Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının, ''Kayıp Trilyon'' davasıyla ilgili olarak, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül hakkında vermiş olduğu ''kovuşturma yapılmasına yer olmadığına'' ilişkin kararını kaldırdı.
Alınan bilgiye göre, kararda, Gül hakkında ''özel evrakta sahtecilik'' ve ''2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'na'' aykırılık suçlarından dolayı soruşturma açıldığı, soruşturma sonunda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca ''kovuşturma yapılmasına yer olmadığına'' karar verildiği anımsatıldı.
Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararında, şunlar kaydedildi: ''Ancak; bu kovuşturmaya yer olmadığına karar verilirken Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, yasalar yönünden dokunulmazlığı bulunan ve yasalarda yargılanmaları istisna kabul edilen kişiler ile kıyas yapılarak, şüphelinin Cumhurbaşkanı olması nedeniyle milletvekili ve bakanlara tanınan dokunulmazlığının yasa koyucunun Cumhurbaşkanını da kapsadığı yönünde görüşleri hukuktan yoksun, kanunlara aykırı olduğu açıktır. Kıyasın; kamu hukuku alanında yapılamayacağı, kaldı ki daha önce Cumhurbaşkanlığı makamında bulunan kişilerin önceden suç işlemiş bulunmalarının doğal olarak yasa koyucular tarafından düşünülemediğinden Anayasa'da bu konuda boşluğun bulunduğu, bunun yerine Anayasa'nın ilgili hükümlerinde değişiklik yapılarak Cumhurbaşkanlığı makamında bulunan kişilerin Cumhurbaşkanlığı döneminden önceki suçlarına yönelik düzenlemelerin yapılması gerektiği ve Anayasa'daki bu boşluğun kıyas yolu ile değil, hukuki düzenleme ile ortadan kaldırılması hukuki açıdan çok daha uygun olacağından; şüpheli Abdullah Gül hakkında iddia olunan eylemlerin kanıt ve unsurlarının mahkemesince tartışılması için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının hukuka uygun olmayan takipsizlik kararının kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.''
''KANUN YARARINA'' BOZMA İSTEMİ
İtiraz üzerine verilen kararlar kesin nitelik taşıdığı için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı veya Abdullah Gül'ün avukatları, Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesinin kararının kanun yararına bozulması istemiyle Yargıtay'a götürülmesi için Adalet Bakanlığına başvurabilecek.
Adalet Bakanlığı, istemi yerinde görürse söz konusu kararın ''kanun yararına'' bozulması istemiyle Yargıtay'a başvuracak. Süreçle ilgili son sözü Yargıtay söyleyecek.
TAKİPSİZLİK KARARI
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, ''Kayıp Trilyon'' davasıyla ilgili olarak, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül hakkında, ''mevcut anayasal sistem gereğince, iddia olunan eylemlerin kanıt ve unsurları tartışılmaksızın, yasal imkansızlık nedeniyle soruşturma yapılmasına gerek olmadığına'' karar vermişti.
Kararda, ''Cumhurbaşkanının, seçilmeden önce işlemiş olduğu kişisel suçlarından dolayı Anayasada bir hüküm yer almadığı gibi TBMM İç Tüzüğünde de bir düzenlemenin mevcut olmadığı, demokratik rejimlerde Devlet Başkanının dokunulmazlığının kabul gören bir imtiyaz şeklinde oluştuğu'' kaydedilmişti.
1982 Anayasasının 105. maddesine göre Cumhurbaşkanının sorumsuzluğunun ''esas'', sorumluluğunun ise ''istisna'' olarak getirildiği belirtilen kararda, 1961 Anayasasının 99. maddesi ve 1982 Anayasasının 105/3. maddeleri ile ''Cumhurbaşkanının sadece vatana ihanetten dolayı sorumlu tutulabileceğinin'', 105/1-2. madde fıkralarında ise ''görevi ile ilgili işlemlerden dolayı sorumsuzluğunun düzenlendiği'' ifade edilmişti.
Kararda, ''Bunun haricinde, Cumhurbaşkanının, Cumhurbaşkanlığı makamına seçilmesinden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülürse tutulma, sorguya çekilme, tutuklama ve yargılama yollarına maruz kalıp kalmayacağının madde metninde bulunmadığı'' belirtilmişti.
Kararda, şunlar kaydedilmişti: ''Anayasanın 148/3. maddesinde belirlenen Anayasa Mahkemesinin 'görev ve yetkileri' başlıklı bölümünde, Anayasa Mahkemesinin; Cumhurbaşkanını, Yüce Divan sıfatıyla yargılaması hususu belirtilmiş ise de görev yönünden düzenlenen bu maddenin 105. maddede belirlenen görev sorumsuzluğu göz önüne alındığında sadece 105/3. maddesinde geçen vatana ihanet suçlamasına ilişkin yargılamayı kapsadığı anlaşılmakta olup, kişisel suçlardan yargılamayı içermediği, bu bağlamda Anayasal sistem içerisinde Cumhurbaşkanının 'vatana ihanet' haricinde kalan bir suçtan dolayı yargılama mercinin de düzenlenmemiş olduğu belirlenmiştir.
Bu açıklamalar ışığında; Cumhurbaşkanı seçilen milletvekilinin varsa partisiyle ilişkisinin kesilmesi ve milletvekilliğinin sona ermesi, görevinin özelliğinin doğal gereği olup, milletvekilliğinin sona ermesinin, dokunulmazlık dışında kalacağı anlamına gelmediği, açıkça bu sözcüğün Anayasada yer almamasının, Anayasanın 104. maddesinde sayılan yetkileri kullanan, milletvekillerinden çok daha önemli konumda olan Cumhurbaşkanının dokunulmazlığının bulunmamasının düşünülemeyeceği ve bu hususun olsa olsa etik nezaket gereği ile bu makamın, ülkede sıkıntılar baş gösterdiğinde, oluşan problemleri; ciddi, herkesin inanacağı ve kabul edebileceği şeklinde çözebilecek son makam olacağı düşüncesiyle muhafaza ve koruma düşünceleri altında yapılan, Anayasa koyucunun tasarrufu olarak vücut bulduğu, 1982 Anayasasının, 1924 Anayasası düzenlemesinden ayrılarak 105. madde ile yaptığı Cumhurbaşkanının sorumluluğu ve sorumsuzluğu tanımlamasının mutlak olup, başka kanunlar veya diğer dokunulmazlıklar açısından kıyas yoluna açık bulunmadığı, Cumhurbaşkanı seçilinmesinden önce veya sonra görevle ilgili olmayan kişisel suçlardan dolayı Cumhurbaşkanının sorumluluğu ve yargılanması ile yargılama yer, usul ve şekil şartlarıyla zaman aşımının nasıl ve ne şekilde uygulanacağı hususunda hiçbir Anayasal düzenlemenin mevcut olmadığı, Anayasanın 105. maddesinin 1. fıkra hükmünden Cumhurbaşkanının vatana ihanet dışında kalan diğer görev suçlarından sorumlu olmadığının açıkça anlaşıldığı halde, kişisel suçlardan dolayı sorumlu olup olmadığı, eğer sorumlu ise yargılamanın nasıl ve ne zaman yapılacağı hususunda açık bir belirsizlik olduğu, tersine yorum tekniği ile vatana ihanet suçu haricinde yargılaması mümkün bulunmayan Cumhurbaşkanının, kişisel suçlarla ilgili doktrinde tartışılan cezai sorumluluğun ise yorumsal kıstaslarla doldurulmasının ve muğlak yargılama teknikleri ve makamları ihdas edilmesinin mümkün bulunmadığı tespit edilmiştir.''
Kararda, ''Mevcut Anayasal sistem gereğince, Türkiye Cumhuriyeti 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül hakkında iddia olunan eylemlerin kanıt ve unsurları tartışılmaksızın, yasal imkansızlık nedeniyle soruşturma yapılmasına gerek olmadığına CMK'nın 172. maddesi gereğince karar verildi'' denilmişti.
Söz konusu karara, şikayetçi Cahit Nalbantoğlu Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesinde itirazda bulunmuştu.
HUKUKÇULAR NE DEDİ?
Anayasa ve Ceza hukukçuları Cumhurbaşkanı Gül hakkında verilen 'önceki suçlarından yargılansın' kararını NTV'ye değerlendirdiler.
AK Parti Milletvekili ve TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu NTV canlı yayınında kararı şu şekilde değerlendirdi: "Biliyorsunuz bu görüş, Cumhurbaşkanı Gül'ün Çankaya'ya çıkmasından hemen sonra seslendirilmeye başlanmıştı, yeni bir tartışma değil. 'Kayıp trilyon' davası yanlış açılmıştı zaten. Davada dönemin Refah Partisi Genel Başkan Yardımcıları Gül ve Aksu'nun da yargılanması isteniyordu, hatta bazı il başkanları yargılanıp ceza da aldı. Fakat mahkeme kararında diyor ki net olarak, 'Bu dönemde mali işlere Gül ve Aksu bakmadığından, mali işlere bakan ismin yargılanması gerekiyor' ifadesi var. Dolayısıyla bu dava fiilen bitmiş durumda, bugüne kadar dokunulmazlık olduğu için hukuken sürse de. Altını çizmek istediğim tablo budur. Bugünkü duruma gelirsek, bu dava yüzde 100 beraatle bitecek bir dava, çünkü çok net olarak kararda bunlar belirtiliyor.
KUZU: KARAR YANLIŞ
Sincan Ağır Ceza Mahkemesi'nin verdiği karar yanlış. Cumhurbaşkanı 'vatana ihanet' suçundan yargılanabilir. Anayasa'da bu konuyla ilgili açık bir ifade bulunmamasını 'Cumhurbaşkanı da yargılanabilir' diye yorumlamak hukuk mantığıyla bağdaşmaz. Alt kademedeki bir devlet memuruyla ilgili bir dava açmak için bir heyet kurulacak, o derse ki yargılanamaz, sen de yargılamayacaksın. Ama Cumhurbaşkanı'nı polis elinden tutup 'Hadi gel ifade ver' diye götürecek. Bu çok ters değilmi? Bu söylediğimi dokunulmaz insanlar anlamında algılamayın, o anlamda söylemiyorum. Ama eğer sistem böyleyse memurlar ve milletvekillerinde, bu Cumhurbaşkanı'na da uygulanmalı. Elbetteki zaman aşımı işlemez. Yalnız bu dosya Meclis'e gelsin, TBMM dokunulmazlığı kaldırsın gibi değil. Dokunulmazlık otomotikman tanınmıştır. Görevi bittikten sonra tabi ki yargılanacaktır, bundan kaçış yok."
TÜRK: CUMHURDBAŞKANI GÖREVİ BOYUNCA YARGILANMAMALI
Eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk de kararı NTV'ye şöyle yorumladı: Cumhurbaşkanı Anayasa'ya göre göreviyle ilgili olarak vatana ihanetten yargılanabilir. Cumhurbaşkanlığı görevinden önce üzerine atılan suçlar konusunda ise anayasada bir boşluk var. Bu konu 1961 ve 1982 anayasasında düzenlenmemştir. Sadece vatana ihanetle yargılanabilir. Oysa bu sözkonusu karar göreviyle ilgili bir suç değil. Daha önceki dönemle ilgili bir suç. Benzeri durum Fransa'da ortaya çıktı. Cumhurbaşkanı Chirac'ın Paris Belediye Başkanlığı döneminde yolsuzluklara karıştığı öne sürülmüştü. Sonuçta Cumhurbaşkanlığı süresince yargılanamayacağı ama zaman aşımının da işlemeyeceği kararı verildi. Cumhurbaşkanlığı bitince sorgusu yapıldı. Özetleyecek olursak Cumhurbaşkanın bu görevi süresince yargılanmasının söz konusu olamayacağı, ancak zaman aşımı süresinin de işlemeyeceği, gGörevi sona erdiğinde -yeniden milletvekili seçilmezse- yargılanabileceği görüşündeyim.
" MİLLETVEKİLİ İÇİN OLAN DOKUNULMAZLIK CUMHURBAŞKANI İÇİN DE VARDIR
Galatasaray Üniversitesi'nden Doç.Dr. Ümit Kocasakal da NTV canlı yayınında Cumhurbaşkanı Gül ile ilgili mahkeme kararını şu sözlerle değerlendirdi: "Sayın Türk'ün sözlerine katılıyorum. Anayasa'nın 105. maddesinin yorumudur. Cumhurbaşkanı bir tek vatana ihanetten yargılanır. Onun dışında bir şey söylemiyor anayasa. Ama kişisel suçlarından nasıl yargılanacağı konusunda bir hüküm yok. Bu konuda iki görüş var. Birincisi "Anayasada hüküm olmadığına göre; göreviyle ilgili olmayan fillerde ceza kanunları herkese eşit uygulanır. Dolayısıyla cumhurbaşkanı da suçundan sorumludur. Herhani bir vatandaş gibi yargılanır." Diğer görüş ise Anayasa'nın suskunluğunu Cumhurbaşkanlığı makamına duyulan saygıda görüyor. Buna göre; "Anayasanın milletvekili için öngördüğü dokunulmazlık zırhının Cumhurbaşkanı için bulunmaması öngörülemez. Ama bu Anayasada Cumhurbaşkanı'na saygıdan belirtilmez. Kişisel suçlarından yargılanması ise milletvekili için süreçte olduğu gibi yürütülür." diyor. Ben ikinci grup gibi düşünüyorum. Ben Cumhurbaşkanı'nın sıradan bir vatandaş gibi alınıp, sorgulanıp, yargılanabileceğini düşünmüyorum. Milletvekilleri için neyse cumhurbaşkanı için de geçerli olması gerektiğini düşünüyorum. Aksi halde tuhaf bir durum çıkıyor.