Türk sporunun yönetilme tarzında bir terslik var. Neden mi? Birincisi, yönetenlerin büyük bir bölümü
"hak edenler" değil… İkincisi, yönetenlerin bir bölümünün de oraya gelmeleri
"etik" değil… Birincisinden başlayalım. Niçin,
"ihtisas ve bilgi sahibi insanlar" varken, sporla uzaktan yakından ilişkisi olmayanlara görev verilir? Bunu anlamış değilim!
"Ben ekibimle çalışırım" düşüncesine saygım var… Kadrona,
"bilenleri" değil de,
"bilmeyenleri", "ilgisiz kesimlerden insanları" almak
"yanlış" değil mi? Tamam,
"ekibinden" olsun ama
"bilen" olsun… Bir süre sonra bunun
"sakıncaları" ortaya çıkar! Bakarsınız, sporumuz
"büyük yara" alır. Gelelim
"etik olma" meselesine… Teşkilatta hem yönetici hem federasyon başkanı olan kişiler var. Bir insan, hem
"hakim" hem
"savcı" olur mu? Olursa, o federasyonu
"realist biçimde" yönetebilir mi? Kendi hatalarını görebilir, bunları düzeltebilir mi? Bir de
"teşkilatın işaret edip seçtirdiği iddia edilen" federasyon başkanları var. Bunları ciddi denetleyemez, takip edemezsiniz. Yanlışlarını
"pas geçmek" zorunda kalırsınız! Kendilerini
"dev aynasında" görmeye başlayanlar var! Nitekim kimi federasyon başkanları 3-4 ay içinde doping sorununu
"yüzde 95 oranında" çözebildiklerini açıklayabiliyorlar. Dahi mi bunlar? Yılların
"doping illetini" bu kadar kısa sürede nasıl halledebiliyorlar? Yetenekli sporcu ordusunu kolayca
"hangi metotla" bulabiliyorlar? Bunlar hiç "
rasyonel açıklamalar" değil. Net söylüyorum; bu yanlışların temelinde
"mevcut seçim yönetmeliği" yatıyor. Tümüyle yanlış! Hiç
"adil" değil… Hak edenlerin seçilmesi zor, hatta imkansız! Seçimler büyük ölçüde
"teşkilatın egemenliğinde" yapılıyor. Koltuklarındaki federasyonlar seçimlerde hep avantajlı; yeni adayların ise önü engellerle dolu…Bunları yaşadık! Bu nedenle, göstermelik seçim yapıp, sürekli eleştirilmek yerine,
"Tarafsızlık ilkesine dayalı" bir seçim yönetmeliği hazırlamayı artık düşünmek gerekir.