Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Kifayetsiz muhterisler için "krizler takvimi"

Alkol bağımlılığının damgasını vurduğu ülkeler var... Mesela Rusya'da alkol bağımlılığı toplumsal bir sorun...
Dünyaya uyuşturucu bağımlılığını ihraç eden ülkeler de var. Mesela Kolombiya denilince akla "Kokain Mafyası" gelmez mi?..
Bir de "Kriz bağımlısı" ülkeler var yeryüzünde... Bu ülkelere verilecek örneklerden biri de Türkiye'miz değil mi?
Dün İstanbul'da 30 Mart seçim sonuçlarının değerlendirildiği "AK Parti Çalıştayı"nda konuşan Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, "Cumhurbaşkanlığı konusunda istişare mekanizması çalışıyor...
Hiçbir zorluk yok. Hiçbir yerde bir kriz, bir sorun yok
" demiş.
Bir Cumhurbaşkanı'nı seçmek tabii ki kriz kaynağı olmamalıdır.
Ama hepimiz biliyoruz ki, Atatürk sonrası her cumhurbaşkanlığı seçimi, kriz tablosu içinde değerlendirilmiştir Türkiye'de...
İsterseniz her yıl için geçerli olacak bir "Krizler takvimi" de yapabiliriz hep birlikte...

Krizler takvimi
Örneğin Anayasa Mahkemesi'nin, Yargıtay'ın, Danıştay'ın kuruluş yıldönümleri, 23 Nisan, 19 Mayıs ve 29 Ekim gibi Cumhuriyet'in ulusal bayramları, 1 Mayıs gibi günler ve Atatürk'ün ölüm tarihi olan 10 Kasım, nasıl olsa birilerinin "Rejim tehlikede" konulu mesajlarına sahne olacak ve "Rejimin tehdidi" olarak gösterilenler bunlara cevap verince, siyasi gerginlikler ya da krizler yaşanacaktır.
Ağustosun sonundaki YAŞ toplantılarında Silahlı Kuvvetler'in tayin, terfi ve emeklilik listeleri açıklanacağı için, askeri vesayet sona erdirilmeden önce bu dönem de öngörülebilir krizler takvimine alınabilirdi...
Demokrasilerde seçim siyasal yaşamın doğal bir parçasıdır. Ama Türkiye'de her seçim sonucu geleceğe dönük istikrar ve güven duygusu getireceği yerde, kriz kaynağı olur.
Seçimde kaybedenler "İktidarın meşruiyeti" konulu tartışmalarla kriz üretimini başlatırlar.

"Sapı silikler" hep sahnede
Bu tablo bir anlamda gazetecilik mesleğinin icrasını kolaylaştırıyor.
Meteorologların hava tahminlerinden daha sağlıklı biçimde "Kriz tahminleri" yapabiliyoruz bizler... O tarihte beklenen çapta bir kriz doğmaz ise, köşe yazılarımızla ve manşetlerimizle, bizler de kriz üretebiliyoruz.
Krizler sarmalının dışında kalmanın yolları da tabii ki var...
Kriz üretmeyi bir meslek olarak seçenleri Kemal Tahir'in deyişi ile "Sapı Silikler" olarak görmeyi deneyebilirsiniz... Bunların söylemlerini ciddiye almaz, bu "Kifayetsiz muhterisler"in provokasyonlarına kulak vermezsiniz.
Bunların kimler olduğunu geçmiş deneyimlerden tanımış olmanız gerekir. Mesela bunlar geçmişte "Kıbrıs'ta çözüm" dediğiniz zaman, sizi ya "Karen Fogg'un çocuğu", ya da "Vatan haini" diye damgalamışlardır.
Şimdi de "Barış açılımı" söz konusu olduğunda ya "Vatan bölünüyor" ya da "Öcalan Kürtleri satıyor" demektedirler.

Statüko rantiyeleri

Ben bunları çok gördüğüm için, "Sapı Silik" kavramının ne olduğunu da çok iyi biliyorum. Bunlar mağarada yaşayan, dünyayı ve değişimi izlemek yerine, kendi küçük dünyalarına kendilerini hapseden "Statüko Rantiyeleri"dir.
Turgut Özal da, her alanda reformlar yapar ve Türkiye'nin kaderini değiştirirken, bu sapı silikler yine avaz avaz bağırıyorlardı. Özal konvertibiliteyi getirirken "Halk dövize saldırır, ekonomik kriz doğar" diye hezeyan savuranlar şimdi, ceplerindeki kredi kartlarıyla fink atıp durmuyorlar mı? Tansu Çiller Türkiye'yi Gümrük Birliği'ne sokarken de bunlar "dış rekabet bizi batıracak" diye bağırdılar ve şimdi de "Gümrük Birliği sayesinde kaliteyi yakaladık, ihracat rekorları kırıyoruz" diye şişinmiyorlar mı?
Kısacası siz siz olun. Zamanınızı bunların kriz takvimlerine endeksli olarak ziyan etmeyin...
Erdoğan yanlış yapıyorsa eleştirin...
Başarılı olduğu zaman "Aferin" de diyebilirseniz, eleştirinizin kökeninde, sapı siliklerdeki gibi kriz bağımlılığının olmadığı fark edilecektir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA