Davutoğlu, Ermenistan ile protokollerin imza töreninde Zürih'te yapması öngörülen, ancak yapmadığı açıklamayı hatırlatarak, konuşmasını yapmış olsaydı orada "Sizi adil bir hafızaya çağırıyorum, tek taraflı bir hafızaya değil. Bütün hafızaların birleştirilip kolektif bir vicdanın ortaya çıkması demek" diyeceğini kaydetti.
Türk milletinin ruhunun bazı şehirlerde tecessüm ettiğini, bazı şehirlerin merkez ve başşehir olduğunu belirten Davutoğlu, Edirne'nin de böyle bir başşehir olduğunu kaydetti.
Davutoğlu, "Başşehirler baş eğmezler, teslim olmazlar, herkes onu terk etse, o şehrin ahalisi o şehirle birlikte o imtihanı verir. Edirne bu imtihanı vermiş büyük bir şehirdir. Onun için büyükelçilerimizle, temsil ettiğimiz bu büyük milletin, bu büyük devletin, bu büyük ülkenin ruhunu keşfetmek için de Edirne'deyiz. Tekrar tekrar anlamak için Edirne'deyiz" diye konuştu.
Kendisinin Konya'da doğduğunu ve Konya'nın büyük Anadolu harmanlanmasının başşehri olduğunu anımsatan Davutoğlu, bu başşehrin bütün manevi birikimini yansıtanın ve sembolünün de Hazreti Mevlana ve Mesnevi olduğunu söyledi. Davutoğlu, "Mevlana'yı çekin alın, Konya'nın o büyük başşehir kimliğini alın Konya geriye kalmaz" dedi.
Bursa'nın da Büyük Selçuklu birikiminin, Bizans ile daha doğrudan temasa geçerek, estetiğinin taşındığı bir şehir olduğunu dile getiren Davutoğlu, Bursa'nın daha sonra kendi siluetini pek çok Balkan şehrinde yansıtarak bir prototip olduğunu kaydetti.
Davutoğlu, "Tabiri caizse 1071 Malazgirt'ten 1400'lere kadar, üçyüz yıllık, Türk'ün o Anadolu'daki büyük harmanlanmasının nihai kemal şehri Bursa'dır. Bu kemalin Rumeli'ye taşındığı, Rumeli'de taşa, mimariye, estetiğe, yazıya büründüğü ve yeni Rumeli başşehri de Edirne'dir" diye konuştu.
Bu üç şehrin birbirini takip eden bir silsile halinde İstanbul'un taşlarını döşediğini vurgulayan Davutoğlu, "İstanbul, o muhteşem medeniyet şehri olarak doğarken, Konya'dan, Bursa'dan, Rumeli'nin merkezi olan Edirne'den hazırlanan o büyük birikimin üzerinde, dünyanın belki de medeniyet sahnesi anlamında en muhteşem şehrini oluşturmuştur. Edirne, daha sonra Balkanlara nüfuz edecek harmanlanmanın odaklandığı, kimlik ve nüfuz bulduğu bir şehir. Onun için Edirneli olmak bir ayrıcalıktır" dedi.
Hayatının bazı dönemlerinde bazı şehirlerde yaşamayı özlemle istediğini ve bu şehirlerden birinin de Edirne olduğunu belirten Davutoğlu, akademik hayata dönmesi halinde Trakya Üniversitesi'nde "Edirne'nin ruhu" üzerine bir ders yapmak arzusunda olduğunu ifade etti.
İstanbul'dan önce Edirne için de "der saadet" unvanının kullanıldığını hatırlatan Davutoğlu, Mevlana ile Konya'nın birleşmesi gibi Selimiye ile de Edirne'nin birleştiğini söyledi. Davutoğlu, "Selimiye bizi anlatır" dedi.
Bazı yapıları gördüğünde, başından ayrılamadığı dünyada dört eser bulunduğunu belirten Davutoğlu, bu eserler her seyredişinde yeni şeyler keşfedildiğini ve insanlığın anonim kültürünün, estetiğinin ve zevkinin yakalandığını kaydetti.
Bunların, Zeytin Dağı'ndan Mescid-i Aksa'ya bakıldığında Kudüs'ün görünüşü, Gırnata'dan El Hamra'nın görünüşü, Tac Mahal ve Selimiye olduğunu belirten Davutoğlu, "Selimiye'ye bakmak, ahengin, derinliğin, oranın, hem teknik anlamda oranın hem de ruh ile madde arasındaki o büyük uyumun anlamını kavramaktır" dedi.
Öğrencilere de dinlenmek için ve derslerden sıkıldıklarında Selimiye'yi seyretmelerini öneren Davutoğlu, "Selimiye Edirne gibi bir hocadır, çünkü büyük bir üstadın elinden çıkmıştır" diye konuştu.
Edirne kuşatması sırasında şehrin ruhunun, şehri teslim etmemek için savaşan Türklere güç verdiğini ifade eden Davutoğlu, "Edirne'nin onuru, Selimiye'nin onuru kıyamete kadar yaşayacaktır" ifadelerini kullandı.