ANGELINA JOLIE FİLMİ BERLİN'DE İZLEDİ
- Film, Berlin'de gösterildi seyirci nasıl tepki gösterdi?
- Berlin'de 1500 kişilik salonda filmin prömiyeri yapıldı. Söyleşiye geçildi, kimse salondan çıkmadı. Şöyle sorular geldi söyleşide, 'Bu zamanda Türkiye'de hâlâ bu tür durumlar oluyor mu?' diye. Kızdım, bu turistlik soruları sormayın diye, çünkü bu emperyalistler, bu tür soruları sormaktan çok keyif alıyor. Ben de 'Bu sadece Türkiye'nin sorunu değil, benzer şeyler Mozambik'te, Tayland'da, Avrupa'nın göbeğinde de oluyor,' dedim. Hak verdiler sonra ikinci soru geldi; 'Türkiye'deki tutucu, erkek egemen yapı bu filmin izlenmesine izin verecek mi?' dendi. Tıkandım kaldım ne diyeceğimi bilemedim, 'Sizin Türkiye'nin geri kaldı algınıza inat, bu filme milyonlarca insan gidecek ve yüzünüzü kara çıkartacak' dedim. Ama benim yüzüm kara çıkacak gibi.
- Angelina Jolie de filmi izlemiş, beğenmiş diye duyduk?
- İnsan haklarına duyarlı bir oyuncu. İzlemiş filmi, bir kokteylde karşılaştık ve tanıştırıldık. Filmi çok beğendiğini söyledi. İçimden şöyle dedim 'Acaba kendi sorunumuza sahip çıkma konusunda Angelina Jolie kadar duyarlı olabilecek miyiz?' Ben kendi sorunumuza sahip çıkma konusunda bir duyarsızlık olduğunu düşünüyorum.
- Neden?
- 60 yaşındaki bir adama, bir aile, bir aşiret, gidip; '12 yaşındaki kız ile evleneceksin,' dediği zaman adam, 'Hayır,' diyemiyorsa bu şunun göstergesidir, o toplumda birey yoktur. Birey yoksa demokrasi de olmaz. Biz hem sağda hem de solda ümmetçi bir toplumuz. Adnan Menderes büyük liderdi, iktidara geldi, sonra darbe oldu, yargılandı ve asıldı. Bir sokak gösterisi bile olmadı. Keza 12 Eylül'de de sokaklarda tek bir direniş olmadı. Sonuç olarak biz, toplum olarak güce tapıyoruz. İktidarlara göre pozisyon alıyoruz. Böylesi bir toplum kendi sorunlarıyla yüzleşemez, yüzleşemiyor da zaten.
BİR EVİM DAHA OLSA ONU DA SATARIM
- İnsanlar günlük hayatta çok sorun yaşıyor, o nedenle sinemaya eğlenmeye gidiliyor diye bir argüman var...
- Hiçbir itirazım yok buna. Her gün sorunla uğraşan halkım, sinemaya gidip yüzü gülüyorsa bu iyi bir şey. Gitsin, gülsün, Recep İvedik'e de Fetih 1453'e gitsinler. Bunu anlıyorum. Ama ben asgari kültür düzeyinden bahsediyorum. Bu ülkede Yeşim Ustaoğlu, Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz, Derviş Zaim gibi yönetmenlerin 200 bin seyircisi olmalı artık. Toplumda bir sorunu iyi anlatan filmlere giden, kitapları okuyan, tartışan, çözüm sunan, asgari 100-200 bin insan olsun. Yılmaz Güney'in oynadığı filmlere 10-15 milyon insan giderdi. Umut'u 60 bin kişi izlemiş. Yani bugün için altı bin kişi. Metin Erksan gibi bir dehanın Sevmek Zamanı filmi vizyona girememiş. O yıllardan bugüne değişen pek de bir şey yok. Ha, okuma yazma oranı, üniversite mezunu artmış ama yine bir meseleyi anlatan bağımsız film olduğu zaman toplum sırt çeviriyor. Ne yapacağız, sinemayı bırakacak mıyız? Hayır. Yarın yine aynı şeyi yapar, bir evim daha olsa onu da satar film yaparım. Çünkü şair, sözünü söylemek ister.
- İnadınız varsa umudunuz da var.
- Var tabii. Teslim olmak en tehlikelisi. Çünkü toplumlar böyle yaşamazlar. İlla bir gün uyanış yaşanır. Toplumlar, bir yerde küçük bir kıvılcımla geriye dönüş yaşar ve 'Biz ne yapmışız?' diye sorar. O zaman bir kitap, bir film bulmalılar.
RİYA AİLEDE BAŞLIYOR
- 15 yıl gazetecilik yaptınız, Türkiye'yi dolaştınız. Toplumumuzun ne gibi çelişkileri var?
- Yüzde 99'u Müslüman olan bir toplumda, küfürün bu kadar rağbet görmesi olacak iş mi? Sinemamızdan da durum belli değil mi? Mesela küfürün bir eğlence aracı olarak kullanıldığı Recep İvedik'e gidiyor insanlar. Yani bir riya durumu var toplumda.
- Bu riya nerede başlıyor? - Ailede. Bir baba düşün, despot. Anne köleliği kabul etmiş. Çocuklar da despotluktan nasibini almış. Sen ailenin aykırı çocuğu olarak 'Baba artık bu ailede, bizim de söz hakkımız var. Artık anneme kötü davranmayacaksın, kardeşlerime despotluk yapmacaksın. Ayıptır, günahtır,' dediğin an ilk önce anne sana karşı çıkar. 'Vay sen babanla nasıl konuşuyorsun?' diye. Kız kardeşin sesini çıkaramaz. Büyük ağabeyin gelir, 'Sen büyüklerinin karşısında böyle konuşmaya nasıl cüret edersin?' diye sana bir tane vurur. Çünkü herkes tribüne oynuyor. Aile içinde durum bu olunca toplum da tribüne oynar hale geldi. Buradan sağlıklı bir toplum çıkaramayız. Bunu aşmamız lazım. Oysa ben de bu filmde tribüne oynasam, gözyaşı döktürsem, arabesk şarkı söyletsem, gerdek odasıyla ilgili erotizm soslu bir gizem yaratsam, bu filmin bir anda patlayacağını biliyorum. Çünkü o gizemi merak ediyoruz. Ama her sanatçı da tribüne oynamaz ki...
- Siz tribüne oynamıyorsunuz ama bu riya durumunu ortaya koyuyorsunuz, 12 yaşında bir çocuk evlendiriliyor ve kimse de 'Bu bir çocuktur,' demiyor.
- Namus kavramı çok önemseniyor ülkemizde. Öyle ki, namus uğruna cinayetler işleniyor. Ama 60 yaşındaki bir adamla 12 yaşındaki bir çocuğun evlendirilmesine kimse ses çıkartmıyor. O kızın babası, parayla satıyor çocuğunu, hiçbir vicdan azabı da çekmiyor üstelik. Buna nasıl kayıtsız kalabilirsiniz? Bu gerçeğin altını çizmek, bu yaşanılan ikiyüzlülüğü ortaya koymak için, inadına evinizi satıp film çekeceksiniz. Ki ben her filmden sonra üç, dört yıl borç ödüyorum. Karım ve çocuklarım da bana 'Bu kadar adın var, şanın var da bunun ne zaman mürüvvetini göreceğiz,' diyorlar. Ama sanatçı tarafınız da böyle durumlarda hep 'Biraz sonra,' diyor.
- Lal Gece'nin bu inada değdiğini düşünüyor musunuz?
- Çok güzel bir film çektik. Bu toplumun yüzleşmesi ve tartışması gereken en önemli sorunlardan birine el attık diye düşünüyorum. Karşılığı gelmezse ben filmin borçlarını beş yılda ancak ödeyeceğim.
BIRAKIN İLYAS SALMAN HIRÇIN OLSUN
- İlyas Salman uzun süre sinemadan uzaktı, onunla çalışmaya nasıl karar verdiniz?
- Filme oyuncu düşünürken, TV'de tartışma programında gördüm İlyas Salman'ı. Karşısındakiyle agresif biçimde tartışıyordu. Yaşlanmış, küsmüş, kabuğuna çekilmiş, toplum kenara ittiği için de hırçınlaşmış bir İlyas Salman gördüm. Bir söz söyledi: 'Ben 40 sene bu ülkeyi güldürdüm. Bu ülke bir gün benim yüzümü güldürmedi.' Vicdanım sızladı. O zaman İlyas Salman ile çalışmaya karar verdim. Karşılaştık bir yerde, rolü teklif ettim kabul etti. 13 gün birlikte çalıştık, çok iyi bir oyuncu. Bu toplum, bu tür oyuncuları ve büyük sanatçıları yiyip köşelerine sıkıştırıyor. Köşesine sıkışan sanatçı da hırçın oluyor. Ama devletlerin bu tür sanatçılara karşı toleranslı olması gerek. İlyas Salman hırçındır, bırakın hırçın olsun. Adam bu ülkeyi 40 yıl güldürmüş.