Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK ERDURAN

Yüz karaları, yürek akları

Savaşta yanındaki arkadaşının vurulduğunu gören asker o anda hangi duyguya kapılır, bilin bakalım. Korku mu? Öfke mi? Keder mi? Hiçbiri değil. Sevinç! "O öldü, ben ölmedim" düşüncesi. Şaşılacak, yadırganacak, belki kınanacak bir şey ama, böyle maalesef. İnsan doğası. O doğayı en hınzırca yorumlayan yazarlardan biri, Fransız dükü La Rochefoucauld, şöyle der: "En yakın dostumuzun bile başına gelen kötülükte bizi hoşnut eden bir şey vardır." Peki, arkadaşı ölen asker ilk andaki sevinçten sonra ne hisseder? Suçluluk. Ve o duygu kısa süreli olmaz, tedavisi güç bir saplantıya, hatta derin depresyona dönüşebilir. Askerler katıldıkları çatışmaların haklı bir savaş gereği olduğundan emin değillerse, o tür bunalımlar daha sık görülüyor. Irak ve Afganistan'da savaştıktan sonra ülkelerine dönen Amerikan askerleri arasında sinir hastası olan, cinayet işleyen ve intihar edenlerin oranı rekor düzeyde. İlginç bir nokta da şu: Bireyler ne kadar duyarlı, düşünceli, müşfik, yani uygar kişilerse, bunalım geçirme olasılıkları o kadar artıyormuş. Bizdeki son maden kazalarından sağ kurtulan işçilerin ruhsal tedavi görmekte oldukları bildirildi. Ölen arkadaşlarını akıllarından çıkaramıyor, "Keşke ben de sağ kalmasaydım," diyorlarmış. Kazalar hepimizi kahretti ama bir gerçeği görmemize de vesile oldu: Kömür tozuna belenmiş emekçilerimiz arasında Fransız aristokratını yalancı çıkaran insanlarımız var.

* * *
Seksi haciz

Rusya'dan gelen haberler gitgide daha şaşırtıcı ve "Gülelim mi, ağlayalım mı?" dedirtici oluyor. Komünizm kisveli faşizmden kapitalizme geçmeyi denerken dev kamu işletmelerini yağmalatarak bir avuç soyguncuyu dünya zenginleri arasına soktular, büyük çoğunluğu sefalet uçurumlarına ittiler, ülkeyi her türden ahlaksızlık panayırına çevirdiler ya. Borcunu ödemeyip icralık olan varlıklı kişilerin sayısı da dorukta. Onları adreslerinde bulamayan icra yetkililerinin aklına pek parlak bir cinlik gelmiş. İnternette koca arayan güzel kadınların fotoğraflarını kullanarak borçluların e-posta adreslerine mesaj atıyor, "Arabanla falan yerde bulun" diye randevu veriyor, tuzağa düşen avanak borçluların otomobillerini buluşma mahallinde haczediyorlarmış. Adları kullanılan kadınların dava açması üzerine o maskaralıktan vazgeçip daha yasal bir uygulamaya geçmişler. Güzel kadınları daire kadrosunda işe alıp onlara resmi görevle gerçek tuzak kurduruyorlarmış. Stalin'in bürokratik despotluk tutkusu yüzünden Tolstoy'un, Çehov'un, Çaykovski'nin ülkesi sonunda bu hallere düştü ha?

* * *
Gülmüyoruz komşuya
Bölgemizde acayip durumlara düşen bir başka ülke de Yunanistan. Hürriyet geçen hafta "Komşu Çatırdıyor" diye manşet attı. Gerçi "O çatırdıyor da biz keyiften kıkırdıyor muyuz?" düşüncesi geçti aklımdan. Ama dünya medyasında açıklanması hızlanarak süren ayrıntılar komşudaki ekonominin gerçekten çöküntü sınırında olduğunu gösteriyor. Acayiplik o ülkenin önünde her zaman duran seçeneğin ısrarla görmezden gelinişinde. Sinerji diye bir kavram var. İki organ birlikte çalışınca her birinin yalnız başına elde edebilecekleri verim toplamından daha büyüğünün oluşması demek. Yunanistan Türkiye ile işbirliği yapsa her alanda öyle bir sonuç çıkacak. Kıbrıs çözülecek, Ege'de sınırlar ortadan kalkacak, it dalaşları duracak... Tek koşul komşumuzun paranoyadan sıyrılması. Olmuyor bir türlü. İlle "Türkler düşman, bize saldıracak!" İnşallah çöküntü çatırtısı soğuk su etkisi yapar da akıllar başa gelmeye başlar.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA