Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK ERDURAN

Bir kadeh felsefe alır mıydınız?

Sünnet düğünü niçin yapılır? Birkaç gram hafifleyecek olan oğlancığı eğlenceler ve armağanlarla oyalayıp derdini unutturmak için. Yılbaşı "kutlamaları"? Benzeri bir amaca yöneliktir. Yıl sonunda sevinilecek bir şey olmadığını hepimiz biliriz pekâlâ. Ömrümüzden 365 gün daha gitmiş, sona bir o kadar daha yaklaşılmıştır. Kutlama mutlama diye gerçeği unutmaya çalışır, yapay sevinç gecesinin ertesinde düşüncelere dalarız. Adına felsefe demesek bile kimimizin kafasında temel sorunlar gündeme gelir bugünlerde: Zamanın akışı... Yaşlanmak... Ölüm... Hayatın anlamı (varsa)... Çok yıl devirmiş bir vatandaş sıfatıyla size yolculuk raporu vereyim.

***

Bir kere, yaşlanmayı beceriyorsanız, "İhtiyarlamaktayım," diye ah vah etmeyin; kadere nankörlük olur. Sizin kazasız belasız, ölümcül hastalıksız ileri bir yaşı tutturmanız büyük şanstır. İnsan ölüme yaklaştıkça ondan korkusunun artması beklenir. Öyle olmuyor. Ben gençliğimde ölümü daha çok düşünürdüm. Zamanla doğal karşılama duygusu ağır bastı gönlümde. Her şeyin değişmezlik içinde donup kalmaması, evrimin sürmesi için sıram gelince kenara çekilmem gerektiğini fark etmek huzur verdi. Ölümle barışınca rahat yaşamaya başladım. Peki ama, bütün bunlar ne demek? Bir anlamı var mı hayatın? Var. Çok somut ve yalın bir şey. Söyleyince aklınız yatmayacak belki. Hayatın anlamı: Çocuklar. İnsanın geleceği. Gitgide daha yüksek bilinç düzeylerine doğru gelişmesi. İlle kendi evladınız olması da şart değil. Gördüğünüz insan yavrularının o yolculukta ilerleyişini izlemek kadar anlamlı ve keyifli heyecan yok. Lisedeyken biyoloji öğretmenimiz bir gün kara tahtaya üç İngilizce sözcük yazdı: "Ontogeny recapitulates phylogeny." (Birey gelişimi tür gelişimini özetler.) İnsana ilişkin biyoloji bağlamındaki anlamını şöyle açtı öğretmenimiz: Canlıların tek hücrelilerden yumuşakçalara, omurgalılara, sürüngenlere ve memelilere uzanan milyonlarca yıllık evrim çizgisi döllenmiş insan yumurtasının dokuz ay boyunca çok hücreli bir organizmaya, omurgalıya, rahim içinde yüzen sürüngen gibi bir yaratığa ve memeliye dönüşüp nihayet bebek olarak doğumunda tekrarlanır. İkinci olay birincisinin özeti gibidir. Gençliğimde dünyaya gelen oğlumla pek ilgilenememiştim. Yetmişime merdiven dayarken yeniden baba olunca çocuklarımı çok daha bilinçle izlemeye başladım. Gördüm ki öğretmenimin anlattığı fiziksel gelişim özetlenmesi olayı zihinsel ve ruhsal bakımdan da yaşanıyor. İnsan toplulukları düpedüz hayvan sürüleriymiş önceleri. Sonra iletişim hünerlerini geliştirmiş, konuşmaya başlamış, dayanışmayı öğrenmişler. Zamanla bireylerin birbirlerini beğenme, sevme, sayma yatkınlıkları, birbirlerine acıma ve şefkat gösterme eğilimleri güçlenmiş. Sonunda uygarlaşmışlar. (Hepsi değil tabii!) İnsan yavruları da aynı gelişim çizgisini izliyorlar. Doğduklarında birer hayvancık iken birkaç ayda çevredekilerle iletişim kuruyor, sonra konuşuyor, gitgide daha karmaşık ilişkiler içine girebiliyor, daha da sonra dayanışmanın yararlarını öğrenip arkadaş edinmeye başlıyorlar. Birbirlerini beğenmek, sevmek, desteklemek son gelişim aşaması. O aşamayı izlerken ben nasıl seviniyorum, anlatamam. Uygarlık somutlaşıp biçimleniyor gözümün önünde; 12 yaşındaki oğlanın gülümseyerek 8 yaşındaki kardeşini korumaya başladığını gördükçe mutluluktan uçuyorum. Ve diyorum, darısı toplum genelinin başına!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA