Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NUR ÇİNTAY

Kabotaj ve plaj

Bir bayramı geride bıraktık, bugün bir diğeriyleyiz: 1 Temmuz Kabotaj ve Deniz Bayramı’nı, vatandaş olarak Plaj ve Deniz Bayramı şeklinde kutlamayı öneriyorum!

Bayram bitti mi zannediyorsunuz? Halbuki bugün de bayram: 1 Temmuz Kabotaj ve Deniz Bayramı! Bir devletin kendi limanları arasında yük ve yolcu taşıma hakkı demek kabotaj. Niye bayramı var peki? Osmanlı'nın yabancılara tanıdığı kabotaj ayrıcalığı (Okul bilgilerinizi uyandırın: Kapitülasyonlar) kaldırılıp bu hak sadece T.C. vatandaşlarına verildi diye... Bunu sağlayan Kabotaj Kanunu'nun yürürlüğe girmesinin yıldönümü işte 1 Temmuz (Esası 1926)...
Sıcaktan fena bunalmış, tatil özlemi çeken vatandaşı doğrudan ilgilendiriyor mu kabotaj? Hayır. Ama plaj öyle mi ya!
Haddim olmayarak 1 Temmuz'u Plaj ve Deniz Bayramı yapsam bugünlük?



Madem kabotaja kapitülasyonlardan girdik, plaja da deniz hamamlarından girmemiz uygun olur! Deniz, neredeyse 19. yüzyılın sonlarına kadar kayıkla dolaşılan, balık avlanan, kenarında gezilen, daha da ileri gidilmeyen bir alan...
Derken İstanbul kıyılarında tek tük salaş deniz hamamları beliriyor. Çardak, Salıpazarı, Kumkapı... Yeşilköy, Bakırköy, Kuruçeşme, İstinye... Beylerbeyi, Moda, Fenerbahçe, Bostancı, Pendik...
Sermet Muhtar Alus, Haydarpaşa'dakini ayrı tutuyor: "Evvela rıhtım boyunu keskin bir lavanta kokusu kaplar. Esbuke, Oponaks, Milflör kokuları genizleri yakar. Bir de başını çevirip arkaya bakarsın ki, ellerinde hamam takımları, upuzun bir kafile. Alayı düzgünlü, allıklı, rastıklı, sürmeli, benli. İki dirhem, bir çekirdek. Bunlar Beyoğlu'nun piyasa malı yosmalarıdır. Başka deniz hamamına hiç gitmezler. O sekizi bilmem kaç geçe kalkan vapurdan gayrısına da binmezler."



Deniz hamamlarından plajlara geçiş, İstanbul'un işgal günlerine denk düşüyor. Devrimden kaçıp bize gelen Beyaz Rusların Florya kıyılarına yerleştirilmesi, onların da biraz sıcak biraz yolda edindikleri bitler yüzünden denize girmesi, İstanbulluların Rusları görmeye akmasıyla, diye öğreniyoruz Gökhan Akçura'dan... Önce açıkhava meyhanesi olarak kurulan, sonra da ilk plajımız olarak ün yapan tesisin adı ne dersiniz? Solaryum!
Sonrasında plaj tarihi, Cumhuriyet tarihiyle beraber ilerliyor. Beyazpark Plajı, Suadiye Plajı... Marmara Yat Kulübü ve Caddebostan Gazinosu, Büyükada'da Yörükali Plajı... Tarabya'da Tokatlıyan Konak Oteli'nin Konak Plajı, Maltepe-Küçükyalı'da Süreyya Plajı... Boğaz'da Lido, Yeşilköy'de Kapri plajları...
Finali Görgü Ansikolpedisi'nin plaj maddesiyle yapalım: "Plaja giderken kadın ve erkeklerin sade bir kıyafeti tercih etmeleri muvafık olur. Kadınların fazla makyaj yapmamaları ve fazla incik boncuk kullanmamaları gerekir. Çünkü deniz ve plaj sadelik ve rahatlık demektir. Plajda kıyafet bakımından mayo kadar mühim olan şey havludan cekettir." Mayo üstüne havludan ceket! Çocukluğumuz!

Şahane bir yaş olsun Deniz Seki!
Daha şatafatlı bir dönüş mü bekliyorduk, daha yer yerinden oynasın mı istiyorduk, daha fazla görünsün/konuşsun diye mi hayal etmiştik, onca gazeteci kapışmasından sonra bize düşen cümlelerde daha manalı sorular ve damardan cevaplar mıydı aradığımız, bilmiyorum... Ama Deniz Seki'nin serbest kalışı, gönlümüzdekinden çok daha sönük oldu. Hani cezaevinden çıktığı an itibarıyla gözümüzün/ekranımızın önünde olacaktı, seyirci onu adım adım, canlı canlı izleme imkânı bulacaktı? Kimler olanca vasıfsızlığıyla 'fenomen' olurken, yaşadıklarıyla içimize oturan Deniz Seki kadar iyi bir 'malzeme' nasıl olur da değerlendirilmez? Ortalığı kasıp kavurabileceği böylesine bir fırsatı, kendi de, varsa akıl hocaları da nasıl teper?



"Çok mu zordu?" "Çok zordu"dan fazlasını hak ettiğimizi düşünüyorum doğrusu. Hiç şüphesiz, Deniz Seki'nin kendisi de daha çoğunu hak ediyor. Bugün doğum günü... Şahane bir yaş olsun. Nice güzel, mutlu, verimli, kaybettiği zamanın acısını çıkaracağı yılları olsun.

Nihayet renkli televizyon!
Yaz, televizyonla yolların ayrılma mevsimi. Yazlık yapımlar fazla sade suya tirit, heyecan verici iş çok az... Halbuki tam da bugün TV tarihi açısından çok heyecan verici, önemli bir gün. Tarihi bir tarih! TRT'nin tamamen renkli yayına geçtiği gün, 1984'ün 1 Temmuz'u. Meryem Uzerli'den hareketle binlerce kadının saçını Hürrem turuncusuna boyattığını, Merve Boluğur kırmızısı rujun yok sattığını vs düşünürsek, siyah-beyaz ekranın kozmetik sektörüne nasıl da hiç hayrı dokunmamış!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA