İstanbul'da opera adeta can çekişiyor! AKM'sizlikten dolayı iki sahnesini kaybetmiş olan İstanbul Devlet Opera ve Balesi (İDOB) programı haftada en az 5 performans daha eksik hazırlıyor. İDOB, 2009-2010 sezonunda 3 yeni operanın prömiyerini yaptı yapmasına ama sevilen pek çok eser artık seyirci ile buluşamıyor. Çünkü operanın İstanbul'daki "tek" salonu Süreyya her ne kadar tarihi ve önemli bir salon olsa da, Aida, Carmen ve Othello gibi eserlerin ne kadrosunu, ne de dekorunu ağırlayabilecek genişlikte.
Devlet Opera ve Balesi Başrejisörü Yekta Kara'nın, Ankara Devlet Opera ve Balesi için hazırladığı geniş kadrolu Macbeth de bu eserlerden biri. Verdi'nin, Shakespeare'in aynı adlı tiyatro oyununu temel alarak bestelediği bu ölümsüz eser, 1948'de operaya hizmet vermeye başlayan Ankara Opera Sahnesi'nde bu akşam prömiyer yapacak. Sahnede yaklaşık 150 kişinin bulunduğu Macbeth'in, Avrupa 2010 Kültür Başkenti İstanbul sahnelenebilmesi ise mevcut durum itibarıyla imkansız.
"İnsan kötü doğmaz"
Ankara'da en son 48 yıl, İstanbul'da ise 4 yıl önce sahnelenen, iki dehanın işbirliğinin ilk örneği Macbeth, 11. Yüzyıl İskoçya'sında geçen, taht sevdası, güç düşkünlüğü ve ihanet üzerine kurulu bir hikaye. Shakespeare, bu eseri o dönem tahta çıkan Kral I. James için yazar. Kendini tanrının dünyadaki elçi olarak gören I. James'in, şeytanın elçileri olduğuna inandığı cadılar da hikayenin önemli bir parçasıdır. Kara, rejisinde aslında bu kadınların sadece "farklı" kadınlar olduğuna vurgu yapıyor ve onları aklarcasına beyaz kostümlerle sahneye çıkarıyor. Kara'nın cadılar için yorumu şöyle: "Shekaspeare'in 3 cadısı varken ben buna 30 kişilik bir cadılar korosu ekledim. Beyaz giydirmekle bir anlamda aklıyorum onları çünkü onlar aslında cadı falan değil. Sadece kocalarıyla, çevreyle ilişkileri farklı, daha özgürlükçü, boğun eğmeyen, doğanın dilinden anlayan, otlardan ilaçlar yapan farklı kadınlar." Klasiklere her zaman modern bir bakışla minimalist bir çizgi katan Kara, karanlık ve durağan bir eser olarak bilinen Macbeth'i, "çok aydınlık ve alışılmışın dışında bir yorum"la sahnelediğini de sözlerine ekliyor. Kara: "Çok sade bir Macbeth hazırladım. Şaşalı dekorlar, gösterişli kostümler bence artık demode. Öyle yapıldığında sanki eser, reji, oyuncuk o süslü püslü unsurların arkasına saklanmış gibi geliyor." diyor.
Kara gerçek olaylara dayanan bu kanlı öyküde vurgulamak istediği noktayı ise şöyle anlatıyor: "Kimse yüzde yüz iyi ya da yüzde yüz kötü olamaz. Herkesin içinde bir takım kötü duygular var. Ama biz eğitimle kültürle içimizdeki bu olumsuz duyguları daha yeşermeden bastırmayı öğreniyoruz. İnsan kötü doğmaz. Ben buna inanıyorum."
Bir Mungan eseri opera olabilir!
Devlet Opera ve Balesi Başrejisörü Yekta Kara, şu sıralar yurt içi ve yurt dışında yürüttüğü pek çok proje ile beraber, 2 Temmuz'da başlayan 1. Uluslararası İstanbul Opera Festivali'nin de hazırlıkları içinde. Kara festival sayesinde daha çok insanı operaya çekeceklerine inancının tam olduğunu söylüyor: "Türkiye'de opera sanatçısının her zaman bir sorumluluğu var, insanları operaya çekmek, Türkiye'de operayı tanıtmak, sevdirmek, yaygınlaştırmak gibi. Opera ilgi azsa ben asla seyirciyi suçlamam. Çünkü seyirci bizden önce koşuyor. Biz de onlara yetişmek zorundayız dolayısıyla. Kapılarımızı kapayıp, fildişi kulelerimize çekilip, ben yüce opera sanatı icra ediyorum seyirci de bizi anlamıyor, diyemeyiz. Böyle bir lüksümüz olamaz Türkiye'de. Opera sanatı gücünü halktan alır. Seyircisi olmayan hiçbir sanat dalı yaşayamaz. Opera herkes içindir, köşedeki simitçi, mahalledeki manav operaya gitmiyorsa bunu biz sağlayabiliriz. Çünkü operada anlatılanlar hepimizi ilgilendiriyor. Bizim insanları operaya çekmemiz lazım. Demek ki yeterince sanatımızı anlatamamışız, yeterince çağdaş işler yapamamışız.Biz festivalde operayı seyircinin ayağına götürüyoruz, bunun için açık hava meydanlarını kullanıyoruz. Açıkhava Tiyatrosunu, Rumeli Hisarı'nı, Topkapı Sarayı'nı, Yıldız Sarayı'nı."
Festivale Bremen Tiyatrosu'nun Duvara Karşı operasıyla geldiğini de hatırlatan Kara: "Bestecilere destek verilmeli. Duvara Karşı gibi yeni bir film, hemen operaya uyarlanıyor mesela. Bizim böyle yeni bir örneğimiz yok. Bestecilerimiz tiyatro yazarları ile daha iç içe olmalı diye düşünüyorum.ve Hiç kimse oturduğu yerde ben şu önümdeki iki yılı opera eseri besteleyerek geçireyim demez, önce bir garanti vermek lazım. Hem maddi bir katkı sağlanacak hem de oynama garantisi verilecek. Genç sanatçılar daha çok desteklenmeli ve fırsat tanınmalı. Bu kadar genç nüfuslu bir ülke 20 – 40 yani dilimindeki tüm sanatçılara mutlaka. Hep söylerim mesela, Murahtan Mungan'ın oyunları inanılmaz birer opera olabilir. Benim çok sevdiğim bir yazar ama bunun ötesinde çok nesnel bakıyorum opera için o kadar elverişli ki eserleri."