Her akşam atv ekranlarında bize haberleri anlatan Cem Öğretir, kısa bir süre önce babalığa terfi etti. Başarılı haberci eşi Seda Öğretir de, NTV haber masasından anneliğe geçiş yaptı. Bebekleri Ada, bugün 40. gününü dolduruyor. Kıdemli haberciler biraz şaşkın ve epey mutlu. Yeni anne-baba olmanın keyfini çıkarıyorlar. Ada'yı kucağıma aldığımda, deja-vu yaşadım... Bebek kokusu öyle bir duygu yaratıyor ki insanda, her şeyden uzaklaşıp, dünyayı toz pembe görmeye başlıyorsunuz. Sevgili Ada, hayat sana hep toz pembe güzellikler sunsun... Aramıza hoşgeldin.
- Bebek sürpriz mi oldu yoksa istiyor muydunuz?
- Seda Öğretir: Sürpriz değildi, istiyorduk. Evlenir evlenmez 'Hemen bebek yapın,' baskısıyla karşılaştık ama altı yıldan sonra bebek yapmaya karar verdik. Gebe kaldıktan sonra dedim ki 'Keşke daha önce kalsaymışım. O kadar da korkacak bir şey yokmuş.' Gebeliğim çok güzel geçti, hiçbir sıkıntımız olmadı. Son zamanlardaki bel rahatsızlıkları dışında. Bir de tam 20 kilo aldım!
- Çok tatlı bir kız. Seda'ya daha çok benziyor sanki. Ada ismini kim koydu?
- S.Ö: Zor karar verdik.
- C.Ö: Ben modernciydim, Seda gelenekçiydi. Gebelik ilerledikçe tam tersi olmaya başladı ve ortak bir isimde buluşamadık. Artık en sonunda bir konsensusa varmamız lazımdı.
- S.Ö: Biz harflerin gücüne de inanıyoruz. İsimlerin gücü ile ilgili bir kitap geçti elime. Her kelimenin, kelime anlamının dışında harflerin de bir enerjisi olduğunu anlatan bir kitap. Sonunda Ada koyduk kızımızın ismini. Ona çok yakışıyor. Mesela Ada banyo yapmaktan çok hoşlanıyor. Ağladığında ona telefondan su sesi açıyoruz, hemen rahatlatıyor.
- Doğum kolay oldu mu?
- S.Ö: Sancı akşamüstü başladı ama sabaha karşı 03.18'te doğdu Ada. Sekiz dokuz saat sancı çektim ama doğumhanedeki kısım çok zordu.
- C.Ö: Seda ile doğuma girdim. Bir ara sıkıntı yaşadık. Normal doğumdu, Seda'ya 'Sadece gözlerime bak,' dedim. Normal doğum gerçekten çok özel ve güzel bir şey. Ada sabah 03.18'de doğdu, Seda 03.45'te kahvaltı yapıyordu. Yan odamızda sezaryen olan bir anne, bir gün önce doğum yapmasına rağmen daha yeni su içmeye başlamıştı. Biz ondan önce taburcu olduk. Doğum sırasında biraz zorlandık ama 'tahliye' sonrası mutluyduk hepimiz.
- Tahliye?
- C.Ö: İki haberci olarak bu sürece isimler koymuştuk. Mesela ultrason günlerine 'açık görüş' diyorduk. Çünkü Ada bize hiç yüzünü göstermedi. 'Bugün görüş günü,' diyordu Seda 'Bakalım yüzünü gösterecek mi?' Plasentaya yüzünü dayamıştı; alnını, yüzünü, burnunu hiç göremedik. Doğumda Seda çok terledi. İki büyük rulo kağıt havlu bitirdik. Bir ara endişelendi onun farkındayım çünkü ıkınmak çok zor. Gücünün kesildiği, takatinin düştüğü zamanlar oldu.
- S.Ö: Cem yanımda olmasa, doğumu atlatamazdım. Doktorların yüzündeki endişeyi gördüğümde, bir şeylerin ters gittiğini hissetmiştim. Cem doğumhanede yanımda olmasaydı doğuramazdım. Doktora 'Kesin alın,' derdim. İyi ki benimle doğuma girmiş! Doktorumuz Fatma Figen Güney de bizi başından beri rahatlattı. Ona da çok şey borçluyum.
HEP SEVGİLİ KALMAK İSTİYORUZ
- Yeni bir hayat... İki iyi haberciyken, annebaba olma sorumluluğu da geldi üzerinize. Nasıl ebeveynler olmayı hedefliyorsunuz?
- S.Ö: Böyle çok panik anne-babalardan olmayalım istiyoruz. Hatta Cem bana 'Seda biz Ada'ya ikinci bebeğimizmiş gibi davranalım,' dedi. Hani ilk bebeklerde anne-babalar biraz arıza olur ya...
- C.Ö: İşe gittiğimde, gün içinde Ada'yı çok özlüyorum. Banyosunu ben eve geldiğimde birlikte yaptırıyoruz. Bu bir ritüel oldu. Ama Ada odaklı bir hayat yaşamak istemiyoruz. Kızımızı kendi hayatımıza adapte edeceğiz. Seda ile benim kendi hayatlarımız da var. Seda çok kitap okur, ben de müzik dinlemekten veya gitar çalmaktan çok hoşlanırım. Mesela birlikte dizi izlediğimiz çok nadirdir. Ortak arkadaşlarımız da vardır ama arkadaşlarımız ayrıdır.
- Nerede tanıştınız? Görür görmez aşık mı oldunuz birbirinize?
- S.Ö: Bağcılar'daki Kanal D binasında tanıştık. İkimiz de Eskişehirliymişiz, bilmiyorduk. Anne babalarımız tanışıyormuş meğer.
-C.Ö: Aslında Seda'nın dikkatini ben çektim, ona biraz terbiyesize bakarak. 'Bu oğlan bana niye öyle bakıyor?' gibisinden başlayan bir merakla Seda'da bana bakmaya başlayınca, dedim ki 'Bugün artık merhaba diyeceğim.'
- S.Ö: 'Merhaba ben Cem Öğretir,' deyince telaşlandım. Elimdeki çayı, Seda Sayan'ın konukları arasında küçük bir çocuk vardı, yanlışlıkla onun üzerine döktüm. Çocuğun eli yandı, tam onunla ilgilenirken Cem o sırada kaçtı. Sonra ertesi akşam ben yanına gittim. Konuştuk. Bir hafta sonra da buluşmaya başladık.
- C.Ö: Tanıştığımızda Seda'ya bir cümle söyledim. Bunu Ada bile bilmeyecek, o kadar özel bizim için. Babaanne, anneanne de merak etti, onlara da söylemedik.
- Nasıl bir erkek Cem Öğretir?
- S.Ö: Çok vicdanlı ve iyi niyetli bir adamdır. Bazen insanı rahatsız edecek kadar empati yapar. Zarar görmesinden korkuyorum.
- C.Ö: Hep sevgili kalmak istiyoruz. Ada doğmadan önce sırtımızda çantayla Avrupa gezisine çıktık. Bir ay boyunca trenle Avrupa'yı gezdik. Kendimi Ada yüzünden eve kapatmak istemiyorum. Biz Ada'nınkine değil de, Ada bizim hayatımıza katılsın gibi bir hissiyatımız var. Başarabilir miyiz bilmiyorum, ama şu anki düşüncemiz bu.
EN BÜYÜK DESTEKÇİMİZ ANELERİMİZ
- Bebeğiniz doğalı 40 gün oldu. Alışabildiniz mi annebabalığa?
- S.Ö: İkimizin annesi de ilk günden bu yana yanımızda. Kendilerine nöbet yazdılar. Biri sabah 04.00'e kadar, diğeri 04.00'ten sonra Ada'nın bakımını ele alıyor. Ben iki buçuk saatte bir Ada'yı emziriyorum. Sonraki kısmı; altını açma, gazını çıkarma kısmını anneanne ve babaanne üstleniyor. Dolayısıyla gece uykusuz kalma sorunu yaşamadım.
- C.Ö: Yalnız kaldığımızda ne yapacağız bilemiyorum...
ANCHORMAN'İM, BİR GÜN TAKSİ ŞOFÖRLÜĞÜ BİLE YAPABİLİRİM
- İki habercinin tartışması nasıl olur evdeyken?
- C.Ö: Bizim tartışmalarımız asla yüksek sesle olmaz. Alttan alta seslerimizi kullandığımız ve seslerimizle üste çıkmaya çalıştığımız tartışmalardır. Biz iknayı tercih eden bir çiftiz. Yatağa asla küs girmeyiz. Yastık fısıltısı denir ya, bizde öyle şey bizde yoktur.
- Karı koca medya dedikodusu yapar mısınız?
- S.Ö: Ben bazen yapmaya çalışıyorum ama Cem katılmıyor. Dedikodu konusunda çok hassas. Anneleri bile uyarıyor çoğu zaman 'Konuşmayın,' diye...
- Neden?
- C.Ö: Bir başkası hakkında, bir başkasının fikri ile kanaat oluşturma hali bende nefret oluşturuyor ve bunu meslekte yapan çok var. Hayatta nefret ettiğim iki şey var zaten. Bir i önyargı diğeri hoşgörüsüzlük. Dedikodu, bu ikisini de ortaya çıkaran şey. Hoşlanmıyorum. Hiçbir şeyi içimde tutmam. Eskiden tutardım ama. İnsanların dünyanıza ne kadar girmesine izin verirseniz, o kadar girerler. Sınırı koyduğunuz andaysa, herkes orada duruyor. Sizin kapıları ne kadar açtığınız önemliv e ben o sınırları artık iyi öğrendiğimi düşünüyorum kendi adıma.
- Medya zor bir alan. Her an yerinize bir başkasının gelebileceği huzursuzluğu da var...
- C.Ö: Buyursunlar gelsinler.
- Ama artık bir babasınız ve sorumluğunuz da arttı. Kaygı duyuyor musunuz?
- C.Ö: Evet bir babayım. Bana sordular: 'Şimdi babasın, nasıl hissediyorsun kendini?' Dedim ki 'Beni tanıyorsunuz, yumuşak başlı bir insanım ama bebeğime bir şey yapılırsa, katil olabilriim. Canını ver deseler, veririm çocuğum için.'
-Mesleki olarak bir haksızlık yapılsa?
-C.Ö: Hiç öyle bir egom yok. Ama yaptığım işe dair tevazu da göstermeyeceğim. İşimi en iyi yapanlardan biri olduğumu düşünüyorum. İnsanlar kendilerini ya meslekleri, ya koltukları, ya da evdeki rolleri ile var ediyorlar. Ben Cem Öğretir'im, bitti. Şimdi anchorman'ım, bir gün biterse, taksi şoförlüğü bile yaparım.
SEDA ÖĞRETİR: BİRAND'LA TANIŞTIĞIM GÜN MUHABİR OLDUM
- Ne zaman işe döneceksiniz?
- S.Ö: Şubat ayında ekrana döneceğim.
- Meslekte ortak yapmak istediğiniz bir şey var mı? Birlikte haber sunmak gibi?
- C.Ö: Evet konuşuyoruz bunu bazen. Ama ayrı hayatlarımız var dedim ya, sanki hayatlarımızı ayrı tutmayı tercih ediyormuşuz gibi. Bugüne kadar iş hayatlarımız birbirine hiç değmedi.
- S.Ö: Ben de muhabirlikten önce Kanal D'de program bölümündeydim. Beyaz Şov'un yapımcısıydım en son. Oradan sonra doğrudan habere geçmedim. İşten çıkarıldım, daha sonra bir süre halkla ilişkilerde çalıştım.
- Neden işten çıkarıldınız?
- S.Ö: Oğuz Koloğlu program müdürümüzdü, ben de programın yapımcısıyım. Skeçleri çok yoğun çektiğimiz bir dönemdi. Normal çekim yaptığımız stüdyodan başka bir stüdyodayız. Beyazıt'ı bekliyoruz. O da diğer stüdyoya gelmiş, kimse yok. Ofis katına gitmiş kimse yok. Beni cep telefonuyla arıyor, stüdyodan çekmiyor. Beni bulamıyor. Sinirlenip Oğuz Koloğlu'na gitmiş. Beni buldular. 'Ofis katında mutlaka birisi duracak, niye kimse yok?' diye sordu. Kimseyi görevlendirmemiştim çünkü sette herkesin işi vardı. 'Birinin ismini söyle onu kovacağım,' dedi. 'O zaman ben gideyim,' dedim ve gittim. Daha sonra Kanal D'den bir arkadaşım aradı, halkla ilişkiler departmanında çalışacak birini arıyorlarmış. İnsan kaynaklarıya görüşmeye gittiğim gün, iç yapımlardan sorumlu Dilek Dağcıoğlu ile karşılaştım. O bana 'Ne işin var kurumsal iletişimde, sen haberci olmalısın,' dedi ve beni Birand'la tanıştırdı o gün. Muhabir olarak işe başladım. Derken Ayşenur Abla ile tanıştım. Haberci olmamı Dilek Dağcıoğlu, Ayşenur Arslan ve Mehmet Ali Birand'a borçluyum. Ayşenur Abla elimden tuttu ve acayip bir yol açtı bana.
- Sonra NTV'ye geçtiniz?
- S.Ö: Evet, zaten Ayşenur Abla'nın bir süre sonra Kanal D haber ile bir bağlantısı kalmadı. CNN Türk'e patronum Birand gönderdi beni, orada Ayşenur Abla ile çalıştık. Derken NTV'den teklif geldi.