İlkokula
adım attıkları o ilk gün, çocukların yüzündeki merak, endişe ve heyecanı görünce içim cız eder hep... Hatta televizyonda ne zaman "Bugün okullar açıldı, minikler yine ağladı," türünden görüntülerle karşılaşsam, kendimi tutamayıp ağlarım. Annelerinin eline sıkıca sarılan, etrafına sanki oracıkta terk edilecekmiş gibi kaygılı gözlerle bakan çocuklar, beni dertlendirir. "Nasıl bir yöntem bulmalı da, bu çocuklar bir an önce okullarına ve yeni hayatlarına alışabilmeli?" diye düşünürüm. Şimdi iki buçuk yaşına yaklaşmakta olan bir kızım olduğu için, daha da çok düşünüyorum tabii... Benim kızım da okula başladığında ağlar ve benden ayrılmak istemezse kahrolurum! Gerçi şimdilik hiç öyle olacağa benzemiyor ama olsun, büyüdükçe korkuları artabilir. Doğrusu iki hafta öncesine kadar Milli Eğitim Bakanlığı'nın da bu konuya ilgi gösterdiğinden habersizdim. Çocuklara okulu sevdirmek ve uyum sağlamalarını kolaylaştırmak için bir program başlatıldığını duyunca, çok sevindim. Aslında bu, Hacettepe Üniversitesi Çocuk Gelişim Bölümü ve Algida Max'ın birlikte geliştirip bakanlığa sunduğu bir proje, adı da 'Okulda Hareket Var: Ders Başlıyor!' Bu projeyle ilköğretime başlayan çocukların zihinsel, duygusal ve sosyal yönden okul ortamına hazırlanmaları hedefleniyor.'Ders Başlıyor' projenin bir ayağı, yıl içerisinde farklı eğitimlerle 'okullarda hareket' devam edecek. 'Ders Başlıyor' okula yeni başlayan miniklerin kaygılarını gidermek, okullarına güven duymaları, öğretmenleri ve arkadaşlarıyla kolayca iletişim kurmalarını sağlamak için geliştirilmiş, yaratıcı drama teknikleri ve oyunlardan oluşan bir uyum programı. Böylece çocuklar okul ve sınıf kurallarını öğreniyor, öğretmenleriyle oyunlar oynuyor, resimler yapıyor, yaşadığı günlük olayları çevresiyle paylaşıyor ve okul hayatına daha kolay alışıyor. Bu yıl İstanbul'da 450, İzmir'de 350 ve Bursa'da 200 okul olmak üzere, toplam 1000 okul ve yüz bin birinci sınıf öğrencisine ulaşan programın önümüzdeki yıl müfredata alınması planlanıyor. Bir haftalık bu uyum programının en güzel sürprizi ise Algida'nın miniklere hafta boyunca dondurma dağıtması. Bir dondurmayla dünyanın en mutlu insanı olabilen çocuklara, bundan daha güzel bir 'okula hoş geldin' hediyesi olamaz bence. Bu anlattıklarım, çocuğunu iki-üç yaşında yuvaya gönderebilen ve onları okul, öğretmen, ders, arkadaş kavramlarıyla çok küçük yaşta tanıştırabilen aileler için heyecan verici değil belki... Ama Türkiye'de çocukların değil yuva, hayatlarında okulla bile tanışmadığı gerçeğini göz önünde bulundurunca, böyle bir projeyi içinden alkışlamak geliyor insanın. Bunun dondurmayı sadece reklamlarda seyredip de yiyemeyen çocukların yaşadığı ücra köy okullarına ulaşabileceğini hayal edince ise, müthiş bir mutluluk kaplıyor içinizi. İlkokula başlayan 'çocuklar ağlamasın' diye, bu proje her türlü desteği hak ediyor bana kalırsa.