Türkiye'nin en iyi haber sitesi
YÜKSEL AYTUĞ

Cem Karaca filmi olmuş mu?

At izinin it izine karıştığı, kahramanların vatan haini, hainlerin kahraman ilan edildiği yıllardı. İşte bu yüzden, biraz da geçmişle hesaplaşmak için koşa koşa gittim Cem Karaca filminin özel gösterimine...
Cem Karaca'nın seveni de vardır, nefret edeni de... Ona "ezilen halkın sesi" diyen de oldu, "vatan haini" diye suçlayan da... Siyasetten ayrı olarak düşününce, onun bir "müzik devrimcisi" olduğu tartışılmaz. Türküyü ve folklorik ezgileri, ozanların felsefesiyle mayalayıp, modern enstrümanlarla harmanlayarak, gençleri Türk'ü Türk'ün öz kültürüyle barıştırmıştı...
Film, doğal olarak Cem Karaca'ya subjektif yaklaşmış. Çoğu sahnede onu gerçekliğinden uzaklaştırıp, haddinden fazla, hatta maksadını aşar biçimde ilahlaştırmış. Öyle ki, Cem Karaca'nın hayatının son yıllarına damga vuran sufîliğini görmezden gelecek kadar... Film bu haliyle bana "yarım" geldi.



Oyunculuklara gelince: İsmail Hacıoğlu her yönetmenin düşlerini süsleyen boş bir tuval gibi. "Bu filmde balina Moby Dick'i oynayacaksın" de, vallahi kusursuz oynar. Özellikle Cem Karaca şarkılarını seslendirmedeki beklenmedik başarısı çok konuşulacak. Filmin en dezavantajlı oyuncusu ise Toto Karaca'yı oynayan Yasemin Yalçın'dı. En dramatik sahnesinde bile kafamdaki Sürahi Nine'yi hep kovalamak zorunda kaldım. Uzun süre canlandırılan baskın karakterlerin oyuncular üzerinde işte böyle olumsuz etkileri oluyor.
Ve Fikret Kuşkan... Cem Karaca'nın babası Mehmet İbrahim Karaca rolünde öyle bir döktürmüş ki, neredeyse İsmail Hacıoğlu'nun ışığını bile kesmiş...
Bu, başrolü başka oyuncu tarafından canlandırılan son biyografi filmi olabilir. Zira yapay zeka ufaktan sinema sanatına da hükmetmeye başladı. Baksanıza, Zeki Müren'e Parla'yı bile söylettiler. Bundan sonra her ünlü, öldükten sonra beyazperdede kendini "canlandırabilecek" gibi görünüyor.
Hazır teknolojiden bahsetmişken, küçük bir tüyo da vereyim: Yarın gece yapılacak galaya gidenleri müthiş bir sürpriz bekliyor.

Hiç de yabancı gelmediniz
Şu yazılanlara bakar mısınız: "Fırlatma rampası bizim değil. Füze bizim değil. Astronot elbisesi ve kaskı bizim değil. Teknolojisi bizim değil. Cıvatasında bile emeğin yok. Bunlara sahip olan şirket bile bunlar kadar duygulanmıyor. Parayı veren gidebiliyor. Neyin kafasını yaşıyorsunuz.?"
Güya, ilk Türk astronot Alper Gezeravcı'yı ve onun önünü açanları küçümsemeye çalışıyorlar.



Bu ülke o muhteris iktidarsızları daha önce de gördü. Devrim otomobiline takoz olanları... Nuri Demirağ'ı, Vecihi Hürkuş'u, Nuri Killigil'i, Necmettin Erbakan'ı yıldırıp, bezdirip, sabote edenleri...
Ama sonra ne oldu? İHA'ları, SİHA'ları, Akıncı'yı, Kızıl Elma'yı, Altay'ı, TOGG'u, TCG Anadolu'yu, ATAK'ı, Gökbey'i engelleyemediler.
İlkel insanlar, güneş çıkınca yıldızların öldüğüne inanırlardı. Ama o yıldızlar her daim olduğu yerde dururdu.
Salak gibi sürekli güneşe bakan, sonra da güneşten gözü kamaşanlara kötü bir haberim var: Ay, yıldız ve dahi sekiz köşeli Selçuklu yıldızı, şu anda Uluslararası Uzay Istasyonu'nda Gezeravcı'nın tam da omuzunda duruyor...

Ne demiş?
Galatasaraylı Kerem Demirbay'a maçtan sonra soruldu: "Üç asistin var, ne diyorsun?" Kerem tevazu kokan bir cevap verdi: "İşim bu..."

Gaf kürsüsü
ABD eski başkanı Trump'ın danışmanı evinden canlı yayına bağlandığı sırada arkadan don-atlet bir adam geçince alay konusu oldu.

Zap'tiye
İnci Taneleri dizisinin tanıtımından sonra Ankara'da pavyon dansı kursu açılmış. Umarım sadece dans aşamasında kalırlar.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA