Son günlerde ekonomi cephesinde en çok tartışılan konu bankacılık sektörü.
Cumhurbaşkanı Erdoğan "Piyasalara asıl finans desteği sağlaması gereken kurumlar bankalar ama bankalar rahat durmuyor" dedi.
Rahat durmamaktan kasıt faizlerin yüksekliği…
Erdoğan,
Türkiye yüzde
2,9 büyürken
yüzde 40
kâr elde eden
bankaların
kredi şartlarını
ve faiz oranlarını
makul seviyelerde
tutarak
ülkemizin
gelişmesine,
kalkınmasına
katkı sağlamaları
gerektiğini söyledi.
Bankalar Birliği Başkanı Hüseyin Aydın
"Elde avuçta ne varsa verdik" diyor. Zira bankalar elinde 1,6 trilyon liralık mevduat varken 1,9 trilyon TL kredi vermiş durumda.
Öte yandan bankalar kâr elde etti ama bu hazine garantili kredilerden kaynaklanıyor diyenler var. Bankaların kaynak maliyeti yüksek olduğu için faizler yüksek diyenler var.
Bu tartışmalar sürerken Türkiye Bankalar Birliği (TBB), Avrupa Birliği ülkeleriyle Türkiye'nin ekonomik ve bankacılık göstergelerini karşılaştırarak hazırladığı 'Temel Ekonomi ve Bankacılık Göstergeleri: Türkiye-AB Ülkeleri Araştırması'nı kamuoyuyla paylaştı.
Rapora göre Türkiye bankacılık sektörü, 736 milyar euroluk aktif büyüklüğüyle AB ülkeleri arasında 13'üncü sırada yer alıyor.
Türkiye'nin yüzde 67 olan kredi/GSYH oranıyla ABGOÜ (Gelişmekte olan ülkeler) ortalamasına hemen hemen eşit, ABGÜ (gelişmiş ülkeler) ortalaması olan yüzde 167'nin oldukça altında olduğu kaydedildi.
Türkiye'nin, GSYH'ye oran olarak, düşük bütçe açığı ve düşük kamu borç stokuyla kamu maliyesinde güçlü bir konumda olduğu, buna karşılık, enflasyonun düşürülmesi ve cari işlemler açığının makul bir düzeyde tutulması çabalarının sürdürülmesinin önemini koruduğu ifade ediliyor.
Bankaların bu kadar tartışılmasının asıl nedeni ise büyüme modelimiz. Yani büyümek istiyoruz ama büyümeyi finanse edecek kaynağımız yeterli değil. Çünkü tasarrufumuz yeterli değil. O yüzden de kredi kullanıyoruz yani borçlanıyoruz.
Dolayısıyla iş yine dönüyor dolaşıyor üretim, teknoloji ve katma değer odaklı bir modele kilitleniyor.