İlgi bana değil, karaktere
- Hoş bir adamsınız ama bir dizide oynayınca o hoşluk kadın gözünde daha da ulaşılmaz bir hal alır. Bu sizin egonuzu okşadı mı?
- İlk bunlar olmaya başladığında ilginç geldi hoşuma gitti. Ama bu popülarite denen mesele bir oyuncuya çok ciddi zarar verebilecek bir şey. Buna kapılmamak lazım, ayakların yere sağlam basması çok önemli. Bana gösterilen ilginin bana değil oynadığım karaktere gösterildiğini biliyorum. Zaten aklımdaki son şey şan, şöhret.
Avrupalı kadınlar insana kendisi olabilmesi için alan tanıyor, ama Türk kadınları öyle değil!
- Aşka inanıyor musunuz?
- Ben aşka inanırım.
- Nasıl yaşarsınız aşkı?
- Partnere göre şekillenen bir şey. Derler ya dans gibi.
- Uzun ilişki adamı mısınız?
- Sanırım öyleyim. -
Nasıl bir çift olma hayali kuruyorsunuz?
- Öyle bir tanımım yok. Bu tür işlerde yapılan hata ve anlaşmazlıklar da bundan kaynaklanıyor bence. İki tarafın da kafasında belli bir aşkı yaşama anlayışı varsa onu birbirine empoze etmeye çalışıyor ve sıkıntı orada başlıyor. Doğru olan akışına bırakmak ve doğalında ne geliştiğine bakmak. Birbirine uyumlu devam ettiği sürece iyidir.
- İlk görüşte aşk mı, yoksa...?
- Aşk her an her şekilde olabilir. Olmaya da bilir, bir şeyi aşk sanırsın değildir, bir şeyi görmezden gelirsin büyük aşktır.
- İngiliz kadınları mı, Türk kadınları mı?
- Yerine göre İngiliz yerine göre Türk kadınları. Bir kere bir Türk kadının sıcaklığını başka kimse veremez, latinleri bilmiyorum ama (gülüyor). Ama Avrupalı bir kadının sana kendin olmak için, birey olmak için bıraktığı alan, gösterdiği saygı da, benim Türk kadınlarında çok rastlamadığım bir şey.
- Türk kadınları karşısındakinin karakterini değiştirmek istiyor galiba...
- Türk kadınları biraz manipülatif. Avrupalı kadınlar şöyle; Sen sen ol, ben de ben olayım. Bizim hayatımız olsun, o hayatlarımızı birbirimizle paylaşırken zevk alıyorsak aşk güzel olur şeklinde bir bakış açıları var.
Neden Nazım Hikmet'i , Aşık Veysel'i ilkokulda öğrenmeye başlamıyoruz?
- Türkiye'de oyunculuk okurken, niye İngiltere'ye gittiniz?
- Londra'ya gidiş amacım oyunculuğumu geliştirmekti. LAMDA'da (Londra Müzik ve Drama Sanatları Akademisi) okudum.
- Paranız pulunuz var mıydı bu okulda okurken?
- Para aslında aklımdaki en son şeydi, 'Ben o okula gireyim de, para kısmını hallederim,' diyordum. Tam Türk aklı! Bir kısmı kendi birikimlerim, bir kısmına da ailem yardımcı oldu.
- Türkiye'de de oyunculuk okumuşsunuz aslında, burada oyunculuk yapma hayaliniz mi yoktu?
- Aslında 'Buraya dair hayalim yoktu,' diyemeyiz, benim oraya dair hayallerim vardı. Çok basit bir denklem vardı kafamda; dünya çapında prodüksiyonlara baktığınız zaman, oyuncuların yüzde 80'i İngiltere'den İngiliz eğitimi çıkışlı. Nüfusu sınırlı bir ülkeden bu kadar oyuncu çıkarken, bizim ülkemizden çıkıp dünya sahnesinde yer alan sayısı yok denecek kadar az. Ya bizim eğitim sistemimizde bir sorun var ya da biz de bir sorun var. Herkes oyunculukta İngiliz ekolünden söz ederdi, onu da merak ediyordum.
- Orada bir Türk oyuncu olarak eğitim aldıkça umudunuz çoğaldı mı, yoksa...?
- Yurtdışında yaşamak çok inişli çıkışlı, bu sadece oyunculukla ilgili değil. Benim okuduğum dönemde okulda iki yabancı vardı, biri bendim diğeri Alman bir çocuk. O çocuk Kate Winslet'ın rol aldığı Reader filmindeki başrol çocuktu.
- Bizdeki sorun ne sizce?
- İngiltere'de ilkokulda Shakespeare okunmaya başlanıyor. Çünkü kendi kültürleri. Biz neden Nazım Hikmet'i, Aşık Veysel'i daha ilkokulda öğrenmeye başlamıyoruz?
Londra'da bir yıl evsiz yaşadım
- Çok süründünüz mü Londra'dayken?
- Mezun olduktan hemen sonraki dönem sürünmeliydi, çok parasızdım. Okul bitmişti, ailemden destek almıyordum. Bir oyuncunun gelişim sürecinde zengin bir yaşam tarzının ona çok katkı sağlayacağını sanmıyorum; Dövüş Kulübü'de bahsedilen bir tema vardır, bir insan fiziksel ya da duygusal, ruhsal anlamda dibe vurmadan kendini tanıyamaz. Dibe vurmak her ne kadar üzücü görünse de içsel olarak çok zengin bir tecrübe. Mesleğiniz oyunculuksa, kendini tanımak işin abc'si. Kendini iyi tanımayan bir adamdan iyi oyuncu olmaz!
- Bir yandan oyunculukla ilgili teklifler beklerken, nasıl işler yaptınız?
- Bir sürü iş yaptım. Oyuncusunuz tam bir işe giremiyorsunuz. O yüzden hep günlük işler yaptım. Günlük işlerle de gününü geçirecek kadar para kazanıyorsunuz. Benim kira ödeyecek, bir oda bile tutacak param yoktu. O dönem evsiz yaşadım. Yani sınıf arkadaşlarım da kalıyordum. Sınıf arkadaşlarımdan biri hiç para istemeden salonunun koltuğunu açtı (gülüyor). Onun köpekleri vardı, onlarla uyuyordum.
- O aşamada niye dönmediniz Türkiye'ye?
- İnat ettim. 'Ben, ben olarak İngiltere'de varolacağım,' dedim.