Türkiye'nin en iyi haber sitesi
CEM SANCAR

Aklıma geldi de

"Dünya herkesi boğacak kadar engin bir denizdir."
"Akıllı kişi, işlerin başlangıcına değil sonucuna bakar."
"Tövbe bir yönetim değişikliğidir."



Cihangir'de sessiz sedasız -mescidi şüpheli bir şekilde yıllar evvel yanmış- Kadiri tekkesi. Cümle kapısı ve yanında Saliha Sultan çeşmesi.
Oralardaki zor yıllarımın birinde, gün aydınlanırken girdiğim saatlerce oturduğum bir şifalı bahçe. Hane halkından bir hanım başını uzatmıştı da, "ihtiyacım var biraz oturabilir miyim?" deyince çay getirmişti bana.
Konuşmayı bıraktığım zamanlardı. Hala yanarım içeri girip bir selam veremediğim için. Kendimi tanıtmadığım, içimi dökmediğim için.
Çok erken bir saatti diyeyim, öyle saatlerdi diyelim, geçelim...
O tekke, cam kırıklı, ayak kesen, ciğer paralayan Cihangir semtinde bir vahaydı.
Son postniş bahçedeki ahşap evde yaşardı, vefat etti, sır oldu gitti. Şimdi nedir, ne olmaktadır bilmiyorum.
Avlusunda, iç bahçenin duvarına bir çift dolunay gibi resmedilmiş Çifte Vav'ın altında oturup şöyle bir susmanın vakti zamanı gelmiştir belki de.
Ah pir Abdülkadir Geylani, savaşlarda, istibdatlarda kaybolmuş mektup. Ah bilgelerin bilgesi, ermişlerin âlâsı, ah...

***
"Gösteri, imajların bir toplamı değildir. Gerçekte o, insanlar arasında imajlar yoluyla aracılık yapan bir toplumsal ilişkidir" demiş Guy Depord, mühim insan. Yani diyor ki, bizim olmayan fotoğraflara iliştirilmişiz, yerimiz orası değil. Bir şovbizınıs'mıs bu dünya! Öyle demiş.
Guy Depord-Gösteri Toplumu, üstüne düşünen bazı yazarlar, bu sistemde "dikkatin" emeğe üstün tutulduğunu, o yüzden önce insanların dikkatini dağıtmak için imajlar-reklamlar-dijitaller aracılığıyla hipnotize edildiğimizi söylüyorlar. Esas savaş oradaymış!
Dikkat meselesi üstünde durmalıyız. Onu söylüyorum...
"Yüzün açsa bu nazmım kâkülün iki Bölük etse
Muanber bûyi mayından erişse câna rûk-efzâ
İki kaş ortası şakku'l-kamerdir âşikâr olsa
İki yanında zülfünden yazılmış ma 'nii zütfâ."
İki kaşının ortasında ay yarılsa, hakikat sana aşikar olsa, demiş Oğlan Şeyh İbrahim Efendi, 17. yüzyıldan konuşmuş. Sonra devam etmiş:
"Onun varlığına ben dimezem lâ / Onun varlığıdır var, benim benliğim lâ."
İnsan yürüyüp giden bir ayet gerçekten...
Her akşam Marmara'da, peşine köpükleri ve martıları takmış giden geminin anlattığı o hicranlı şey.
Kendimizi çok matah bir şey sanıyoruz, biliyorum. Deryada yitip giden bir gemi olduğumuzu bilmeden atıp tutuyoruz, orası doğru!
Zaman, amansız bir aslan terbiyecisi hattı zatında.
Zaman diyorum, Gülhane parkındaki ceviz ağaçlarını turistik otellerde şöminede yakar. George, ecnebi, sarı, tüysüz fıtrat; "oh ne oryantal darling" der, bizim şık latife, 'Nişantaşlı Jale' (seçkin Beyaz Kadın!) George'a gülümser. Sonra telefon açar, Nusret'ten kebap söyler. Et yemesini öğütlemişler.
Dikkat, zihin açıklığı, farkındalık ve feraset. Gösteri toplumunun fay kırıkları derinleşiyor...
***
O değil de hep rastlıyorum, bugün de yine kendime rastladım bir sokakta. Bir vitrin camında. Farklı bir dünyadaydı. Enteresan bir tipti.
Yağmurlu, sisli bir adamdı. Gözlerinin içinde bir kahkaha yakaladım. Öne doğru eğilmişti, ellerinde paslı bir muştanın izleri ve uzun saçları vardı.
Zaman evet, bir aslan terbiyecisidir zannımca.
Zaten genel olarak biliyorsunuz, "son önyargı bükücüyüz!" Nasıl Ahmet Kaya seversek öyle dümdüz Cem Karaca dinliyoruz. Müslüm Baba'da içimiz yanıyor. Alnımız, kerahet vakti geldiğinde şah damarımızdan kanıyor.
Bir gerçek var, nihayetinde onu da eksik bırakmamak lazım: Güneş esmere vuruyor! Orası kesin. Mevsimleri de, dünyayı da sırtlayan o. Çalışan demir ışıldıyor. Işık doğudan patlıyor.
Adımız o yüzden yanmışa, kezbana, zenciye, garibana, kıroya, irticaya çıkıyor.
Fakat hikmet şudur ki; insan bir yün yumağıdır, evet.
Lakin açıldıkça değil, karıştıkça tatlanıyor...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA