Almanya'nın kabul edilemez çirkin tavrının ardından Hollanda'nın da yaptıklarını en kibar şekilde "skandal" olarak adlandırıyorum.
Sonuçta sergilenen tavır hükümet temsilcilerimizin şahsına değil, hepimize yapılmıştır. İşte tam da bu yüzden bir şeyin altını çizmeden geçemeyeceğim. Avrupa'nın bu tavrı hepimize yöneliktir. O nedenle hayırcılar da evetçiler de bu durumu propaganda malzemesi yapmamalıdır.
Almanya'nınki gibi Hollanda'nın tavrını da kabul etmek mümkün değil. Mümkün olmayan bir diğer şey ise yükselen siyasi tansiyonun hiç kimseye fayda sağlamayacağıdır.
Ne Hollanda'da yaşayan Türk vatandaşları, ne tatil için Türkiye'yi tercih eden Hollandalılar, ne Hollanda'ya mal satan ihracatçımız, ne de Türkiye'ye yatırım yapan Hollandalı yatırımcının bu yüksek tansiyondan memnun olması mümkündür.
İki ülke arasında yüzyıllardır süren siyasi ve ekonomik ilişkilerin bir anda koparılıp atılması her iki tarafa da zarar vereceği gibi, Türkiye gibi güçlü bir ülkenin hükümet yetkililerine ve vatandaşlarına gösterilen tavır da kabulü mümkün olmayan bir durumdur.
Ekonomik ve siyasi kayıplar yaşamamak için her şeyden önemlisi de neredeyse son iki yıldır ülke olarak yaşadığımız süreci göz önünde bulundurduğumuzda en çok ihtiyacımız olan şeyin "huzur" olduğunu unutmayalım.
Huzurun tesisi için yapılması gereken ise; bize demokrasi ve insan hakları dersi vermeye çalışanlara cevabımızı demokrasi ile, yapıcı diplomatik dil ile vermektir. İnsan sevgisi ile vermeliyiz. Sağduyuyu bırakmadan, toplumsal huzurumuzu düşünerek davranmalıyız.
Zaten bu yaptıkları tarihlerine kara leke olarak işlenen Hollanda halkı da ırkçılığa prim vermedi, ırkçı adayı seçmedi.