Dünyada perspektif ve ışık gibi teknik konuları kullanarak resim yapabilen Eşref Armağan, kendisinin yaptıklarının gelecek nesillere de kalmasını istiyor. Aslında zihnin eğitilmesi durumunda ne kadar büyük bir mucizeyle karşılaşabileceğinin canlı örneği olan Armağan, beyniyle değil, parmaklarıyla tüm görme duyusunu harekete geçirebiliyor. İşte Eşref Armağan'ın inanılmaz hikayesi…
Resim çizmeye nasıl başladınız?
4 yaşına kadar aslında bunu fark etmemiştim. İnsanların bana hep uyarılar vermesinde şüphelenmeye başlamıştım. Babama sorunca benim görmediğimi anlattı.
6 yaşlarında düşünmeye başladığımda "ben neden görmeden öleyim ki?" sorusunu sormaya başladım ve eğer bu dünyada yaşıyorsam çevremi de keşfetmeye başlamam gerektiğini düşündüm.
İlk olarak iki avcumun içine sığacak şeylerle başladım. Tümünü kavrayarak beynimde şekli kavrayabiliyordum. Bunu gören insanlara ise bu cisimlerin nasıl göründüğünü, hangi renkte olduğunu, ne işe yaradığı gibi sorular sorarak detaylı bir şekilde sormam gerekti.
Bir de kavranamayan doğa ve manzara detayları olduğunu fark ettiğimde başka bir çözüm yolu bulmam gerekti ve büyük kabartma resimleri ile doğanın, manzaranın ayrıntılarına erişmeye çalıştım. Parmağımın kesinlikle hissetmesi gerekiyordu. Örneğin; suyun akan bir şey olduğu için sürekli alt bölümde olması gerektiğini, deniz ve gökyüzünün mavi renginin karışmadığını anlamak için bir ufuk çizgisinin varlığını öğrendim.
İlk çizdiğiniz resim neydi ve neleri çizmeye çalışmıştınız? Teknik bilgiyi nasıl edindiniz?
İlk başladığım zamanlarda, 6-7 yaşındayken bir elmayı çizmeyi çalıştım. Çizgilerle birlikte aydınlık ve karanlık taraflarını nasıl yapabileceğini anlamam gerekti. İlk resmetmeye başladığımdan bu yana gölgenin ve ışığın renklerini nasıl tonlarda yapmam gerektiğini ayrıntılı bir biçimde babam öğretti.
Daha sonra çok daha fazlasına ilgi duydum ve 12 yaşında bir kelebek çizmek istedim. Fakat babam kelebeği bana veremeyeceğini, o kadar kısa ömrü olan narin bir hayvanı ellerimde tutarken öldürebileceğimi söyledi.
Renkleri nasıl öğrendiniz? Neleri nasıl boyamanız gerektiğini nasıl fark ettiniz?
Boyamak için babamın getirdiği kuru boyalarla renkleri sorarak resimleri daha karmaşık şekilde boyamaya çalıştım. Aslında niyetim resim yapmayı öğrenmek değil, yaşadığım dünyayı öğrenmeye çalışmaktı. Babam boyaları karıştırmamam için onları belirli bir sıraya dizdi ve ben o renk sırasına göre boyamaya başladım. Hala benim için boyalar, sırada duruyor ve o sıraya göre kullanıyorum. İlk çizmeye başlarken yorgan ipi kullanarak resmin kabartmasını yapmaya başladım. Şimdi ise kendime özel bir lastiğim var, çizimlerimi onunla yapıyorum.
İlk resim çizmeye başladığınızda çevrenizdeki insanlar nasıl tepki verdi?
Resim çizmek için uğraştığım zamanlar boyunca insanların "yapamazsın, ne için boşuna uğraşıyorsun" gibi tepkileriyle karşılaştım. Fakat şu an bunu söyleyenler büyük bir şaşkınlık içinde gelişimimi izledi.
Dünya'nın sizi tanıma süreci nasıl oldu? Nasıl fark edildiniz?
26 yıl önce Joan Eroncel, Çek Cumhuriyeti'nden sanatçılar için gelen bir davet nedeniyle Altı Nokta Derneği'nin beni önermesi üzerine bana ulaştı. O dönemde hem annemi hem babamı kaybetmiş ve tek başıma kalmıştım. İnşaatlarda yattığım zamanlar oldu, verem oldum, bir dükkanda tek başıma kalıyordum ve yiyecek bir şey bulamadığım günler oldu. Tam da o sıralarda karşıma çıkan Joan, aslında hayatımı değiştiren bir nokta oldu.
Toronto Üniversitesi'nden Prof. Dr. John Kennedy, görmeyen birinin dünyayı nasıl algıladığına, neler yapabildiğine dair çalışmaları vardı. Joan sayesinde kendisiyle tanıştım ve yaklaşık 45 dakikalık bir test sonucunda büyük bir şaşkınlık yaşadı. Kennedy, yaklaşık 40 yıllık çalışmasının sonunda ilk kez böyle bir şeyle karşılaşmış.
Harvard Üniversitesi'nde ise bunu yapıp yapamayacağıma dair olan şüpheler üzerine incelemeler yapıldı. Nöroloji ve göz alanlarındaki bilim insanları, yapılan çizim testleri ile aslında gören bir insanın görme esnasında beyninin harekete geçen bölümünün benim beynimde bir şeylere dokunduğumda ortaya çıktığını keşfetti. Parmak uçlarımın aslında bir göz görevi gördüğü öğrenildi. Bunun en önemli tarafı ise aslında bunu kendime kabartmalara dokunarak, çevremi algılamaya çalışarak kendime "görmeyi öğretmiş" olmam. Yapılan araştırmalar sonunda, bilim insanları, beyne hiç görmeden hayal etme yeteneğini kazandırdığımı tespit etti.
Zihninizde nasıl bir dünya var? Renklerin, desenlerin zihninizde nasıl canlandığını bize açıklayabilmeniz mümkün mü?
Benim zihnim, gören bir insanınki gibi görsel imgelerden değil, kabartmalarla ve çizgilerle dünyayı öğrendiğim için çizgilerden oluşuyor. Benim zihnimde hiçbir görüntü, renk söz konusu değil. Bu durum da ilk kez bende tespit edildi. Hem herhangi bir resim dersi almama rağmen perspektif, ışık gibi teknik konuları resme uygulayabilen ilk görme engelli kişiyim hem de zihnini parmak uçlarıyla görebilecek şekilde eğitebilmiş tek kişi olarak tıp literatürüne geçmiş bulunuyorum.
İlk başarılı olarak resim çizmeye başladığınızda çevrenizden nasıl tepkiler aldınız?
İlk resim çizmeye başladığım zamanlarda, çevredeki insanlara gösterdiğimde "sen bunu nasıl çizeceksin, sen değilsindir" gibi tepkiler aldım. Aslında bu bana inanmayan tepkiler, bana benim başarılı olduğumu fark ettirdi. Onların bana inanmaması, benim aslında inanılmaz bir şey yaptığımı anlamamı sağladı. İlerleyen dönemlerde de sık sık inanmamaya devam etmeleri üzerine bir süre çizdiğim resimleri göstermemeye başladım. Hatta görme engelli birçok insan da bu duruma inanmadı.
Tüm bu dünyayı tanıma sürecinde dünya size nasıl tepkiler verdi?
Yapılan bu çalışmalar nedeniyle dünyanın ilgisini çektikten sonra, Türkiye'de birçok galeride resmim sergilendi. Çin'de özellikle görme engellilerin de oldukça ilgisini çeken bir durum oldu. Onlara kullandığım özel lastikle nasıl resim çizdiğimi anlattım. Teksas, Arjantin, Almanya ve Kıbrıs gibi birçok yere gittim bu sayede ve tüm bu sürecin benim için nasıl geçtiğini gösterebilme fırsatım oldu. Joan Eroncel sayesinde tüm dünyayı dolaşabildim.
Tüm yaşamanıza baktığınızda, aldığınız tepkiler, yeteneğiniz ve başardıklarınız, tüm bu başarınız hakkında siz neler hissediyorsunuz?
Öncelikle ben görmüyor değilim. Fakat eğer ben bunu başarmasaydım, zihnimi eğitmeseydim görme engelli olarak ölecektim. Ama ben bildiğimiz anlamda değil, parmakla görebiliyorum. Kazandığım yetenek sayesinde aslında ben zihnimde gördüğümü görene gösterebiliyorum. Ben bu sanatı görmeden yaptığım için, şunu ben bilmiyorum demiyorum. Çünkü ben yaşadığım dünyayı gayet güzel görebiliyorum. Örneğin; İstanbul'un manzarasını görmek istemiyorum. Benim o kadar güzel bir dünyam var ki, eğer bir gün biri gelip yeniden görebilirsin dese bile görmek istemem. Çünkü yeniden görmeye başladığımda benim bütün emeklerim boşa gider ve hayal ettiğim dünyayla da karşılaşamayacağımı biliyorum.