Türkiye'nin en iyi haber sitesi
YÜKSEL AYTUĞ

Sunucunun çocuğu neden stüdyoya girdi?

Geçen hafta ABD'de ilginç bir televizyon olayı yaşandı. NBC News muhabiri Courtney Kube, stüdyoda Türkiye'nin terör örgütlerine karşı başlattığı Barış Pınarı Harekatı'nı anlatırken, kadraja önce minik bir el, sonra da sevimli bir çocuğun yüzü girdi. Canlı yayının sürpriz konuğu, Kube'un 4 yaşındaki minik oğluydu.
Muhabir, önce çocuğunun görüntüye girmesini engellemeye çalıştı ancak başarılı olamayınca seyircilerden özür dileyerek, "Kusura bakmayın, çocuklarım burada. Onları da işe getirmek zorundaydım" dedi.
Kim bilir belki de o minik, "Anne biliyor musun, o teröristler havan topuyla Türkiye'deki minik kardeşlerimi öldürüyorlar.
Ben hayatını kaybeden 9 aylık Muhammet için çok üzüldüm.
Onu da söyle" demek için canlı yayına müdahale etmek istemişti...

Aslında yarışmacılar bloklanıyor

Bu yıl O Ses Türkiye'de yeni bir uygulama başlatıldı.
Koltuklara eklenen yeni butonlar ile jüri üyeleri, istedikleri arkadaşlarını bloklayıp onları devre dışı bırakarak o jüri üyesinin yarışmacıyı ekibine dahil etmesini engelleyebiliyorlar.
Uygulamanın amacı belli.
Jüri üyeleri arasındaki sözde rekabeti ve kayıkçı kavgalarını artırıp uzunca bir süredir patinaj yapan yarışmaya yeni bir hareket ve renk getirmek. Ancak bu bloklama işi, yarışmacıların hakkını yiyormuş gibi geliyor bana.
Düşünün, o yarışmaya gelirken bir jüri üyesini gözünüze kestirmişsiniz. Müzik türünüz, hayat görüşünüz ona daha çok uyuyor, onunla kendinizi geliştireceğinizi, kariyer edineceğinizi düşünüyorsunuz.
Ama bir de bakmışsınız, yanında oturan kişi sizin favori jüri üyenizi bloklamış... Ne hissedersiniz? Şimdi diyeceksiniz ki, "Yarışmacılar kimin umurunda? Orada amatör müzisyenlerin değil, jürilerin yarışı var.
Yarışmacılar olsa olsa onlara fon olur..." Eh, siz de haklısınız!..

'Seksenler' biter mi hiç?
Türkiye'de belki de ilk kez bir televizyon dizisi 'tamamen seyirci baskısı' nedeniyle yeniden ekranlara döndü. Yapımcı Birol Güven ve TRT yönetimi, izleyicilerden gelen yoğun talep üzerine Seksenler dizisini yeniden çekip yayınlama kararı aldılar.
Dizinin ilk bölümünü ekip ile beraber izleme şansım oldu. Gördüm ki; onlar bir dizi ekibi olmanın ötesine geçip, gerçek bir 'aile' olmuşlar. Üstelik 7 yılda öyle bir deneyim kazanmışlar ki, adeta otomatiğe bağlanmışlar. Bu nedenle her gün 50 dakikalık yeni bölüm çekip, ekrana getirmek onlar için pek zor olmayacak.
Ayrıca ekibin İlker Ayrık dışında neredeyse fire vermeden korunması da bu güçlü 'gönül bağının' bir ifadesi.
Ben 'Artık anlatacak ne kaldı ki?' diye kaygılanırken, ilk iki bölümde 80'lere neler sığdırdığımızı hatırlayıp, bir kez daha hayrete düştüm. Bu kez dizinin omurgasını Turgut Özal ile değişen yeni ekonomik ve sosyal düzen oluşturuyordu.
'Serbest ekonominin' aslında nasıl yanlış anlaşıldığı, nasıl dejenere edildiğini sevgili dostum Rasim Öztekin'in canlandırdığı 'Fehmi Baba' karakterinin konuşmaları ele veriyordu.
Seksenler... Aslında torunlarımıza aktaracağımız öyle çok şey sunmuş ki, değil 7 yıl, 100 yıl geçse anlatmakla bitmez.

Şeref kürsüsü
Ülkemize büyükler kategorisinde ilk dünya şampiyonluğunu getiren jimnastik sporcumuz İbrahim Çolak ve dünya şampiyonu olan kadın boksörümüz Busenaz Sürmeneli, milli hislerimizin şaha kalktığı şu günlerde Mehmetçik ile birlikte gurur, moral ve enerji kaynağımız oldular.

Zap'tiye
Afrika'daki muhtaç çocuklara yardım için ilaç gönderirken dikkatli olun. Sakın ola ki üzerinde "Tok karnına" yazmasın!

Ne demiş?
"Hayatında bir kez mayın döşeyen adam her gün aynı mayına basar." (atv'nin dizisi Kimse Bilmez'de Hakan Altıner'in yani 'İlhan'ın sözü)

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA