Bu hafta "ölüm ve aşk"ın büyük hikayesinin peşine düştük. Mayıs ayında Kazan'da birer gün arayla vefat eden Kocabaş çiftinin hikayesi... Ölürken bile aşklarına sımsıkı sarılan yüce gönüllü bu iki Anadolu insanı, Fikriye nine ve Cafer dede, aynı yastığa baş koydukları 50 yıl boyunca 5 dakika bile birbirlerine gönül koymamış. Sonra hakikaten ölüm de onları ayıramamış. Biri yıllarca gözünden çok sevdiği adamın fotoğrafına bakarken, diğeri ise "şekerim" dediği kadının şalına sarılarak gözlerini yummuş.. Güzelliği çevre köylere yayılmış Kılıçlar köyünün sırma saçlı, kara kaşlı kızı Fikriye ile köyün 12 yaşında yetim kalıp yoklukla koca bir adama dönen yakışıklı delikanlısı Cafer'in yürekleri titreten aşkı at üstünde başlamış. Görmeden, aşık olmadan evlenmem diyen bu iki genci aşk gelin alayında bir atın üzerinden atılan bakışla sarmış. Ailenin büyük oğlu Vasıl Kocabaş (45): "Annem doğduğunda, büyükbabamız, 'Ben bu kızı oğluma alacağım' diye sözleşmişler. Aradan 18 yıl geçmiş. Babam methini duyduğu kızın yıllar önce söz verilen kız olduğunu öğrenince görücü göndermiş. Ancak annem görmediğim, tanımadığım biriyle evlenemem demiş."
Onların dileğini geç fark ettik
Sonra
köyün güzel kızı Fikriye, müstakbel eşini kıramamış ve "evet" demiş. Düğünü Cafer Kocabaş'ın fabrikada gece gündüz çalışarak biriktirdiği para ile yapmışlar. Vasıl Kocabaş sonrasını şöyle anlatıyor: "Annem evlendiği gün dahil babamı istemiyor. İkisi de birbirini düğün günü görüyor. Nisan 1967'de Annem babamın köyüne atla, gelin alayıyla girince, damat olan babam gelinin üzerine şeker saçmaya başlıyor. O ara annem duvağını aralayıp babama bakıyor ve içine bir ateş düşüyor. Göz ucuyla baktığı babama tutuluyor. Büyük bir aşk başlıyor, babam da attan inip yüzünü gördüğü anda anneme aşık oluyor. Biz anne ve babamıza ne oldu, iki ayrı hastanede iki canımız kaldı derdinde iken onların dileği olan birlikte ölümü çok geç fark ettik."