Türkiye medyasında yazı yazmak, mayın tarlasında yürümek gibi bir şey. "Acaba," diyorsunuz yazarken, "bu lafı edersem, birilerini kızdırmış olabilir miyim?"
Hele benim gibi ürkekler için durum çok zor. Aslında her gün birbirinden acayip hadiseler yaşanıyor, aklıma çok acayip şeyler geliyor, ama "Ağlasam sesimi duyar mısınız mısralarımda?" Yazamıyorum yani, korkuyorum.
İşte medyamızda kimi büyüklerimiz, bu yüzden büyük yazar sınıfına girmektedir.
Efendim, misal, bayılıyorum şu Oral Çalışlar ağabeyimize. Ne 'köşesiz' bir meslek duayenimiz. Keskin hiçbir hattı yok, her şeyi yuvarlıyor. Uçlarda dolaşmıyor hiçbir zaman.
Orta sahada ortak akıl çeviriyor. Herkesin kabul edebileceği şeyleri söylüyor; itiraz etseniz, "Aslında ben seni de anlıyorum ve sana da hak veriyorum," diyecek. Ortada genel kabul gören bir hata mı var, hemen onun hata olduğunu yazıp eleştiriyor. Herkes bir şeyi alkışlıyorsa, o en güzel alkışlayan oluyor.
Çalışlar, geçtiğimiz hafta Deniz Seki'nin bikinili görüntülerini konu alan eserinde yine ortak aklı özetledi.
Ayıptı bu... Gülben Ergen'in selülitlerine de ayıp edilmişti.
Medyadaki erkek yöneticileri yumuşak bir üslupla eleştirdi ve "Ali Kırca'nın göbeği sarktı, Hasan Cemal'in yüzünde kırışıklıklar çoğaldı, Mehmet Ali Birand'ın saçları döküldü, Oral Çalışlar'ın yağları dikkat çekiyor," gibi manşetlere hiç denk gelmediğini belirtti.
Böylelikle hem kendisini bir çeşit 'kare papaz'a dahil etmiş oldu, hem de kadınların ruhunu okşadı... Mükemmel bir 'müşteri memnuniyeti' yazısı...
Lakin papaz her zaman pilav yemiyor kıymetli okur. Her zaman herkesi memnun edemezsiniz. Nitekim Oral Çalışlar'ın "Erkek medya mensuplarının peşine paparazziler takılsın," önerisi beni ziyadesiyle huzursuz etti. Benim gibi onlarca tombul medya mensubu erkek tanıyorum, kara kara düşündüklerini biliyorum.
Netice itibarıyla, plajda 'pareo' tabir edilen şeyle dolaşamayız, dolaşsak da hadise tuhaf karşılanır.
Gördünüz işte, ortak akla hitap eden yazılar da kimilerini rencide edebiliyormuş!
Dikkat ediyorum da, bu türden yazarlarımız en karmaşık siyasi sorunları da, "Çocuklar, aranızda anlaşıverin işte," itidaliyle çözüveriyor. O esnada çocuklardan biri karşısındakinin ağzını burnunu dağıtmış ama siz yazarımızın ılımlı havasına kapılıyorsunuz işte.
Bahis konusu yazarlarımız aynı zamanda Çin Metro İşletmesi gibi yazıyorlar. Neymiş efendim, Çin'in Şanghay kentindeki metroda kadınlar çok taciz ediliyormuş. Metro idaresi de, "Kadınlar metroya binecekse açık saçık giyinmesin," mealinde bir duyuru yapmış.
Ne oldu? Olay çözüldü işte!
Hatta bu tür yazarlarımızda, medyamızda her zaman saygıyla andığım türden bir İngiliz Beslenme Derneği havası da var.
Mesela Posta gazetesinde yine bir 'bilim adamları ve araştırma' haberimizde, İngiliz Beslenme Derneği'nin bir araştırmasına yer veriliyordu. Dernek, şişmanlamaya sebep olan 108 faktör bulmuş. Haberde şöyle yazıyordu: "Şişmanlamaya neden olan faktörler arasında TV kanallarını değiştirmek için uzaktan kumanda kullanılması, bizi kalorili yemeklere yönlendiren 'kötü' arkadaşlarla vakit geçirmek ve yürümek yerine gidilecek yere arabayla gitmek bulunuyor."
Vallahi hiç İngiliz Beslenme Derneği'ne falan ihtiyaç yoktu -artık bu derneği de kim kurduysa-, Posta gazetesi sorsaydı, bu tür birkaç yüz faktör sıralarlardı. Ama asla kalp kırmazlardı. Mesela kıymetli 'Diva'mız Bülent Hanım'la arkadaşlık ederseniz, kati surette kilo alırsınız. Otel odasına bir tepsi kokoreç siparişi veren bir ahbabınız varsa şişmanlamaktan başka şansınız yoktur zira.
Ama bu Diva'mızı 'kötü arkadaş' mı yapar.
Katiyen! Onun pamuk gibi bir kalbi vardır.
Neyse işte kıymetli okur, bahis konusu yazarlarımız gibi olmak için 40 fırın ekmek yemek gerekir. Eh, o kadar fırın ekmeği yedikten sonra plajda 'pareo' da kesmez artık.
Kusura bakmayın ama bu yaz plajlarda bambaşka bir tosun göreceksiniz.
Peştemalımı giydim, geliyorum!..