İdris Kardaş

İdris Kardaş

11 Ekim 2018, Perşembe

Soçi mutabakatının çökmediğine üzülenler

"Reuters, AFP ve Alman medyasının neredeyse tamamı Soçi mutabakatının imzalandığı andan itibaren sayısız analiz haber yayınladılar. Tümünün ortak söylemi, mutabakatın başarısız olacağı üzerine kurulmuştu. Anlaşmanın tam bir anlaşma olmadığını, kısa sürede çökeceğini, sahadaki karmaşık durumun anlaşmak için yeterli kolaylık sağlamadığını, Esad'ın ve İran'ın dışlanmışlıkları sonucunda eninden sonunda anlaşmayı provoke edeceklerini yazıp duruyorlar. Hiç vazgeçmiyorlar. Söyledikleri tehlikeler elbette var. Anlaşmaların riskleri zaten ön kabul içerir. Kaldı ki Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin'in ilk açıklamalarında da provokasyonlara dikkat çekildi. Bu, terör örgütleri olabileceği gibi devletler de olabilirdi. Dolayısıyla bu provokasyonlara karşı Türk-Rus birliklerinin birlikte görev alması anlaşmanın en kritik maddesiydi kuşkusuz. Diğer maddeler ancak bu güven zemini üzerinden hayata geçirilecekti. Dolayısıyla her iki liderin anlaştıkları mutabakat metninde anlaşmanın bizatihi kendisini güvene alacak maddelerin olması önemliydi."

Soçi mutabakatının imzalanmasından sonraki birkaç gün içinde yazmıştım bu satırları. Dünya medyasının kelli felli analistleri, Türkiye'deki kendilerine benzer analistlerinden de görüş alarak, mutabakatın çökeceğini, Türkiye'nin sadece bir ay zaman kazandığını yazıp durdular. Analiz bu, yanlış da çıkabilir. Ancak burada temel mesele niyetin kötü olması. İdlib için barışı sağlayanın Cumhurbaşkanı Erdoğan olmasını içlerine sindiremeyenler, milyonlarca insanın hayatının söz konusu olduğu bir barışın çökmesi için ellerini ovuşturdular. Meseleyi problemli hale getiren konu tam olarak bu.

Gelelim gelişmelere.

Malum mutabakatın ilk adımı 10 Ekim'de kararlaştırılan bölgelerden silahların çekilmesiydi. Bu adım başarıyla tamamlandı. Savunma Bakanlığı'nın açıklamasına bakalım hemen.

"İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesinde (İGAB) istikrarın temini için, garantör devletler olan Türkiye ve Rusya arasında 17 Eylül 2018 tarihli Soçi mutabakatı imzalanmıştır. Mutabakat gereği; sahanın coğrafi yapısı ile yerleşim alanlarının özellikleri de dikkate alınarak İGAB sınırları boyunca 15-20 km. derinliğinde Silahtan Arındırılmış Bölge (SAB) oluşturulmuştur. Garantör ülke olarak Türkiye mutabakattaki sorumluluklarını yerine getirmiş, bu kapsamda, İdlib'de gerginliğin sonlandırılması ve karşılıklı çatışma riskinin ortadan kaldırılması maksadıyla, ağır silahların SAB'tan çekilmesi 10 Ekim 2018 tarihinde tamamlanmıştır. İdlib'de sürdürülebilir ve kalıcı barışın tesisi için mütabakat kapsamında faaliyetlerimiz hız kesmeden sürdürülmektedir"

Gerçekten de çok zorlu bir süreçti. Gerek devletler arası gerekse de örgütler nezdinde sayısız dengenin olduğu bir denklemdi İdlib. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ısrarı ve iradeli duruşu sayesinde Soçi'de büyük bir adım atılmıştı. Milyonlarca insanın kaderi dünyanın gözleri önünde yokluğa, göçe ve ölüme doğru sürükleniyordu. Nihayet ilk adım atıldı. Süreç henüz bitmiş değil elbette. 15 Ekim'de ikinci aşama var. Bu noktada da Türkiye'nin rolü çok önemli.

Peki Türkiye'nin bu süreçteki rolünü nasıl değerlendirmek gerekiyor. Bunu da Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov'un açıklamalarından okuyalım.

"İdlib çatışmasızlık bölgesinin silahsızlandırılması yönündeki anlaşma yerine getiriliyor. Orada (İdlib'de) tüm gruplarla aktif olarak iş birliği yapma konusunda ana rolü Türk ortaklarımız oynuyor. Bizim bilgilerimiz bu sürecin yeterince ilerlediğini doğruluyor.

Silahsızlandırılan bölgenin 15 Ekim'den sonra tamamen işlevsel olması gerekiyor, ancak sürecin 1-2 gün uzaması önemli değil. Her halükârda bu işin kalitesi önemlidir. Önemli olan bu iş yürüyor ve biz Türk ortaklarımızın çabasını aktif olarak destekliyoruz."

Lavrov'un bu açıklamaları mutabakatın çökeceğini dünyaya duyuran düşünce ve medya kuruluşlarının analizlerini boşa çıkarıyor. Elbette süreç henüz bitmedi. Aksilikler yada provokasyonlar her an olabilir. Ancak bu derece ilerlemenin olması bile büyük başarı ve sonucun iyi olacağı konusunda büyük umut vadediyor. Umarım 15 Ekim'de de her iki ülkenin yetkilileri yine benzer açıklamalarla mutabakatın başarısını duyururlar.

SON DAKİKA