SALİH TUNA'NIN YAZISINDAN BAŞLIKLAR
Sorgulayan araştıran bir gazeteciydi;
24 Ocak 1993'te arabası havaya uçurularak katledildi.
Tarihe dikkat isterim. Aynı yılın 2 Temmuz'unda Sivas Madımak'ta Aleviler korkunç bir şekilde katliama uğratıldı.
Fazla değil, 2 gün sonra, 5 Temmuz 1993'te, Başbağlar köyünde mukim tüm Sünniler öldürüldü...
Sosyolojik fay hatlarının kırılmasında Uğur Mumcu'nun katledilişi bir milattı.
Fail de şappadak belirlenmişti: İran.
(Fail öyle hızla belirlenmişti ki nerdeyse önce faili açıklayıp sonra Mumcu'yu katledeceklerdi.)
Dört bir yanı "Mollalar İran'a" sloganları doldurmuştu.
Halbuki Uğur Mumcu öldürülmeden evvel İsrail'in Kuzey Irak'ta Barzani'ye yaptığı yardımları dermeyan etmiş, bu yüzden de İsrail Büyükelçisi tarafından tehdit edilmişti.
Toplumun tüm irtibat telleri berhava edile edile 28 Şubat süreci ülkemize musallat edildi.
Toplum tam ortasından ikiye ayrıldı.
"İrticaya" karşı mahut süreci destekleyenlerle, başörtüsü zulmüne karşı çıkanlar arasında.
Halbuki...
Cengiz Çandar bir defasına ağzından kaçırmıştı: "Washington'da Dışişleri Bakanı Albright'ın çağrısıyla bakanlığın yedinci katında, Bernard Lewis, Paul Wolfowitz, Richard Perle'nin de hazır bulunduğu toplantıda çıkan sonuç, 'doğrudan askerî bir darbe olmadan bu hükümet gitmeli' olmuştu..."
İki kesim de 28 Şubat'ı hakkıyla göremedi.
Zira öfke ve nefretle öyle malul hale getirildiler ki adeta gözleri kör oldu.
Bir kesim, İstiklal Marşımıza karşı çıkan o generali bile sırf "irtica"ya karşı olduğunu söylediği için alkışladı.
Başörtüsü zulmüne maruz kalan, yaz aylarında çocuklarının Kur'an öğrenmesi bile yasaklanan diğer kesim ise Fetullah Gülen'in 28 Şubat'ı desteklediğini bile fark edemedi. (Oysa Aydın Doğan'ın organlarında matine- suare "hoşgörü abidesi" olarak arzı endam etmiş, Erbakan'a da "beceremediniz gidin" demişti.)
YAZININ TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ