Nüfus artışıyla birlikte, hergün trafiğe çıkan araç ve sürücü sayısındaki artış, yıllar itibariyle meydana gelen trafik kazası oranlarında çok hızlı bir yükseliş meydana getirmektedir. 1980 yılında ehliyet sahibi kişi sayısının nüfusa oranı %5.9 iken, 1995 verilerine bakıldığında bu oran %15'e
ulaşmıştır. Doğru orantılı olarak araç sayısı yine 1980'lerden 1995'e gelindiğinde, %3.7'den %10.6'ya yükselmiştir. Buna bağlı olarak, her 10 000 kişiye düşen kaza sayısı aynı yıllarda 7.8'den, 47'ye yükselmiştir. İlerleyen teknoloji ve araçlardaki güvenlik önlemleri sayesinde, ölümlü kazaların
oranında özellikle son yıllarda düşüş görülmekle birlikte, 1995 yılında her 10 000 kişiden 17'sinin trafik kazalarında yaralandığı görülmüştür. Oysa bu oran 1980'lerde 5.2'dir (Türkiye Trafik Kazalarını Önleme Derneği Faaliyet Raporu, 1996). Sonuç olarak, 1995 verileri dikkate alındığında her
10 000 araçtan 442'si, her 10 000 sürücüden 312'si trafik kazası geçirmiştir. Yıllardan beri istatistikler, trafik kaza sıklığını sayısal veri olarak ortaya koymuş; ancak, rakamlar trafik güvenliğinin sağlanmasına yönelik bilinçli ve somut girişimlerde bulunulması için bir güdülenme yaratmamıştır. Bilindiği gibi trafik, belli başlı üç unsuru kapsamaktadır: Yol, araç ve yol kullanıcıları. Türkiye'de günümüze kadar yapılan çalışmalarda ağırlıklı
olarak, bu unsurlardan ikisi üzerinde durulmuş ve çoğunlukla da mühendislik açısından değerlendirmeye gidilmiştir. Konuya bir diğer yaklaşım ise, problemin denetleme eksikliğinden kaynaklandığı yönündedir ki bu yaklaşım trafiğin polis konusu olarak benimsenmesine yol açmıştır. Kısacası,
trafiğin en önemli unsuru olan insan üzerinde ülkemizde pek çalışma yapılmamış, kazaların % 90'ının insan hatasından kaynaklandığı yönündeki bilgi, çeşitli panel ve toplantılarda çok sık yinelenmekle birlikte, insan faktörünün işevuruk tanımı yapılmımıştır. Dünyada, teknolojik ilerlemeler ve altyapı eksikliklerinin giderilmesi sayesinde, trafik kazalarının azaltılmasında son noktaya gelindiğinde, insan dışındaki faktörlerin
değişimlenmesiyle daha fazlasının başarılamayacağı fark edilmiş ve buna bağlı olarak da, çözüm psikoloji biliminde aranmıştır. Ancak ülkemizde trafik psikolojisi dalında uzmanlaşan kimselerin olmaması nedeniyle bu yaklaşıma gereken ilgi gösterilmemiştir. Trafik psikolojisi, yol kullanıcılar arasında, yayalar ve yolculara göre daha fazla risk taşımaları nedeniyle araç sürücülerini araştırmalarda hedef kitle olarak seçmek
eğilimindedir. Trafik psikolojisi'nin bakış açısıyla, sürücülük esnasında kullanılan, gerek zihinsel, gerekse psikomotor yetenek ve beceriler ile kişilik özellikleri, trafikle ilişkili tutum ve davranışlar, insan faktörünün işevuruk tanımını oluşturur. Yani, sürücülerin, olayları ne kadar iyi muhakeme edebildikleri, koordinasyon düzeyleridir.