Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Gazeteciler her gördüklerini yazsa fırtınalar kopardı

Bazı haberler uzun yıllar yazılamaz. Bu kurala uymayanlar var. Gazeteci Cüneyt Arcayürek, Süleyman Demirel'le cumhurbaşkanlığı yıllarındaki beraberliğini habere çevirdi

Eski bir bakana donunu ters giydiren sevgilisi olayını bütün gazeteciler bilirdi. Yine de kimse bir kelime yazmadı.

Gazetecilerin, politikacılara veya işadamlarına özel yakınlıkları dolayısıyla tanık oldukları olayları, ne kadar süre geçtikten sonra yazabilecekleri hep tartışma konusu olmuştur. Örneğin 1950'li yıllarda Demokrat Parti'nin önde gelen isimlerinden olan ve en önemli bakanlıklardan birinin başında bulunan, çok ünlü ve mutlu bir aile hayatı olan bir politikacı, güzel, alımlı ve çapkın bir hanıma tutulmuştu.

Bakan ve evlilik dışı aşkı, Ankara Palas'ın aneksinde buluşurlardı. Bunu da Ankara'nın o zamanki önde gelen gazetecileri bilirdi. İsmi "S" harfi ile başlayan bu hanımın canı, bir gün sıkıldı. Bakan sevgilisi ile kaçamaklarından bıkmıştı. Bakanın, eşini bırakıp topyekün kendisi ile olmasını düşünmeye başlamıştı. Ve böylece şeytani planını uyguladı. Bakanla otelde seviştikten ve bakanı uğurladıktan sonra bakanın eşine telefon etti. Kendini tanıttı ve şöyle dedi,
- Hanımefendi... Ben sayın eşinizle büyük bir aşk yaşıyorum. Onunla buluşup, sevişiyoruz. İnanmanız için, bugün ona donunu ters giydirdim. Gece gelip, pantolonunu çıkartırken kontrol edin. Eğer söylediğim gibiyse durum bana inanır ve eşinizi artık bana bırakırsınız. Akşam evine gelen bakan, pijamasını giymek için pantolonunu çıkartınca, eşi, gerçekten bakanın donunu ters giydiğini gördü. Bağırdı, ağladı, kavga etti mi bilinmiyor. Gerçek bir hanımefendiydi. Kesin olan bir şey var. Eşini, insana donunu ters giydiren o kadına bırakmadı. Bu olayı izleyen gazeteciler de o bakana belden aşağı vurmamak için, tek satır bile yazmadılar. O kadın, etrafa anlattıkları ile kaldı.

Hep merak ederim. 1950'ler ve 1960'lar Ankarası'nı içinden yaşamış olan Yılmaz Çetiner, hatıralarını ne zaman yayınlayacak acaba? Çetiner, aradan yarım yüzyıl geçtiğine göre, bu bakanın da, bu kadının da isimlerini yazabilir artık. Hangi haber ne kadar süre sonra yazılır tartışmasına hiç girmeyen gazeteciler var. Mesela Cüneyt Arcayürek, Süleyman Demirel'in cumhurbaşkanlığında, hem basın danışmanı, hem de "güvenilir yakın" konumunda, duyduğu ve gördüğü her şeyi, hemen kitaplaştırdı.

ZİRKON MU YANİ?
Bizim kuşak gazetecilerin tanık olduğu bu tür olaylardan birinin kahramanı, çok ünlü ve çok zengin bir işadamıydı. Bu işadamı, 1980'li yıllardaki bir Japonya seyahatinde, tanesi 2-3 dolara satılan ve gerçek pırlantadan ayırdedilemeyen "zirkon" denilen tek taşlı yüzüklerden 7-8 tane almıştı. İstanbul'a dönünce, ünlü bir "show-girl" ile beraberliğini, bu zirkon yüzüğü hediye ederek taşlandırdı. Tabii o hanıma, yüzüğün gerçek değerini söylemedi. Hediyeyi alan hanım da, verenin zenginliğini düşünerek, herhalde onbinlerce dolarlık bir hediye aldığını zannetti.

Sonra bir süre geçti ve o hanımın paraya ihtiyacı oldu. Aklına gelen ilk şey, o süper zenginin kendisine hediye ettiği tek taş pırlantayı satmaktı. Yüzüğü alıp Kapalıçarşı'ya gitti ve taş uzmanı bir kuyumcuya, bu yüzüğe değer biçmesini söyledi. Aldığı cevap, herhalde onda bir şok yaratmıştır. Kuyumcu bu hanıma, "Yüzüğe iki dolar veririm" demişti. Bu tür yaşamlardan yansıyan ama hiç haber yapılamayan olaylardan biri de 1970'lerde yaşandı. Olayın erkek kahramanı evli bir patrondu. Kadın kahraman ise evli bir sanatçıydı. Patron, kadın sanatçıyı elde etmeyi ve gereken her şeyi yapmayı, kafasına koymuştu. Patron ve sanatçı, ortak dostlarının, Şişli Meydanı'na bakan bir apartmanın 5'inci katında buluştular. Evde, evsahipleri de vardı.

GÖKTEN PARA YAĞIYOR
Patron, beraberinde getirdiği Bond çantasını açıp, masanın üstüne koydu. Çanta, banknot desteleri ile doluydu. Patron, hanım sanatçıya doğru çantayı ittikten sonra, konuştu:
- Eğer benimle beraber olursan, bunlar sadece bir başlangıcı ifade edecektir. Hanım sanatçı bu sözleri duyunca, çantayı aldı. Pencereye doğru yürüdü. Pencereyi açıp, içindeki banknotları, Şişli Meydanı'na boşalttı. O geceyi yaşayanlardan biri, olayın gerisini şöyle anlatmıştı:
- Patron, oturduğu koltukta hareketsiz duruyordu. Biz merdivenleri koşarak inip, Şişli Meydanı'ndan banknot destelerini toplamıştık. Başta da belirttiğim gibi bazı olaylar, çok uzun süre geçmeden yazılmaz. Bazıları da hiç yazılmaz. Özellikle doktorlar için, hastalarına ilişkin böyle süresiz yayın yasakları vardır. Gazeteciler içinse, yayın yasağını, genellikle meslek etiği, özel hayata saygı ve öz-denetim gibi mekanizmalar düzenler. Gazeteciler, yılların ardından, bu tür sınavlardan geçerek "Güvenilir" notunu alırlar. Bir ünlü sanatçı anlatmıştı bana. Yeraltı dünyasının babalarından olduğu varsayılan bir kişiyle beraber olmuş.. Aynı apartmanın bir katında yaşıyorlarmış. Bir gün evin salonunda otururken, beraber olduğu erkeğin, sokak kapısını açıp, merdiven boşluğuna doğru bağırdığını duymuş.
- Kadın, seni fena yaparım. Bacaklarını kırarım. Beni kızdırma, elim çok ağırdır! Adam böyle bağırıp, duruyormuş. Sanatçı hanım telaşla gidip, sormuş adama neden böyle boşluğa bağırdığını. Adam kapıyı kapatıp, alçak sesle izah etmiş.
- Ben seninle beraberken, kedi gibi oluyorum. Karizmam çiziliyor, baba imajım bozuluyor. Sana bağırıyormuş gibi yapıp, hiç olmazsa apartmandaki itibarımı koruyorum!

Evet... Hayat gerçekten böyle sahnelerle doludur. Her şeyi haber yapabilsek, kimbilir ne fırtınalar kopardı.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA