğundan sonra uzun süren deniz yolculuğu bizi Giglio'ya getirdi. O lagunanın yeşilimsi rengi, uzaktan görünen, kırmızı tuğlayla örülmüş çan kuleleri, kubbeler... Gerçekten büyüleyici. Ve Giglio'da kalacağımız Palazzo! Sadece hayal edilebilecek bir yapı ve ev bu palazzo. Ayasofya'yı 1847-49 arasında restore etmiş Fossati ailesinin evi. Onun büyük torunu Isabella Hanım yaşıyor içinde. Canlı, diri, nazik bir İtalyan. Yakınlığı bana yarım kalan yemeğimi ve asansör olmadığı için tırmandığım üç katın, çeke çeke getirdiğim bavulların 'acısını' unutturdu.
Araba yok. Uzak da olsa yakın da olsa yürüyeceğiz. Ama Giglio meydanının güzelliği bambaşka. Zaten Venedik dar, dehliz benzeri bir sokak döndüğünüzde ulaştığınız sessiz, gölgeli meydanlar demektir. Ama Venedik ayrıca gölgeli, soğuk.
Akşama San Clemente adasındayız. Bir yemekte. Ayrıca bir sergiye bakıyoruz. Güneş müthiş lezzetli fakat bir o kadar da trajik batıyor. Gölgeler, bulutlar ve çırpınan deniz. Eşi menendi yok bu kentin.
Bu ada bir mucize. Ortaçağ'dan kalma bir tımarhane ve şapeli restore ettirmiş Selim Uyar Bey. Bana göre bir hayal adası. Geçen yıl da buradaydık. Hava alabildiğine güzeldi. Bugünse o kadar soğuk ki içimize yün kazaklar giydik. Gecenin ışıkları denizde kırılırken geri döndük, Amerikalıların 'Venedikli körlemesi' yani Venedik kepengi dediği kepenkleri ve Venedik gecesine gözlerimizi kapadık.



10 Mayıs 2017
Politize güncel sanat

Binanın altından geçen kanalda salınan gondollardan yükselen müzikle uyandık. Daha ne olabilir? Hemen bir toplantıya gittim. Hava hâlâ soğuktu ama açacağı belirtiliyordu. Öyle oldu. 12'den sonra güzelleşti her şey. Büyük maraton başlıyordu. Venedik Bienali bugün gezilecekti. Ancak öğlen gidebildim, bin türlü işimi bitirip. Müthiş bir bienal. Akıl almayacak kadar güçlü. Son zamanlarda beni bu derecede mutlu eden başka bir sanat etkinliği görmemiştim.
İki büyük teorimin doğrulandığını görerek ayrıldım. Birincisi, güncel sanat aşırı derecede politize bir sanat. Bundan ancak mutluluk duyuyorum. Ama bu politik boyut sanatın diğer niteliklerini çoğu zaman geriye itebiliyor. Sanatın aşkınsallık, duygulanım, derinlik gibi özellikleri yok sayılıyor. Bu sergi ilk kez sanatın içerdiği tüm politikaya ve hatta şiddete rağmen romantik, lirik, şiirsel olabileceğini gösteriyor.
İkincisi küratörlük sanatçıyı ezme ve yok etme değildir. Tersine, bir kavramı sanatçıyla birlikte üretme işidir. Ben kendi küratörlük çalışmalarımda, son zamanlarda buna 'demokratik küratörlük' diyorum. Tam da öyle bir anlayış bienalde hemen kendisini dışa vuruyor. O derecede mutlulukla, adeta büyülenmiş çıkıp bienalden, çok sevdiğim lokantalardan birine oturdum. Venedik'te, güzel, küçük, sessiz bir ara sokakta, ufacık bir meydanda yenen basit öğle yemeğinin zevki... Başka hiçbir şeyle mukayese edilemez bu, zamanın adeta durduğu, insanın o sessizlikte içine dönen saatler ve zevk. Palazzo Franchetti'ye gittim. Glasstress sergisi için. Bu kadar mucizevi bir mekan olamaz. Sergi öyle ahım şahım bir şey değil. Ama mekan! Neredeyse çıldırtıcı. Ama zaten Venedik öyle değil mi?

11 Mayıs 2017
Hırst'ün boş lafları

Kapıdan girince gözlerime inanamadım. Mısırlılar piramitleri, Yunanlılar Parthenon'u, Osmanlılar Süleymaniye'yi yaptı. Michelangelo Davut'u. Damien Hirst de kendi 'ilah'ını. Şaşacak ve yadırgayacak bir şey yok. Bu derecede büyük, çarpıcı, hatta 'yıkıcı' bir iş yapılmalıydı, yapıldı. Hiç ötesine bakmıyorum meselenin. Yok bir gemi batmış da bunlar o gemiden kurtarılmış 'yapıtlar'mış. Onlar Hirst'ün boş lafları. İşin ticari yanını görüyorum. Hirst, bu heykelleri yapmış, denizin dibine göndermiş, bekletmiş, sonra çıkarmış, sergiliyor. Hepsi bir yana, ben şu devasa 15 metre boyundaki heykele bakıyorum. Kimse ölçek önemsizdir diyemez. Kimse boyutlardan başka bir şey yok diyemez. Hepsiyle birlikte o özelliklerin, bu yapıt bu mertebede etkileyici. Öğleden sonra 'karşıya' San Giorgio Maggiore adasına geçip aynı adlı Palladio'nun yaptığı kilisedeki sergilere baktım... Neredeyse 35 yıl önce gelmiştim. Bunca yıl sonra hâlâ bende aynı duyguları uyandırıyor. Rönesans'ın duygusallıkla aklı birleştirmeye çalışan büyük, görkemli, etkileyici yapısı. İçinde Michelangelo Pistoletto'nun yapıtları. Yeni yapıtları çok kötü, çok zayıf, çok anlamsız. Ve çok geri kalmış. Ama eski yapıtları ki, 1962'ler falan hâlâ muhteşem. O aynalar ve üstündeki figürler. O Venüs. Sanat tarihlerindeki yapıt önümde ve bir kilisenin köşesinde. Çıkınca Rauschenberg'in son dönem yapıtları sergisini geziyorum. Hayranı olduğum bir sanatçı. 1990'lardaki işlerini elbette görmüştüm. Bu güzel mekanda daha farklı. Ve çok etkileyici. Oldum bittim sevdim 1960 ve 1970'lerin sanatını.
Akşam ve soğuk. Her zamanki lokantaya gidiyoruz. Muhteşem deniz ürünleri. Uzun yol, yorgunluk, son gece. Bir otelin deniz üstü balkonunda oturuyoruz. Garson telaşla geliyor. Efendim, dalgalar yükseliyor, aman... İçeri kaçıyoruz. Çıktığımızda iskeleler, köprüler kurulmuş. Dalgaların şehri Venedik...

12 Mayıs 2017
Eve dönüş

Son gündü. Ama uzun bir gündü. Öne bienal eksikleri giderildi. Kalan pavyonlar gezildi. Muhteşem işler. Gürcistan çok etkileyici, tıpkı Amerika, İngiltere, Şili, Fransa gibi. Türkiye pavyonunu ilk gün görmüştüm. İyi bir iş. Ama çözülmeyi bekleyen, daha iyi işlenmesi gereken yanları var. Arsenale'den Giardini'ye motor yolculuğu ve çok zevkli. Bitiyor Venedik. Ama bunca sergi nasıl görülebilir? Her köşeden sanat fışkırıyor, hem de ne sanat. Bosch sergisine giriyorum. Ne diyebilirim ki? Hâlâ bu derecede canlı, yeni, güncel, çağdaş olsun 500 yıllık bir sanat. Üstelik bu defa tuvallere burnumu yapıştırmak mümkün. Üstelik bu defa tuvallerin arkasını görmek mümkün. Üstadım orayı da boyamış, bir takım çiziktirmeler yapmış, yıldızlar yağdırmış tuvalin arkasına. Mutlu olmamak mümkün mü? Neler kaldı geride, neler. Eve dönüyoruz. Giglo meydanındaki güzel, eski lokantada son yemekleri yiyoruz. Nefis şeyler. Sonra vapur. Sonra havaalanı.
En son kertesinde güzel olan şey gerçektir ve daima hayalin ötesindedir. Venedik de öyle!...

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA