Çocuklarda uyum ve davranış bozuklukları

Sadece biz yetişkinlerin mi hayatta sorunlarla karşılaştığını sanıyorsunuz? Tabii ki hayır! Çocuklar da kendince birçok sorunla karşılaşabiliyor. Aramızdaki fark, biz sorunları o anda halledip konuyu kapatabiliyoruz. Çocuklar bunu yapamadıkları için onlarda bu durum uyum ve davranış bozukluğu olarak ortaya çıkabiliyor.

Giriş Tarihi: 7.8.2017 12:08 Son Güncelleme: 24.8.2017 13:32
Çocuklarda uyum ve davranış bozuklukları

Çocuklar her yeni gelişim döneminde farklı kazanıyorlar. Her yeni beceri de değişikliklerini beraberinde yaş gelişimine özel davranışlar çıkıyor. 2 yaşa özel inatçılık veya 3 yaşa özel bağımsızlık mücadelesine yönelik davranışları bu normal gelişim sürecine özel davranışlara örnek gösterebiliriz. Ancak bu tür davranışların haricinde bazen çocuklarda fizyolojik ve psikolojik nedenlere bağlı uyum ve davranış problemleri yaşanabiliyor. Ve bunlar bazen çocuklarda uyum ve davranış bozukluğu olarak kendini gösterebiliyor. Nasıl mı? Örneğin; altını ıslatabiliyor, tırnak yiyebiliyor, parmak emebiliyor ve yalan söyleyebiliyor. Pedagog Duygu Çalışır, çocuklarda görülen uyum ve davranış bozuklukları, nedenleri ve tedavisi hakkında anne babalara yardımcı olacak bilgiler verdi.

Uyum ve davranış bozukluğu nedir?

Uyum, bireyin içinde bulunduğu çevre ile dengeli ilişki kurabilmesi ve bu ilişkiyi sağlıklı bir şekilde sürdürebilme becerisidir. Gelişim süreci içerisinde çocuklar, birçok beceri kazanırlar ve bununla birlikte sorunlarla karşılaşırlar. Bu sorunlar karşısında anne-baba ve yakın çevrenin sergilediği tutum ve davranışlar, uygun olduğunda sorun kolaylıkla halledilirken, uygun olmayan tutumlar karşısında yaşanan sıkıntılar, kalıcı uyum ve davranış sorunlarına dönüşebilir.

Normal davranıştan farkı!

Çocuğun gelişim dönemine bağlı olarak yaşadığı olağan sorunlarla, uyum bozukluğu olarak kabul edilen davranışlar arasında ayırım yapmak anne babalar için zordur. Yaşanan sorunun gelişim döneminden mi kaynaklandığı, yoksa gerçek anlamda bir davranış bozukluğu mu olduğunu anlamak için, göz önünde tutulması gereken noktalar vardır. Bunlar:

Çocuğun gelişim dönemi: Bazı davranışlar, çocuklarda sadece belirli bir gelişim döneminde görülen geçici eylemler olabilir. Yani 4-5 yaşına kadar süren gece alt ıslatma, 2-3 yaşlarında ortaya çıkan uyku bozuklukları, kısa süren konuşma düzensizlikleri ebeveynlerin kaygı duymasını gerektirmez. Çocuğun yaptığı davranışın ne kadar sıklıkta görüldüğü önemlidir. Ara sıra söz dinlememeleri, yaramazlık yapmaları, evde huysuz ve hırçın davranmaları normaldir. Her söylenene zıt davranışlar gösteren, okulda ve çevrede uyum problemi yaşayan çocukların davranışları ruhsal açıdan incelenmelidir.

Davranışın şiddeti ve sürekliliği: Süreklilik gösteren davranışlarla belli bir süre görülüp kaybolan davranışlar aynı düzeyde tutulamaz. Örneğin; kardeş kıskançlığı nedeniyle hırçın ve huysuz olan çocuğun davranışı normal olabilir. Ancak çeşitli nedenlerle sorunların sürmesi uyumsuzluk olarak nitelendirilir.

Bir davranışa başka davranışın eşlik etmesi: Bir hareketin tek başına davranış bozukluğu olduğunu anlamak mümkün olmayabilir, buna başka davranışların da eşlik etmesi gerekir. Örneğin; bir çocuk gece altını ıslatıyorsa bu onda davranış bozukluğu olduğu anlamına gelmez. Buna ek olarak; kekemelik, korku ve kaygı söz konusu ise bu eylemin bir davranış bozukluğu olduğu söylenebilir.

Sorunun dışarı vurulmaması: Çocukların hepsi ruhsal sorunlarını dışa vuramaz. Dıştan belirti göstermeyen fakat birçok sorun yaşayan çocuk, herhangi bir problemi yokmuş gibi gözükebilir. Ancak bu, çocuğun her zaman uyumlu ve dengeli davranabileceği anlamına gelmez. Yaşadığı sorunlarla kendisinin başa çıkmaya çalışması ve yorulması sonucu belirtiler göstermeye başlayacaktır.

Geçmiş yaşantı: Çocuğun geçmiş dönemindeki çevresiyle uyumu ve kişilik özellikleri incelenmelidir. Geçmişte bıraktığı gelişimsel dönemlerde çeşitli sapmaları olan çocuklarda, ailenin tutumlarına bağlı olarak geçici ya da kalıcı uyumsuzluk durumu oluşabilir.

Çocuklarda görülen uyum ve davranış bozuklukları

Çocuklarda fizyolojik ve psikolojik nedenlere bağlı uyum ve davranış problemleri yaşanabilir. Önemli olan, sorunun nedenini saptamak ve gerekli tedaviyi uygulamaktır. Anne babaların bu konuda çok bilinçli ve dikkatli olmaları, böyle bir sorundan şüphelendiklerinde bir uzmana başvurmaktan çekinmemeleri gerekir. İşte çocuklarda uyum ve davranış sorunları...

Parmak emme

Çocukların doğuştan itibaren sahip oldukları en önemli reflekslerden biri, emme refleksidir. Doğumdan sonraki ilk bir yıl içerisinde parmak emme, normal olarak kabul edilir. Emme, haz yaratan ve psikolojik olarak rahatlamayı sağlayan bir davranıştır. Parmak emme, psikolojik sorunlar ve gerginlikler sonucunda gelişebilir. Ev ortamında yaşanan gerginlikler ve yeni bir kardeşin doğumu, emme ihtiyacının yeterince doyurulmamış olması gibi durumlar parmak emme davranışının daha sık görülmesine neden olur.

Genellikle 2 yaş civarında azalması, hatta yok olması beklenen parmak emme davranışı bazı durumlarda çocuk okula başlayana kadar devam eder. Hatta bazen sonrasında da bu davranışın devam ettiği görülür. Parmak emmenin 2 yaştan sonra devam etmesi durumunda bunun bir uyum ve davranış sorunu olma ihtimali yüksektir. Tedavi sürecinde öncelikle bu davranışın nedenleri ve çocukta kaygı uyandıran bir olayın var olup olmadığı araştırılmalıdır.

Gerçek neden ortadan kalkmadıkça, parmak emme davranışı da devam eder. Gelişim sürecinde çocuğun emme ihtiyacı; anne memesi, emzik veya biberon kullanımıyla yeterince karşılanmalıdır. Çocuktaki aşırı emme eğilimli davranışın hoşa gitmediği sakin bir dille belirtilmeli, bırakmayı denemesi konusunda çocuk cesaretlendirilmelidir. Alışkanlıktan vazgeçirmek için uygun zaman seçilmelidir. Çocuğun hasta olması ya da yeni bir kardeşin gelmesi, alışkanlığın vazgeçirilmesi için uygun zamanlar değildir.

Tırnak yeme

Tırnak yeme alışkanlığı, en sık görülen davranış bozukluklarından biridir. Çoğunlukla 3-4 yaşından sonra başlar. Çocukların yüzde 33'ünde tırnak yeme davranışı görülür. Bu oran erken ergenlik çağına kadar sürer. Ergenlik çağında tırnak yiyen çocukların oranı ise yüzde 40-45'e kadar yükselir. Tırnak yemeye sebep olan başlıca etkenler; ailede aşırı baskıcı ve otoriter bir eğitimin uygulanması, çocuğun sürekli azarlanarak eleştirilmesi, ilgi ve sevgi yetersizliği, kıskançlık, sıkıntı ve gerginlik, anne-baba geçimsizlikleri ve çocuğa karşı fazla korumacı olmalarıdır. Ayrıca tırnak yeme, taklit yoluyla da edinilebilen bir davranıştır. Bu durumda ebeveynlerin yapacağı en iyi hareket, bu durumu görmezden gelmektir. "Tırnağını yeme, elini ağzından çek!" gibi uyarılarda bulunmak, davranışın azalmasından çok artmasına neden olur. Önemli olan çocuğun bu alışkanlığı kazanmasına neden olan etkenleri saptayıp bunları ortadan kaldırmaya çalışmaktır. Fakat çocuğun kendisini güvensiz hissetmesi halinde bu alışkanlığa yeniden başladığı görülür.

Alt ıslatma

Tuvalet eğitimi almış olan bir çocuğun, alt ıslatma sorunu yaşamasının temelde iki nedeni olduğu düşünülür. Çocuk ya duygusal ya da fiziksel bir sorun yaşıyordur. Öncelikle organik bir sorun olup olmadığı belirlenmelidir. Ateşli hastalıklar, idrar yolu enfeksiyonları, şeker hastalığı ve nörolojik hastalıklar alt ıslatma davranışının görülmesine yol açar. Ve bu şekildeki sorunlar kısa süreli olup, geçicidir. Hastalığın tedavi edilmesi ile ortadan kalkar. Özellikle erkek çocuklarda görülen alt ıslatmanın en önemli nedeni kalıtsaldır. Eğer ebeveynlerden birinin geçmişinde bu sorun varsa, çocukta görülme olasılığı yüksektir. Genetik nedenlerden kaynaklanan alt ıslatma, ergenlik döneminde ortadan kalkar.

Çocuğun uykusunun çok derin olması ve tuvaletinin geldiğini fark etmemesi de alt ıslatma nedenlerinden biridir. Ancak çocuğun gelişimi normalse ve tuvalet eğitimi verilmiş olmasına rağmen alt ıslatma problemi yaşıyorsa, o zaman bunun psikolojik kaynaklı olduğu düşünülür. Yeni bir yere taşınma, ebeveynler arasında yaşanan boşanma, aile bireylerinden birinin ölümü, yeni bir kardeşin gelmesi ya da tuvalet eğitimi sırasında çocuğun zorlanması, cezalandırılması gibi nedenler, duygusal kaynaklı alt ıslatma sorununu gündeme getirebilir.

Bu durumda anne babanın çocuğu ile kurduğu iletişimde tutarlı ve kararlı olması gerekir. Tuvalet eğitimi için çocuğun idrar kontrolü konusunda belli bir olgunluğa ulaşması beklenmelidir. Altını ıslatan çocuğun bu durumundan duyulan rahatsızlık, kendisinin yanında dile getirilmemelidir. Çocuğun bu problemi ciddi boyutlara ulaştığında, bir uzmandan yardım alınmalıdır.

Dışkı kaçırma

Ciddi bir ruhsal uyumsuzluk göstergesidir. Genellikle yetersiz ve sıkı olmayan bir eğitim nedeniyle çocukta dışkı tutma alışkanlığının kazanılmamış olmasından kaynaklanır. Kardeş doğumu, anneden ayrılık, hastaneye yatış gibi çeşitli korku ve kaygılar çocukta gerilemeye yol açabilir. Bu durumda dışkı kaçırma davranışı hem ebeveyninin ilgisini çekmek, hem de başkaldırmak amaçlı yapılabilir. Bazı çocuklar tuvalete gitmeye karşı direnç gösterir.

Okulda dışkısını tutarken evde dışkı kaçırabilir. Dışkı kaçırma sorunu olan çocuklar genellikle okula ve çevresine uyumları yetersiz, arkadaş ilişkileri bozuk, bağımlı ve inatçılardır. Çocuğun bu probleminin tıbbi bir nedeni var mı önce bu belirlenmelidir.

Sonrasında çocuğun üzerindeki gereksiz baskılar kaldırılmalı ve aşırı titiz tutumlardan vazgeçilmelidir. Çocukla olumlu bir iletişim kurularak onun değerli olduğunu hissetmesini sağlamak yararlı olur. Çocuğun dışkısından tiksinme yerine dışkısını tuvalete yaptığı zamanlarda ödüllendirmek gerekir. Çocuk 3-4 kez belirli aralıklarla tuvalete oturtulmalıdır.

Mastürbasyon

Çocuğun cinsel bölgeleriyle oynayarak kendini uyarması ve rahatlama sağlaması mastürbasyondur. Çocukluk mastürbasyonunu tanımlamak için çocuğun genital bölgesinde fiziksel bir sorun olup olmadığını saptamak çok önemlidir. Kimi zaman bazı genital sorunlar bölgede kaşınmaya, tahrişe yol açar ve çocuğun dikkatini o bölgeye yöneltmesine neden olur. Bunun dışında bazı çocuklar bedenlerini keşfetmek, bazıları çeşitli duygusal zorluklarıyla baş etmek, bazıları da uykuya geçerken rahatlamak için mastürbasyona başvurabilirler.

Mastürbasyona en sık olarak 3-6 yaş arasında rastlanır. Bu dönemdeki çocuk, artık cinsel kimliğini bilir ve bedenini keşfetmeye büyük önem verir. Cinsel bölgesiyle oynadığında duyduğu hazzı tekrar yaşayabilmek için bir yere sürtünerek, bir nesneyi kendisine sürterek veya eliyle kendisini uyarabilir. Çocuk, bunu odasında yalnızken yapabileceği gibi, kalabalık ortamlarda, kendini kontrol etmekte çok zorlanarak da yapabilir.

Bazen çok fazla enerji harcayıp, ter içinde kalır, kızarır, sesler çıkarır ve hatta cinsel bölgesi bu yüzden tahriş olur. Çocuğun bu davranışı fark edildiğinde ona sert tepki gösterilmemeli, çocuk korkutulmamalı, bunu kendi odasında yapması söylenmeli, kısa bir süre sonra yanına gidip davranışını sonlandırması sağlanmalı, dikkati başka bir konuya yönlendirilerek, onunla oyun oynanmalıdır.

Saç koparma

Saç koparma alışkanlığı daha çok 1-2 yaş arasındaki kız çocuklarında görülür. Bu, stresi yenmek için yapılan bir harekettir. En büyük nedeni anneyle çocuk arasında duygusal bağın kurulmamış olmasıdır. Duygularını ifade etmede güçlük çeken, yasak ve baskı altında büyüyen kız çocuklarında saç koparma davranışına daha sık rastlanır.

Yalan söyleme

Çocuğun söylediği yalanlarda gerçeği iyi değerlendirememesi, bazı şeyleri uydurması veya olmamış şeyleri olmuş gibi anlatması söz konusudur. Çocukları yalana iten, çoğunlukla yetişkinlerin "gerçek" karşısındaki çelişkili tutumlarıdır.

Çocuk, anne-babasının yalanlarına karşı çok duyarlıdır. Ebeveynlerin yalanlarına çocuğunu ortak etmesi ve bunun sonucunda çocuğa susması konusunda ödüller vaat etmeleriyle çocuk, yalanlardan kendine kazanç sağlama gibi bir alışkanlık elde eder. Çocuk, anne-babasının beklentilerini karşılamakta güçlük çekiyorsa ya da ceza korkusu varsa yalana başvurur. Yalan söyleyen çocuğa kendine güven duygusu aşılanmalıdır.

Ebeveynler, tutumlarında çelişkili durumlardan kaçınmalıdır. Çocuğa uygun modeller sunulmalıdır. Çocuğu doğru söylemeye teşvik edici pekiştireçler kullanılmalıdır. Söylediği yalan yüzünden doğrudan yargılamak yerine bu davranışa teşvik eden nedenler araştırılmalıdır. Çocukla sağlıklı iletişim ve etkileşim kurulmalıdır. Yapacağı olumsuz davranışlar karşısında alacağı tepkilerle başa çıkma yolları öğretilmeli ve yalandan uzaklaştırılmalıdır.

Çalma

Çocuklarda okul öncesi dönemde mülkiyet duygusu tam olarak gelişmemiştir. Bu dönemdeki çocuklar, başka birine ait bir eşyayı izinsiz olarak almanın kötü bir davranış olduğunu anlamakta güçlük çeker. Bu nedenle, çalma davranışının bir uyum ve davranış bozukluğu olarak değerlendirilebilmesi için çocuğun ilkokul çağına gelmiş olması gerekir. Çalma davranışının altında yatan sebepler; ebeveynlerin aşırı disiplinli ve kıyaslamacı tutumu, anne-babanın paraya aşırı düşkünlüğü veya cimriliği, çocuğa maddi cezalar verilmesi, gereksinimlerin giderilmemesi, çocuğun kendini değersiz hissederek öz güvenini kaybetmesi, kıskançlık, sevgisizlik ve ilgisizlik olarak belirtilebilir.

Böyle durumlarda çocuğa kendisine ait olmayan bir şeyi almasının doğru olmadığı söylenmeli ve kendisine ait bir şey izinsiz alındığında nasıl hissedeceğini düşünmesi sağlanmalıdır. 4-5 yaşlarından itibaren çocuklar, davranışlarının karşısındaki kişide bırakacağı etkiyi anlamaya başlarlar. Bu noktada dramatizasyon oyunları işe yarayabilir. Eşyasını aldığı kişiden özür dilemesi gerektiği öğretilmeli, eşyayı sahibine vermesi sağlanmalıdır. Sakin ve kararlı olunmalı, suçlayıcı, eleştirici ya da kızgın davranılmamalıdır.

İnatçılık

İnatçılık, gergin anne-çocuk ilişkisinin bir sonucudur ve başlangıcı bebeklik dönemine kadar gider. Annenin tuvalet eğitimi veya yemek konusunda çok katı ve ısrarcı oluşu, çocuğu pasif direnmeye götürür. Çocuğuna çok karışan, söylenen ve ayrıntılar üzerinde fazla duran bir anne, onu böyle bir savunma yoluna kolayca iter. Kardeşler arasında ayrım yapılması da yine inatçılığı tetikleyen bir durum olabilir.

Çocuklarda 2-3 yaş dönemlerinde gelişimsel olarak inatlaşma davranışı görülür ve bunun nedeni çocuğun bağımsız bir birey olduğunu, tercihlerini kendisinin yapabileceğini kanıtlama çabasıdır. Bu dönemdeki uygun olmayan anne baba tutumları, çocuğun bunu bir alışkanlığa dönüştürüp ileri yaşlarında da bu davranışları göstermesine neden olur. Her şeyden önce bunu bir güç savaşına dönüştürmemek gerekir. İnatlaşma davranışından bazen çocuk galip çıkar ve bundan sonra da her istediğini aynı şekilde yaptırmaya çalışır, bazen de ebeveynler bu durum karşısında çözüm olarak şiddete başvurabilir.

Sakin kalmaya çalışmak çok önemlidir. Anne-babanın gerginliği, çocuğun inatlaşmasının artmasına neden olur. İstediği şey, bir ödül olarak kullanılabilir. Beklenen bir davranışı yaptıktan sonra kendi istediğinin olacağı söylenebilir. İstediği şeyin neden yapılamayacağını anlatırken basit bir dil kullanmak, isteğini yerine getiremediğiniz için üzgün olduğunuzu belirtmek ve duygularınızı onunla paylaşmak onu rahatlatacaktır. Kararlı ve tutarlı davranmaya özen gösterilmelidir. Önce ''Hayır'' denilen bir şeye ısrarlar sonrasında ''Evet'' dememek önemlidir.

Zarar verme

Saldırganlık insanda var olan bir dürtüdür. Bu dürtü yok olmaz veya tümüyle bastırılmaz, ancak biçim değiştirir. Saldırganlığın sözel, fiziksel, pasif ve aktif olmak üzere çeşitleri vardır. Çocuklarda, bebeklik döneminde amaçsız olan ağlama vurma gibi öfkeli tepkiler vardır. 1-4 yaşları arasında fiziksel saldırganlık, 4-5 yaşlarında ise sözel saldırganlık ifadeleri artar. Orta çocukluk döneminde çocukların saldırganlığı daha amaçlıdır. Çocuk çok sert veya gevşek disiplinle yetiştiğinde zarar verme davranışı oluşabilir. Kendine güvensiz çocuk, saldırgan davranışlar gösterebilir. Çocuğun engellenmesi ile de saldırganlık baş gösterebilir.

Bu durum kendine ve çevresine zarar verme şeklinde görülebilir. Aile içerisindeki sorunlar, iletişim bozukluğu, sevgi yetersizliği, çocuğu suça teşvik edici davranışlar, örselenme, kendi dürtülerine engel olamama gibi nedenler saldırganlığın ortaya çıkmasını sağlar. Bu nedenle aile içindeki dengesiz ve olumsuz ilişkilerden kaçınılmalıdır. Güven duygusu geliştikçe çocuk, beklemeyi ve tepkisini dizginlemeyi öğrenir. Bu yüzden çocuğa "güven" aşılanmalıdır. Başkaldırma yerine uysal davranmanın kendi yararına sonuçlandığını gördüğünde saldırganlık davranışı azalır. Saldırgan dürtüyü boşaltmak için çocuk spor gibi çeşitli faaliyetlere yönlendirilmelidir.

Okul ortamında çocuğun ilgi, istek, ihtiyaç ve gelişimsel düzeyine uygun programların yapılması, fiziksel ortamların hazırlanması ve materyal seçimi önemlidir. Saldırgan çocuğa aktif olmasını sağlayacak hareketli oyunlar veya etkinlikler hazırlanmalıdır. Çocuğun kendi davranışını eleştirmesine ve empati kurmasına yönelik hikayeler oluşturmak ve bu hikayeleri ona okumak yararlı olur. Saldırganlık davranışını pekiştirebilecek her türlü davranış biçiminden kaçınılmalıdır.

Korku ve fobi

Korku, çevresel tehlikeye karşı gösterilen normal bir reaksiyondur. Çocuklarda korku; bebeklik döneminde yüksek gürültü, ani hareketler, tanımadığı insanlar ve hayvanlardan korkma şeklindeyken; okul öncesi dönem de trafik kazaları, yangın, ceza, hayali yaratıklar ve kabuslardan korkma şeklinde görülür. Son çocukluk döneminde ise televizyonda izlediği filmlerden etkilenme ve okul başarısızlığı gibi korkular oluşur.

Anne babadan ayrılma, çocuğu tedirgin eder ve çocuk terk edilmekten korkar. Ebeveynler arasındaki kavgalara tanık olan, ameliyat geçiren, deprem, yangın, su baskını gibi doğal afetlerle karşılaşan çocuklarda korku yoğun olarak görülür. Çocuğu disipline etmek için onun korkuları kullanılmamalıdır. 2-3 yaş çocuklarının gerçekten korunmaya gereksinimleri vardır. Bu yüzden oyunlarının denetlenmesi ve çeşitli tehlikelere karşı önlemler alınması gerekir. Aşırı koruyucu olmak, çocuğun karşılaştığı durumlarla başa çıkma becerisini geliştirmez ve onu ürkek yapar. Çocuğun korkuları karşısında sert tepkilerden kaçınılmalıdır.

Korkuları yüzünden onu ayıplamak, utandırmak, alay etmek ve korkunun üstüne gitmekten kaçınılmalıdır. Oyundan ve arkadaştan yoksunsa buna olanak yaratılmalıdır. Çocuğun korkuları tanınmalı, bastırılmamalı ve bir korku diğer bir korku ile yenilmeye çalışılmamalıdır.

Kaygı

Kaygılı çocuk; gergin, endişeli ve duygusaldır. Karşılaştığı yeni durumlar onu heyecanlandırır. Bu durum tırnak yeme, saçı ile oynama gibi bazı fiziksel davranışlar göstermesine neden olur. Kaygılı çocuk kurallara uymaya özen gösterir. Kendisine kızılmasına veya eleştiriye karşı duyarlıdır. Ayrıca çocuktaki kaygı, fizyolojik bir rahatsızlığın sonucunda da oluşabilir. Kendi gelişimsel uygunluğu içinde çocuklar pek çok kaygı yaşayabilirler. Ama uygunluk yaşını geçtiğinde davranış devam ediyorsa ortada bir sorun olabilir. Kaygı düzeyinin yüksek olması durumunda sosyal ortamlardan izole olma, iyi ilişkiler geliştirememe gibi güçlükler görülebilir.

Bu durum çocuğu saldırgan yapabileceği gibi, içe kapanık, itaatkar ve çekingen de yapabilir. Öncelikle çocuğa kaygı veren ortamlardan kaçınılmalıdır. Kaygı durumunun organik kökenli bir rahatsızlık sonucu olup olmadığını belirlemek için tıbbi yardım almak gerekir. Çocuğun kendine olan güvenini artırıcı faaliyetlerde bulunmasına destek olunmalıdır. Ailevi sorunların çocuktaki kaygıyı artırdığı unutulmamalıdır. Kaygının nedenlerini araştırmak ve çocuğa anlayabileceği bir dille bu kaygıların önemli olmadığını açıklamak uygun olacaktır.

Aşırı çekingenlik ve içe kapanıklık

Duyguları ve haklı tepkileri cezayla bastırılan, kınama, suçlama gibi davranışlarla karşılanan çocuklar zamanla kendilerine olan güvenlerini kaybeder, yanlış yapmamak için susmayı ve içlerine kapanmayı tercih ederler. Böyle bir davranış bozukluğuyla karşılaşmamak için çocuğa söz hakkı tanınmalı, her konuda duygularını ifade etmesi sağlanmalı, sık sık ne hissettiği ve düşündüğü sorulmalı, çocuğa değer verilmeli, konuştuğu zaman çocuk dinlenmeli ve ona karşı çok müdahaleci olunmamalıdır.

Tik

Tik, beden kaslarında istem dışı beliren aralıklı kasılmalardır. Örneğin; göz kırpma, baş ya da omuz oynatma, kaş kaldırma... Tikler aşırı heyecan ve korku yaratan olaylar sonucu oluşabilir. Tiki olan çocuklar genelde tedirgin, kaygılı ve gergindir. Kaygılı durumlardan kurtulmak amacıyla tik gerçekleşir ve dikkat çektikçe artış gösterir.

Yüzde oluşanlar çoğu zaman ruhsal nedenlere bağlıdır. Ancak bütün bedene yayılan geniş hareketler biçiminde olanlarda bedensel bir neden bulunabilir. Tikler çoğu zaman geçicidir ve ergenlik çağından önce son bulurlar. Tiki olan bir çocukla konuşurken ona sürekli bu davranışı yapmaması gerektiğini anımsatmak tikin yapılma sıklığını artırır. Tikin oluşmasını sağlayan gerginliğin kaynağını bulmak ve düzeltici değişikliklere gitmek uygun olur. Çocuğa korku veren olaylar, ortamlar, durumlar, kişiler ve nesneler belirlenmeli, bunlardan kaçınılmalıdır. Çocukla kurulan iletişimde onun tikine dikkat çekilmemelidir ve alay konusu olmasına izin verilmemelidir. Çocuğa öz güven kazandırılmalıdır.

Kekemelik

Genellikle okul öncesi yaşlarda ortaya çıkan kekemelik, eğer herhangi bir organik bozukluğa bağlı değilse, psikolojik kökenlidir. Doğal afetler, trafik kazaları, hastalık ve ameliyatlar, bir kavgaya tanık olma, hayvandan korkma, sesle korkutulma gibi travmatik yaşantılar, aile içi sorunlar, ebeveynler arası boşanma, ölüm ve hatalı anne-baba tutumları kekemeliğe neden olabilir. Psikolojik kökenli kekemeliklerin bir kısmı geçicidir. Bazen kekemelik ergenlik dönemine kadar devam eder, bazen de 20 yaşından sonra azalır, ancak ara sıra yeniden ortaya çıkar.

Çocukluk döneminden sonra devam eden kekemelikler stres, kaygı ve heyecan nedeniyle artabilir. Çocuklarda, kekemelik sürekli olmayabilir; kaygı ve heyecana bağlı olarak artabilir ve bazen kısa süreliğine tamamen ortadan kalkabilir. Psikolojik kökenli kekemelik, çocuğun çevresindeki kişilerin yanlış tutumlarıyla iyice kuvvetlenip, pekişebilir. Anne-baba bu konuda dikkatli davransa bile, çocuğun etkileşimde olduğu diğer aile bireyleri, okul arkadaşları, öğretmenleri ve komşuların yaptığı hatalar nedeniyle, çocuğun kekemeliği artabilir veya kekemelik nedeniyle başka sorunlar ortaya çıkabilir.

Çocuk konuşurken ifadesi düzeltilmemeli, sabırsız ve sinirli davranılmamalı, başka şeylerle ilgilenilmemeli, konuşmasıyla alay edilmemeli ve çocuk küçümsenmemelidir. Dikkatini kendi konuşmasına vermesi önlenmelidir. Sık sık konuşturmak, güzel konuşmasını öğretmeye çalışmak gibi davranışlar, konuşma sorununun altını çizeceği için kekemeliği artırır. Kendine güven kaybını önlemek için diğer alanlarda yaptığı olumlu şeyler övülmeli, küçük sorumluluklar vererek yaptıkları onaylanmalıdır. Anne-baba olarak aşırı baskıcı ve koruyucu tutumlardan uzak durulmalıdır. Çocuk, kardeşlerle ve diğer çocuklarla kıyaslanmamalıdır. Başkalarına onun yanında kekemeliğinden söz edilmemelidir.

Yeme bozukluğu

Çocuklarda yemek seçme ve psikolojik nedenlerle yemeği reddetme gibi davranışlarla sıklıkla karşılaşılır. Anne babanın yedirmek için ısrarı, ödüllendirme ve ceza verme gibi zorlamalar, çocuğun yeme alışkanlıklarını olumsuz yönde etkiler. Asla çocuğun yediği yemek miktarı diğer çocuklarla kıyaslanmamalıdır. Önemli olan çocuğun ne kadar yediği değil, nasıl gıdalarla beslendiğidir. İştahı az olan çocuklara besin kalitesi yüksek gıdalar verilmeye çalışılmalı ve çocuk yemek miktarı için zorlanmamalıdır.

Hazırlayan: Başak Doğru

ARKADAŞINA GÖNDER
Çocuklarda uyum ve davranış bozuklukları
* Birden fazla kişiye göndermek için, mail adresleri arasına “ ; ” koyunuz
SON DAKİKA