Hafta içinde Ankara'ya bir iş seyahati yaptım. İşim erken bitince havalimanına gitmeden önce bir saatlik zaman bana kaldı. Bu zamanı CIP salonunda geçirmek yerine Arjantin Caddesi'nde bir kahve molası vererek değerlendirmeyi tercih ettim. Sade Türk kahvem suyu, çiçeği, çikolatası, lokumu ile adeta bir tabloyu andıran sunumu ile geldi. Kahvemi yudumlarken fark ettim ki ben aslında sadece kahve içmiyorum, ekonomiyi kurtarıyorum. Benim bir kafede içtiğim bir fincan kahveden kaç kişinin ekmek yediğini düşünsenize. O kafenin garsonundan bulaşıkçısına tüm çalışanları, mekan sahibi, kahve üreticisi, kahve üreticisinin çalışanları, çikolata üreticisi, çikolata üreticisinin çalışanları ve bunların aileleri ilk aklıma gelenler. Bu üreticilerin bayilerini, lojistiğini vs. saymıyorum bile. Çünkü ekonomi denen şey bir döngüdür. Ve bu döngü içinde hane halkı, işletmeler ve devlet mal, hizmet, üretim kaynakları ve para değişimi yoluyla birbirlerini etkiler. Devletler de aldıkları ekonomik kararlarda zaten hep bu döngünün devamlılığını gözetirler. Ondandır kimi zaman kredi kartına taksit sayısı kısıtlanır, kimi zaman arttırılır örneğin. Yaşadığımız bu acı olayların ekonomi cephesinde bize yapmak istedikleri ülkemizdeki bu döngüyü kırmak. İnsanlar evine kapansın, dışarı çıkmasın. Dışarı çıkmayınca taksi kullanmayacak, toplu taşıma ya da kendi aracını kullanmayacak, alışveriş yapmayacak, piyasada para akışı olmayacak, kimse kazanamayacak. Eğer paranız varsa harcamaktan çekinmeyin. Harcayın ki ekonomik döngü devam etsin, herkes kazansın. Har vurup harman savurmak, israf etmek, ihtiyacınız olmadığı halde bir şeyler satın almak değil söylediğim. Ama ara sıra yemeği dışarıda yiyin. Çünkü yiyeceğiniz bir kebap dürümünden maydanoz üreticisi Mehmet amca da kazanacak. Onun için gelin bu hafta sonu bir fincan kahve ısmarlayın kendinize.