Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

Çankaya yokuşu

Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin, 2007 yılındaki şartlara dönüştürülmesi gayretleri bilmem dikkatinizi çekiyor mu? Hatırlanacağı gibi o dönemde, "Anayasa'ya sözde değil, özde bağlı Cumhurbaşkanı" tanımı vardı. Yani... Sivil-asker bürokrasi, Cumhurbaşkanı'nın anayasada belirlenmiş nitelikleri dışında şartlar dayatıyordu. Sonrası malum. Vesayet girişimlerine karşı milletin dik duruşu!
Peki, bugün neler oluyor?
Şimdi, sahne önünde bazı siyasiler var. Kendi Cumhurbaşkanı adaylarını ilan edeceklerine, kimin Cumhurbaşkanı olamayacağına ilişkin yapay gerekçeler üretiyorlar. Perde gerisindeki aktörler ise adeta estetik harikası Cumhurbaşkanı portresi çiziyorlar.

***

Esasen bu stratejinin kökleri çok eskilere uzanıyor. Cumhurbaşkanlığı seçimi, AK Parti iç dinamiklerini tetiklemek üzere bilinçli bir problem alanı olarak bırakıldı. Özellikle yeni anayasa çalışmaları, "Başkanlık sistemi" üzerindeki tartışmalarla kilitlendiğinde asıl niyetler de ortaya çıktı. Bir başka ifade ile ilk kez halk tarafından seçilmiş Cumhurbaşkanı'nın kullanacağı yetkilerle mevcut anayasal çerçevede Başbakan'ın kullanacağı yetkilerin çatışacağı varsayımına yatırım yapıldı. Tıpkı 2007'deki gibi. Ve son 12 yılda sandıkta sürekli kaybedenler, evlerinin içini toparlamak yerine, rakiplerinde yaşanabilecek olası sorunları siyasi gelecek planlamalarının merkezine oturttular. Bu, "seçimi kazanmanın tek yolu AK Parti'nin bölünmesinden veya liderliğinin zayıflamasından geçiyor" senaryosundan başkası değildi. Her seferinde duvara tosladığı biline biline yine denenmekte.
***

Gelelim Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül'ün konumuna. Sayın Gül'ün siyasi çizgisi ve bu yoldaki emekleri göz ardı edilemez. Fazilet Partisi'nde başlattığı yenilikçi hareketin AK Parti'nin kuruluşuna sağladığı katkı, 27 Nisan 2007'deki e-bildirinin bertaraf edilmesindeki rolü, 2011'de TSK komuta kademesinin bir anda boşaltılmasıyla gelişen devlet krizini yönetme becerisi, mevcut haliyle zor görünen Cumhurbaşkanlığı'ndaki denge arayışı, toplumun farklı kesimlerini anlama çabası hakikaten değerli. Lakin Sayın Gül, 2002'den bu yana hep şampiyon takımın forvetindeki etkili oyuncu oldu. Sayın Tayyip Erdoğan gibi gerektiğinde tek başına takım olup olamayacağı hiç test edilmedi. Bu nedenle, 30 Mart yerel seçim sonuçları üç gerçeği kabullenmeyi gerektirmekte:
1- Ana oyun kurucu Tayyip Erdoğan'dır. 2- Ülkenin kaderi, kişisel kariyer planlaması ile değil siyasi realiteyle şekillenir. 3- Cumhurbaşkanı'nı, gurbetçilerin de içinde bulunduğu en geniş ölçeğiyle millet seçecek ve anayasal düzenleme yapılıncaya kadar fiilen "yarı başkanlık" dönemi başlayacaktır. Bunun dışındaki girişimler nafile çabadan ibarettir.
NOT: CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nun şahsında, demokrasiye yönelen saldırıyı kınıyorum.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA