Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ÖNERİ-YORUM ŞEREF OĞUZ

Nitelikli işgücü ihtiyacımız patladı

Niceliğin nitelikten hızlı koşuyorsa, başın belada demektir. Ülke büyürken, ihracatın artarken, turist sayın tırmanırken, ciron patlarken, kârın düşüyor, turist başı gelirin azalıyor, ihraç kilogram fiyatın duruyor ve emeğin verimi dökülüyorsa, bir yere gelip tıkanıyorsun.
Bugün kamu dâhil her işyerinin çalışandan yana nitelik sorunu vardır. Kimin yok ki... Misal Avrupa, nitelikli işsiz ile niteliksiz çalışanlar arasında sıkışıp kalmanın ıstırabını yaşıyor. Bu ıstırap, bizde daha da dramatik boyutlarda...
Misal memur sayısı... Ezber şudur: 3.5 milyon memur sayısı ile kamu hâlâ hantaldır ve fazla memur yüzünden yatırım, sağlık, eğitim bütçeleri cılız kalmaktadır. Ancak öykünün tersi de doğrudur; kamuda nitelikli memur ihtiyacı her geçen gün artmaktadır
Bugün 400 bin iktisadi ve idari bilimler mezunu, atama bekliyor. Twitter hesabımda her gün yüzlercesi "atama bekliyoruz" mesajıyla kamuoyu oluşturma gayretinde... İşsizini teşhiste henüz nicelikten öteye gidemediğimizin bir başka kanıtı da bu...
Tarımda atama bekleyen 20 bin gıda mühendisi, veteriner ve diğer mezunlarımız hemen her gün Tarım Bakanlığı'nın açacağı kadrolar için beklemede...
İşkur diye bir kurumumuz var... İş ve İşçi Bulma Kurumu dönemindeki zihin yapısıyla hâlâ "işsizi işe yerleştirme" odağında... Oysa mesleki beceri kazandırma yanı sıra yeni pozisyonlar oluşturma yolunda gayret yok.
Üniversite sanayi işbirliğini hayata geçiremeyişimiz, bu alanda yeni istihdam pozisyonları oluşturma imkânımızı buduyor. Rektörler öğrencilerini olaylara bulaştırmadan mezun edip onlardan kurtulma derdinde. Patron ise ihtiyaç duyduğu kabiliyete, eski zihin yapısındaki insan kaynakları aracılığıyla ulaşma gayretinde...
Gelelim işsizliğe... Kiminle konuşsam "nitelikli işgücü bulamıyorum" diye ağlıyor. Oysa diğer tarafta milyonlarca işsiz var. Dünün yanlışlarının faturasının şimdi bizi çok hızla "limitlerimize" dayandırmaya başlaması, bu yüzden...
Eğitim sistemini "nitelik kazandırma" odağına dönüştürmedeki adımları hızlandırmaktan başka çare yok. Uluslararası Yönetim Geliştirme Merkezi araştırmasına bakıyoruz; nitelikli işgücünde Türkiye'yi 10 üzerinden 4.75 puanla, 51'inci sırada görüyoruz.
Dünyanın 16'ncı büyük ekonomisi, durup düşünmelidir. Daha yüksek nitelikli üretim için daha nitelikli işgücü gerekiyorsa, bu beceride 51'inci sırada olan Türkiye'nin "acilen" neler yapması gerekiyor?
Bir de ucuz emek türküsünü dilinden düşürmeyen eski Türkiye zihin yapısı var. Emek ucuzlarsa, emek cenneti olur muyuz? Veya Avrupa Birliği'ne girersek, işsizlerimiz Avrupa emek pazarını mı istila eder?
Başı belada Avrupa'nın, "Birliği"ne tam üyelik halinde bile bize tam serbest dolaşım hakkı konusunda güçlük çıkaracağı aşikâr. Korkularını hep bundan 40 yıl önceki "Batı'ya büyük emek göçü" tetikliyor.
Küresel kriz sayesinde rekabetin çok daha vahşi bir platforma taşındığı dünyada bu rekabeti eğer "kalite, hız ve farklılaşma" bacakları oluşturuyorsa, dayanacağımız zemin de zorunlu olarak "emeğin verimliliği" halini alacaktır.
Peki, verimliliği hâlâ "maliyetleri düşür, kârlılığı yükselt" çerçevesinden anlayan işverenin, verimli olacağım diye birincil refleksi nedir?
Ne yazık ki daha az çalışan ve mümkünse daha ucuz emek. Oysa biliyoruz ki giderek karmaşık hale gelen süreçte ucuz emek kadar tehlikeli bir şey yoktur.
Sendikalara olan ihtiyaç eskisinden daha az değildir ve bence daha da hayati hale gelecektir. İşverenler için de çözüm, emeği ucuzlatmaktan değil, emeği nitelikli hale getirmekten geçiyor. Ucuz etin yahnisi gelecekte daha da yavan olacaktır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA