Geçtiğimiz hafta gösterime giren, yönetmenliğini Erhan Kozan'ın yaptığı, başrollerini İsmail Hacıoğlu, Uğur Polat ve Erkan Can'ın paylaştığı Çakal, küfürlü diyalogları nedeniyle tepki almasına rağmen eleştirmenlerin gözdesi oldu. İlk haftasında yaklaşık 150 bin kişinin izlediği filmin senaryosunu yazan Sertan Telli, SABAH'ın sorularını yanıtladı. Senaryoya başlamadan önce yeraltı dünyasını araştırma ya da gözlemleme fırsatınız oldu mu? Filmdeki karakterleri yaratırken size ilham veren gerçek isimlerden söz edebilir miyiz? Senaryo için özel bir mafya gözlemi yapmadım. Bu işi kotarmak için gerekli malzemeyi sağlayacak bir çocukluğum ve ilk gençliğim oldu. Bazı akrabalar yüzünden küçük bir mafya çevresine yakındık. Nasıl oturur kalkarlar, nasıl konuşurlar az çok bilirim; ama genellenemez tabii, her mafya çevresi böyle diyemem. Benim bellek destekli kurgusal mafyam böyleydi. Ama Fahrettin (Uğur Polat) karakteri gerçek birinden esinlenerek yazılmıştır. Üstelik tam bir İstanbulluydu, aynı Uğur Polat gibi İstanbul lehçesi ile konuşurdu. Filmden çıkanların ilk eleştirisi 'çok küfürlü' oluyor. Ama aslında karanlık dünyadaki insanların çok da kibar olmadıkları bilinen bir şey. Bu eleştiriyi nasıl karşılıyorsunuz? Bunu eleştiriden saymıyorum bile. Cem Yılmaz'ın dediği gibi 'filhakika malımız çok saf patron' diye konuşacak halleri yoktu. Üstelik Akın'ın içine itildiği, kuşatıldığı dünyanın çirkinliğini anlatmak için gerekliydi. İnsanlar bu çocukların yitip gidişine sağır kalır ve onları acımadan ötekileştirirler ama iş küfre gelince pek erdemli kesilirler. Nezih bir maske takmış, ikiyüzlüce bir çıtkırıldımlık Çakal'ı küfürbaz bulmak. Bence duyarsızlık daha büyük bir küfür. Duyarsızlık ruha edilen bir küfürdür, ağızla edilen küfürler ise egolara. İslam'a karşı bir dokundurma var mı filmde? Örneğin Akın'ın, takkeli, sakallı babaya ve türbanlı sevgiliye olan hırçın tavır yüzünden soruyorum. Hayır asla. Bunu Akın'ı maneviyatın bile kurtaramayacağını gösteren bir temacık olarak soktum araya. İslam'a bir tavrım yok, ama şekilciliğe, İslam'ı yüzsüzce kullanmaya bir tavrım var, bu kesin. Oyuncu seçiminde yönetmen Erhan Kozan'la birlikte mi çalıştınız? Özellikle Akın karakteri için neredeyse 'İsmail Hacıoğlu için yazılmış' diyebilecek bir uyum söz konusu. Filmi ilk izledikten sonra hikayenin hayal ettiğiniz gibi canlandırıldığını düşündünüz mü? İsmail'i çok erken bulduk. Aradığımız adamdı. Haksız da çıkmadık. Hem rolünü çok iyi anladı, hem de neredeyse çizgi roman netliğine varan, son derece koyu kontürleri olan, stilize bir oyunculuk çıkartarak işin hakkını verdi. Başka birini düşünmek imkansız. Hikayenin aktarılışına gelince, atmosfer ve amaçladığım etki açısından istediğime yakın bir sonuç elde ettik ama dramatik anlamda bazı sallanmalar var. Lakin senaristler bu soruna alışıktır. Kolektif bir işte senaristin kontrolünü aşan gelişmeler olur. Çakal, iyi çocuğun bir caniye dönüşünün ne kadar basit olabileceğini gözler önüne seriyor. Sizce Akın karakterini acımasız biri yapan ne? Akın'ı acımasız yapan yaşadığı duyarsız ortam. Akın ne gördü, ne yaşadıysa onu yansıladı sonuçta. Akın'ın acımasızlığı isyanının bilinçsiz bir dışavurumu. Her yerden kovgundu, okuldan, aile sıcaklığından, aşktan, sosyal anlamda, bir insan olarak saygınlıktan. Ona bırakılan yol buydu, o da oradan gitti. Nereden gidebilirdi ki? Ya illegal ya da yobaz oluyorlar sonuçta. Çok acı. Peki Akın'ın iç konuşmaları çok sofistik; ama kendisi aslında cahil. Bu karşıtlığı nasıl değerlendiriyorsunuz? Güzel bir soru. Daha önce Antalya'daki basın toplantısında da gelmişti. Zaten bu benim için çok önemli bir konu; çünkü ben bu filmde salt dışlanan bir gencin trajedisi temasını işlediğimi düşünmüyorum. Beni asıl ilgilendiren konu, insanın iç bilgeliğinin, her bireye düşen eşit paydasını da göstermek istedim. Hepimiz bence iç-konuşmalarımızda (kendimizle konuşmalarımızda) doğru muhakemeler yaparız; ama bir türlü eylemlerimizde aynı sağduyuyu gösteremeyiz. Akın bile tüm cehaletine ve gençliğine rağmen bu iç bilgeliğe sahipti; ama bu onun doğru (neyse o doğru?) yolu bulmasını sağlayamadı. Bu karşıtlık beni çok ilgilendiriyor. Bence insanın çok önemli bir sorunu bu çelişki. Sizin filmde en etkilendiğiniz şeyler neler oldu? İlk filmini çeken bir yönetmenin böyle maharetli çıkması beni sevindirdi. Hem Erhan benim için sadece bir çalışma arkadaşı değil, bir arkadaş, bir kardeş. Bu açıdan çok mutluyum. Oyuncuların bize inancı çok güzel. Sahiplenip alıp götürdüler filmi. Ama özelinde sevdiğim çok şey arasından ikisini seçeyim. Akın'ın 'Niye onlar onlar da, biz yine kendimiz olarak kalmak zorundayız? Buna karar veren ne?' diye sorması beni etkiliyor. Bir de babasına, 'Sağken üzülseydin annem için öldükten sonra değil' diye isyan etmesi. Film, Çakal 2'nin geleceğinin sinyallerini veriyordu, böyle bir çalışma söz konusu mu? Benim için henüz değil. Çünkü Çakal'ın tekil, benzersiz bir yapı olduğunu düşünüyorum. Ama karşı olduğum söylenemez. Etkili bir öyküye yine oturtabilirsek neden olmasın? Uğur Polat, Selçuk Yöntem, Nilüfer Açıkalın gibi isimlerin rol aldığı Kimsecikler adlı filminiz de İstanbul'un acımasız yüzüne ışık tutuyordu. Bunun dışında bilinen sit com ve dram dizilerde imzanız var. Tarzınızı nasıl yorumlarsınız? Bundan sonra nasıl projeler gelecek? Daha önce çalıştığım diziler benim tarzım hakkında ipucu verecek argümanlara sahip değiller ama bundan sonrası için konuşabiliriz. Provakatif filmler yazmaya devam edeceğim diyebilirim; çünkü bence sanatın kalıpları yıkmak, eski kökensel düşünme biçimlerine saldırmak en önemli misyonu. Tabii bu tartışılır; ama bana göre öyle. Hatta bundan sonra daha provakatif olacağım diyebilirim. Ayrıca biraz ürkünç olacak ama insan uygarlığının havadan sudan temalar ve sorunlarla uğraşacak kadar vakti kaldığını sanmıyorum.