Home office, yani evden çalışmaya çabalama şekli...
Kıskanılır, 'kebap'tan sayılır ve karşı tarafta işsiz güçsüz hissiyatı yaratır ama yanlış anlaşılmasın, hiç gözünüze rahat görünmesin; zorlu iştir evden çalışmak.
Misal; ben haftada bir iki gazeteye gelmek dışında yıllardır evimden çalışıyorum.
Okuyorum, yazılarımı, şarkılarımı yazıyorum, izliyorum, düşünüyorum ve bitmek bilmeyen toplantılar yapıyorum... Bütün olay evimde cereyan ediyor yani.
Evini iş yerine çevirmenin şahane yanları mevcuttur tabii.
İSTEDİĞİNDE MOLA VER
Mesela şortla, eşofmanla çalışabilirsin; saçına, kaşına, kıyafetine, makyajına önem vermen gerekmez.
Trafik çilesi çekmezsin.
Kimse giriş-çıkışlarını kontrol etmez.
Uykun gelirse yatağa kıvrılabilirsin.
Tepende sürekli senden bir şey isteyen birileri yoktur.
İstediğinde çalışıp istediğinde mola verebilirsin.
Sigara sağlığa pek çok zararlıdır ama mesela kapı önlerinde üşümeden sigaranı tüttürebilirsin.
Müziğin sesini açmakta ekonomik davranmak zorunda kalmazsın.
Tabii bu 'home office'in avantajları, bir de var elde dezavantajları.
Kendini evin büyüsüne kaptırırsan aylar geçer, bir arpa boyu yol alamazsın.
ERTELEMEYE YATKIN
Erteleme işlemine en yatkın sistemdir, evden çalışmak.
Bünyeye bir ferahlık, bir 'yaparız yaaa' şımarıklığı, bir 'şu filmi de izleyeyim sonra çalışırım' kandırmacası salınır ki, aman Allah'ım.
Arkadaşlarının çat kapı gelmelerini engellemeyi beceremezsen de bu 'ev-ofis' işi yatar; söyleyeyim.
İş yerine gidermiş gibi bir disiplinle uyanıp ciddi ciddi çalışmazsan, kariyerine 'kanepede en uzun süre uzanan insanoğlu' olarak devam edersin.
Bir de hadiseyi anlamayan eş-dostun sizi delirtmesi vardır. Evdesin ya; işin gücün yok! Boş boş duruyorsun sanki.
Anlayacağınız benim de böyle bir derdim var.
Boş durmuyorum, çalışıyorum; hatta sen altıda işten çıkıyorsun ama ben uyuyana kadar işin içinden çıkamıyorum.