Türkiye'nin en iyi haber sitesi
RASİM OZAN KÜTAHYALI

27 Nisan darbe teşebbüsünün anatomisi

Siyaset kurumunu ve dolayısıyla demokrasiyi hedefleyen her türlü vesayetle mücadele ederek yoluna devam ediyor Türkiye. Demokratik siyaset mekanizmalarının üzerinde hiçbir vesayete izin vermeyecek artık Türkiye. İster askeri vesayet ister yargı vesayeti ister bürokratik vesayet ister polis vesayeti. İster Kemalist ister Gülenist ister başka bir ideolojik kılıf altındaki versiyonu olsun tüm vesayetlerin dönemi bitmiştir. Fethullahçı vesayetçilerle haklı olarak mücadele ederken 27 Nisan 2007 darbe teşebbüsünü de doğuran o Ergenekon zihniyetini de unutmayalım. O açıdan AHaber'in 27 Nisan belgeselini her demokrat izlemeli...

***
19 Ocak 2007 Hrant Dink cinayetiyle beraber tıpkı Santoro cinayetinde sonra Danıştay baskınında olduğu gibi o da yine bir hayalet gibi yaklaşmıştı hedefine... Ama asıl "hayalet" sahneye çok geçmeden çıkacak, Türkiye önce o cinayetlerin abileriyle, sonra abilerin abileriyle ve en sonunda en büyük abilerle tanışacaktı...
Türkiye'nin en yakın tarihli darbe planının temel taşları işte o cinayetlerle oturacaktı yerli yerine... Medyanın da desteğiyle asker yine darbe yapacaktı ama cinayetlerin öncesinde de sonrasında da medya üzerine düşeni tek tek yerine getirecekti...
Medyadaki ilk işaret fişeğini o günkü Cumhuriyet gazetesinin başyazarı İlhan Selçuk 8 Mayıs 2006 günkü köşesinde yakmıştı... Selçuk'un "2007'ye doğru Türkiye Cumhuriyeti büyük bir sınav yaşayacak ve gerilimden geçecek gibi görünüyor" cümlesi gündeme bomba gibi düşmüştü...
O cümleler 'kazan'ın altının yakıldığının ve 2007 Mayıs'ına kadar kazanın kaynamaya devam edeceğinin açık kanıtıydı... Zaten çok da sürmedi... Hemen ertesi gün 9 Mayıs 2006'da aynı yazı bir kez de Hürriyet'te Özkök'ün köşesinde yayınlandı...
Ertuğrul Özkök yazısında "... Cumhurbaşkanı Sezer ile İlhan Selçuk'un baş başa görüşmesinde nelerin konuşulduğunu doğrusu çok merak ediyorum. AKP kanadına tavsiyem şu: İlhan Selçuk'un dünkü yazısını ve benim bugünkü yazımı kesip bir kenara koysunlar. O üstü kapalı sözlerin şifreleri 2007 Mayıs'ına yaklaştıkça tek tek açılacak" cümlelerini kurdu.
Türkiye'nin başına bir çorap örülüyordu Ve çorabı örenler yavaş yavaş ortaya çıkıyordu... Danıştay baskınından 6 ay sonra, Dink cinayetinden 1, e-muhtıradan da 3 ay önce Newsweek dergisinde Zeyno Baran imzalı yeni bir yazı daha çıktı.
Baran bir şeyler biliyor gibiydi... Yazısında "Bir kez daha bir İslamcı iktidarda. Bir kez daha generaller, hükümetin modern Türkiye'nin temeli olan laikliği yıprattığını konuşuyor, homurdanıyorlar. Benim tahminime göre, 2007'de darbe olma olasılığı yüzde 50" dedi...
Medya üzerine düşeni yapmıştı ve gelecek günlerde yapacaktı... Artık muhtıraya giden yola yeni taşlar döşeme vaktiydi... Yani birilerinin muhtıra yolundaki bayrağı devralması gerekiyordu...
Sahneye ilk çıkan yargı daha doğrusu Sabih Kanadoğlu oldu... Kanadoğlu, cumhurbaşkanını 367 kişi seçer dedi... Hukuku yerle bir etti ve o an gündem değişti...
Fikri saçma bulanlar çoğunluktaydı ama kararı saçmalığı haklı bulan azınlık verecekti... O fikre en başta Köşk... Sonra asker, ardından CHP ve en sonunda da muhalefetin her fırsatta arkasına saklandığı Anayasa Mahkemesi sahip çıktı... Demokrasi şoktaydı ve artık koca koca profesörler bile işin içindeydi...
Erdoğan Teziç, "Meclis'te cumhurbaşkanlığı seçimi, için başkan oturumu açtığında kendisi hariç 367 üyenin içeride olması zorunludur. 3'te 2 çoğunluklarla örtüşüyor bu tabii genelde daha fazla oluyor bu sayı ancak buradan bir sonuç alınamazsa son aşamaya gelindiğinde yani salt çoğunlukla yani adaylarının belirlendiği sonuca gelindiği zaman da yine toplantı hesabının 3'te 2 olma zorunluluğu vardır" dedi...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA