Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SEDA DİKER

Gerçeği değiştirmek mümkün

Derinlerde tuttuğumuz öfke, kin, suçluluk, kontrol, güvensizlik, çaresizlik gibi duyguları sildiğimizde, dışarıda gördüğümüz gerçeklik, artık bizim eğip bükebileceğimiz bir hale geliyor

Eşim ve ben yurtdışına çıktığımızda müze gezmeyi çok severiz.
Özellikle resim bölümleri beni her zaman büyülemiştir.
Fakat nedense en çok, Hz. İsa ve Meryem Ana'yı konu alan ve gerçekten fotoğraf keskinliğindeki resimleri beğendiğimi, diğerlerini çok da önemsemediğimi fark ederdim. Hatta dönemin azizlerinin başlarının üzerinde resmedilen, altın rengi şapkaya benzer yuvarlağı çok komik bulur, ama aziz oldukları için, onların bunu hak etmiş olabileceğini düşünürdüm.
Hele hele modern ressamların sanat eserlerini görmeye gitmemiz bir başka âlemdi.
Modern resmin tek amacının bize hayal kurmayı öğretmesi olduğunu, elbette bunun estetik ve fizik değerleriyle birleşerek dünyaya kafa tutmaktan ibaret olduğunu düşünür, başka derin anlamlar aramazdım.
New York'ta yaşarken, modern sanatların sergilendiği müzelere, o dönemde henüz 4-5 yaşlarında olan oğlumuz Burak'ı da götürürdük. Onun yanına diz çöküp, birkaç kez değişik eserlere dikkatini çekip, " Söyle bakalım Burakçığım, bu resim sence neye benziyor?" diye sorduğumu hatırlıyorum.
Meğerse o zamanlar, yüksek dereceli bir miyop gibi bakıyormuşum resme. Baktıklarımı gördüğümü zannediyormuşum. Elbette ki dönemsel eserleri anlayabilmek için yüksek bir tarih bilgisine de ihtiyaç var. Ama benim kast ettiğim, resmi tarih falan değilmiş.

HER ŞEY KALBİMİZDE BİTİYOR
O dönemden bugüne, benim hayatımda da çok şeyler değişti. İstanbul'a taşındık.
Ofis açarak çalışmaya başladım. Bilinçaltı okumuş olmama rağmen, üzerinde çalışıp bazı şeyleri görerek, hayat içerisinde algılamak, bana bambaşka bir bakış açısı sağladı. Mesela, çekim yasasının aslında 'olumlu düşünerek' değil, 'bilinçaltımızdaki inanç ve korkularla' aktive olduğunu hem deneyimledim, hem öğrettim. Sonuçlar aldım.
İnsanların hayatlarının nasıl değişebileceğini fark ettim. Bu konuda hem kendi hayatımın güzelleşebilmesi hem de pek çok insanın özgürleşebilmesi için uğraş verdim. Bütün bunlar ne kadar büyülü gibi görünse de, dünyanın bütün dillerinden çevrilmiş pek çok kitabı yurt dışından getirtip okusam da, aslında bütün sihrin kendi içimizde, kalbimizde, her şeye rağmen herkesi sevebilme, yargılamadan düzeltmeye çalışmadan kabul verebilme ve en önemlisi, hayal kurabilme yeteneğimize bağlı olduğunu anladım.
Evet, her şey kendi kalbimizde bitiyor.
Derinlerde tuttuğumuz öfke, kin, suçluluk, kontrol, güvensizlik, çaresizlik gibi duyguları sildiğimizde, dışarıda gördüğümüz gerçeklik, artık bizim eğip bükebileceğimiz bir hale geliyor. Ama burada duyguları temizlemeden bir şey yapılamıyor. Eğer temiz bir kalbe sahipsek, bize lazım olan tek şey hayal gücü...
Zihnin yargılarından kurtulmamız ve hayatı gördüğümüz şekliyle kabul etmek yerine, bunun değişebileceğini görüyoruz.
Geçen hafta eşimle birlikte doğum günüm sebebiyle İspanya Madrid'e gittik. Orada yarım günümüzü Museo Nacional Centro de Arte Reina Sofia'da geçirdik. İlk defa hayatımda, yeni bakış açımla tekrardan modern resimlere baktım. Ancak bu kez sanki miyop olan gözlerime tam ihtiyacı olan numaralı gözlük takmışım gibi hissettim. Çünkü, kübizmden başlayarak sürrealizme kadar uzanan modern resim akımları, aslında tam da çekim yasasını aktive edebilmek için uğraştığım konuyla alakalıymış. Bunu fark etmek beni çok şaşırttı.
Modern ressamlar, neredeyse 1800'lerin sonlarından başlayarak 1950'lere varıncaya kadar baktığınız dünyayı aslında ne kadar gördüğünüzü sorguluyormuş. Aslında gerçekliğimizi değiştirebileceğimizi, gördüklerimizi olduğu gibi kabul etmekten vazgeçersek özgürleşebileceğimizi anlatıyormuş. Beynin yargılarından kurtulabilirsek, aslında çekim yasasının kapısının açıldığını anlatıyormuş.

HEM İŞ HEM DE AŞK HAYATLARINDA BAŞARILILAR
Ama ben henüz uykudayken bir şey anlamamışım. Bu gözlükle yeniden baktığımda, eserlerin her birini kendimce yorumlayabildiğimi fark ettim. Bu müthiş bir haz verdi bana. Ama daha da önemlisi, Pablo Picasso, Joan Miro, Salvador Dali gibi sanatçıların aslında ne kadar kudretli ve bilge olduklarını anladım. Hepsine bir kez daha hayran kaldım. Adamlar hem kendilerini özgürleştirmişler, hem bunu estetik bir dille sanat eserlerine kodlamışlar, sistemin dışında yaşayarak hayat enerjilerini yükseltmişler ve elbette bu, hem işlerinde hem de aşk hayatlarında onlara başarı ve bolluk getirmiş.
İşin güzel tarafı, müzede pek çok ana sınıfı öğrencisi vardı. Öğretmenleri tarafından önemli resimlerin önünde oturtulmuşlar, en sevimli halleriyle hayal kurmanın önemi ve değişmeyen gerçek zannettiğimiz şeylerin değişebileceğini dinliyorlardı.
Müzeden çıktığımızda eşimle bir kafede oturarak kahve eşliğinde yeni keşiflerimizi tartışmaya başladık. Ben heyecanla düşüncelerimi anlatırken, eşim sordu "Peki bu adamlar neyi değiştirebildiler sence?"
İşte bunun cevabını bilmiyorum. Ama bu alanda bilgi sahibi kişiler muhakkak bizi aydınlatacaklardır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA