Ahmet Çakar yazdı
3 Temmuz süreciyle ağır bedeller ödendi
3 Temmuz 2011 sabahı Türkiye kimsenin beklemediği bir olaya uyandı. Türkiye'nin en büyük spor kulübünün başkan ve yöneticileri ve Türk futbolundaki pek çok unsur şike nedeniyle gözaltına alınmıştı. O günden beri bu olay çok konuşuldu. Fenerbahçe ağır bedeller ödedi. Tabii Türk futbolu da. Şike var mıydı yok muydu bu ayrı bir tartışma konusu. Bu süreçle ilgili kumpas davaları açıldı. Yıllar geçti, delillerin ve tapelerin kanunsuz bir şekilde toplandığı ortaya çıktı. Tapelerin kanunsuz bir şekilde toplanması ayrı bir konu, tapelerdeki konuşmaların gerçek olması ayrı. Tapeler kanunsuz bir şekilde toplandığı için şike yaptıkları iddia edilen kişilerin hepsi beraat etti. Lakin UEFA, Lozan'daki CAS mahkemesi iletişim tespit tutanağı dediğimiz tapelerdeki konuşmalar üzerinden Fenerbahçe'ye ceza verdi. Bu cezalar sportif anlamda bugün de geçerli. Üstelik 3 Temmuz süreci Fenerbahçe ve Trabzon'un ilişkisini belki de geri dönüşü olmaksızın bozdu. Bence son on yılda Türk sporuna damga vuran en önemli olay budur.
2 Metin Tekin yazdı
Biz bitti demeden bitmedi
Türk sporunun özellikle futbolunun son yıllarına baktığımızda 2008'deki Avrupa üçüncülüğümüz önemli bir olaydı. Bu şampiyonada Fatih Hoca'nın yardımcı antrenörü olarak ben de bu şanslı ekipteydim. Belki ileride Türkiye Avrupa kupası alabilir ama 2008'deki turnuva maçlarında elde edilen başarıları kimse tahmin etmiyordu. İsviçre, Çek, Hırvatistan maçları hatta yarı finalde kaybettiğimiz Almanya maçı da dahil hepsi birer önemli futbol hikayesiydi. Bunlar simge maçlar olarak geri dönüşlerin hikayeleriydi. 'Biz bitti demeden bitmez' sloganı da bu geri dönüşlerden doğdu.
3 Murat Özbostan yazdı
Spordaki başarının lokomotifi kadın voleybolu
Voleybolda altın bir çağ yaşıyoruz. Hele de şu son 10 yılda... Türkiye son yıllarda birçok spor dalında gelişme kaydetti ama hiç şüphesiz bunda lokomotif kadınlar voleybol oldu. Kadınlar voleybolu ülkemizde hep popüler oldu. 90'lı yıllarla birlikte şirketlerin de yoğun ilgi göstermesiyle voleybol büyük bir ivme yakaladı ama son 20 yılda yapılanlar inanılmaz bir başarı öyküsü. Öyle ki Avrupa şampiyonluğu için oynanan son 20 Final Four'un 15'inde Türk bayrağı dalgalandı. Kulüplerimiz toplamda beş Avrupa, dört dünya şampiyonluğunun yanı sıra CEV ve Challenge Cup'ta da sayısız kez kupayı havaya kaldırdı. Son beş yılda iki takımımız birden Şampiyonlar Ligi'nde dörtlü finallerde mücadele ediyor. Bu başarılar futbolda ya da erkek basketbolunda olsa Türkiye'de hayat durur. Ancak aynı kıyamet kadın voleybolu için kopmuyor. Dünyanın önemli yıldızları ülkemizi tercih ediyor ancak bunun nedeni sadece maddi olanaklar değil. Aynı zamanda en büyük meydan okuma Türkiye Kadınlar Voleybol Ligi'nde olduğu için bu gerçekleşiyor... Basketbol ve futbolda sürekli olarak tartışılan yabancı oyuncular nedeniyle Türk sporcu yetişmiyor tezini de kadınlar voleybolumuzun güzide ekipleri doğru organizasyonlarıyla çürütüyor. Dünyanın en elit oyuncularının yanı sıra sürekli olarak genç, potansiyelli sporcular yetiştiren çok güçlü altyapılara sahip takımlarımız var. Doğru organizasyonla, maddi gücü doğru kullanarak hem kulüplerimizin hem Milli Takım'ın başarıdan başarıya koşabileceğinin en güzel örneğini yıllardır veren kadın voleybolumuzdan umarız diğer spor dalları da gerekli dersleri çıkarır.
4 Ömer Üründül yazdı
Avrupa'daki gururumuz
Cüneyt Çakır hakem olarak son yıllarda Avrupa'daki gurumuz. Kendisi tırnaklarıyla kazıyarak bugünlere gelmiştir. Günümüzün en zor görevlerinden bir tanesidir futbolda hakemlik. Hem zihinsel olarak hazır olacaksınız hem de fizik olarak futbolcu gibi sürekli idman yapacaksınız. Zaten belirli testleri geçmezseniz görev verilmiyor. Hakemlik her şeyden önce bir hobi hatta bir tutkudur. Euro 2012'de ve 2014 Dünya Kupası'nda yarı final maçları yöneten Çakır, Juventus ile Barcelona'nın karşı karşıya geldiği 2015 Şampiyonlar Ligi finalini Berlin'de 70 bin kişi önünde yönetti. Doğan Babacan'la başlayan daha sonra Ahmet Çakar, Erman Toroğlu ile devam eden Avrupa'daki hakem başarısı Cüneyt Çakır'la üst seviyeye ulaştı.
5 İskender Günen yazdı
Yetenek için Türkiye'de uygun ortam yok
Ülkemizde yetişen futbolcular sayısal ve kalite olarak yetersiz diyebiliriz. Ancak oyuncu gelişim şartlarına bakmak daha doğru bir yaklaşım olur. Türk gençleri yeteneksiz değil. Uygun ortam bulamıyor. Demek ki Türkiye'de uygun ortam yok. Nasıl olsun? Kulüpler Birliği ve Türkiye Futbol Federasyonu'nun bilinçsiz ve sorumsuz ittifakıyla serbest bırakılan yabancı oyuncu transferi sportif başarıyı küçülttü ve altyapıdan oyuncu katılımını büyük ölçüde azalttı. Gelinen noktada kendi altyapısından yararlanma oranı en düşük ülke ne yazık ki Türkiye. Futbol kariyerlerinin sonuna gelmiş, performansları düşmüş yabancı oyunculara ödenen rakamların kulüplerin mali portresini içinden çıkılmaz hale getirdiği gerçeği bütün çıplaklığı ile önümüzde durduğu halde altyapıları üretken yapmak için politikalar geliştirmenin zamanı gelmedi mi?
6 Levent Tüzemen yazdı
Anadolu'da stat devrimi
FIFA, UEFA ve nedense Olimpiyat Komitesi Türkiye'ye bir dev organizasyon vermeye yanaşmıyor. Ak Parti döneminde başlatılan tesis hamlesi sayesinde Türkiye'nin her yerinde dev statlar art arda yapılıyor ve kısa sürede hizmete giriyor. Cumhuriyet tarihinin en önemli hamlesi yeni statlar ve salonlar göz kamaştırıyor. İstanbul'dakiler hariç Anadolu'nun her yerinden stat fışkırıyor. Kayseri, Konya, Antalya, Bursa, Gaziantep, Mersin, Sivas ve Trabzon statları mimarı açıdan güzellikte birbirleriyle yarışıyor. Samsun, Malatya, Kocaeli, Sakarya, Hatay, Çorum ve Adana'da bitme aşamasına gelen statlar görüntüleriyle büyük heyecan yaratıyor. Şampiyonlar Ligi ve UEFA finalini İstanbul'da düzenleyen bir ülke olarak yapılan bu yeni statlarla Dünya Kupası ile Avrupa Futbol Şampiyonası'nı rahatlıkla yapacak kalite ve güce sahibiz. Olimpiyatların da üstesinden gelecek güçlü bir yapımız var.
7 Erman Toroğlu yazdı
Otobüs kurşunlamak şeytanın bile aklına gelmez
Fenerbahçe otobüsünün kurşunlanması herhalde dünya tarihinde bir ilktir. Zannediyorum ki son olacaktır. Şeytanın aklına bile gelmeyecek bir şekilde hazırlanmış bir olay olsa. Otobüsün camına isabet eden kurşunlar otobüsün içinde patlasaydı Allah muhafaza en az beş altı kişi hayatını kaybedebilirdi. Ama işin ilginç yanı, bunu yapanların henüz yakalanmamış olmaları. Mutlak süratle de bu işin aydınlatılması gerekiyor
8 Fatih Doğan yazdı
Feda, cefa, sefa süreci doktora tezi olur
Beşiktaş'ın feda süreci olarak nitelediği ekonomik kalkınma hamlesi son yılların en önemli olaylarından biri. Futboldaki büyük kulüplerin aynı zamanda spora da yön veren, destekleyen, geliştiren ve yaşatan kulüpler olduğu gerçeğinden hareketle Beşiktaş'ın İnönü Stadı'nı yıkıp Vodafone Arena'ya inşa ederek taçlandırdığı FEDA, CEFA VE SEFA süreci Türk sporu için devrim niteliğinde bir örnektir. Bu sürecin yönetim modelinin ne kadar kıymetli olduğu önümüzdeki süreçte daha iyi anlaşılacaktır. 1903 doğumlu bir kulübün kapısına küçük büyük 300'ü aşkın alacaklının dayanması, haciz kamyonlarının kapıya gelmesi Beşiktaş için Türk spor tarihindeki en acı vesikalardan biridir. Ancak BJK'nin FEDA sürecini son 10 yılın en önemli olaylarından biri görmemizin nedeni dört yıl içinde "kayyuma gitsin" önerilerinin bile yapıldığı bir süreçten ekonomisiyle, başarılarıyla çıkmasıdır. Mevcut imkansızlıklara rağmen rakiplerinin önüne geçmesi mucizevi bir olaydır. Beşiktaş 2 Haziran 2013 tarihinde İnönü Stadı'nın yerine Vodafone Arena'yı yaparak rakipleriyle seyirci ve gelirler noktasındaki farkı kapatmış hatta öne geçmiştir. Sponsorluk gelirlerinde ilk sıraya yükselmiştir. Şampiyon olmuş üstüne ikinci şampiyonluğa yaklaşmış, Şampiyonlar Ligi ve Avrupa Kupaları'nda ülkemizi başarıyla temsil eder hale gelmiştir. En önemlisi Beşiktaş yasak ve kısıtlamalara rağmen dört yılda yönetim, camia, taraftar ve takım kadrolarıyla umut eden, umut veren bir kulüp haline gelmiştir. Beşiktaş'ın bu sürecinin üniversitelerde doktora tezi olarak incelenmesi ülke sporu için faydalı olacaktır.
9 Gürcan Bilgiç yazdı
Futbolun entelektüel yöntemle tanışması
2011 yılındaki şike kumpasından sonra Aziz Yıldırım tahliye olmuştu ve şampiyonluğu son maçta kaçıran Fenerbahçe Aykut Kocaman ile yeni sezona hazırlanıyordu. Çok iddialı transferler yapmadılar. Şampiyonlar Ligi'nden de çok şanssız bir maç sonunda elendiler. Basın toplantısında Aykut Kocaman'a "Avrupa kupalarında en az puan toplayan teknik adamsınız, bunu neye bağlıyorsunuz?" diye soruldu. Aykut Hoca ise "Bu bir süreç. Durum şimdi bu olabilir. Sonrasında yeniden değerlendiririz" cevabını verdi. Süreç bittiğinde Fenerbahçe o sezon oynanması gereken 65 maçın 64'ünde sahaya çıkmış Avrupa liginde finalin kapısından dönmüştü. Üstelik lig de hiç iyi başlamamışken Alex krizi de çıkmıştı. 11 maç sonra efsane Brezilyalı ile yollar ayrılırken Fenerbahçe 19 puan kaybetmişti. Bir sene önce mahkeme kapılarında mücadele veren, UEFA tarafından dışlanan, gelirleri darbe yediği için transfer yapamayan, sadece taraftarının sahiplenmesiyle ve yarattığı sinerjiyle devam etmek isteyen bir kulüp bu kez takım kaptanının problemlerine yenik düşmüştü. Taraftarı bile bölen o günlerde hem oyun istikrarını sağlamak hem de hedeflerini korumak her babayiğidin harcı değildi. Aykut Kocaman oyuncuları bir arada tuttu. Aziz Yıldırım da teknik direktörünün arkasında durdu. Ve bu süreçte futbol dünyamız 'teknik direktör takımı', 'koşu mesafesi' ile 'yararlı koşu' kavramlarıyla tanıştı. Böylece futbolun gelişimini ve oyuna bakış açısını değiştirecek entelektüel bir tartışma alanı oluştu. Bu dönem herkesin hamasetten vazgeçip artık futbolu matematikle konuşmaya başlamasına vesiledir. Fenerbahçe UEFA kupasını belki alamadı ama o dönemki yönetim ile takım olmanın, plan yapmanın nasıl bir performans getireceğini herkese kanıtladı. Kulüplerin kahramanı artık başkanlar değil teknik direktörler