Hain 15 Temmuz kalkışmasının üzerinden bir yıl geçti. O geceden kalan travmatik etki, azalarak devam ediyor. 'Yeniden benzer bir durum olur mu?' kaygısı yer yer devam ediyor. Böyle kritik durumlarda liderlerin reaksiyonları durumu ya daha da zorlaştırır ya da süreç ile baş edebilmeyi kolaylaştırır. O geceye dönecek olursak... Halk ekranda ve sosyal medyada kalkışma haberlerini gördüğünde ne oldu, ne hissetti? Gerçek darbe algısı; yaş aralığına bağlı olarak belli bir nesle ait aslında. O neslin zihninde darbe imajı şöyle: Ordu, gece sabaha karşı yönetime el koyar. Cumhurbaşkanı, başbakan ve tüm meclis rehin alınır ve sokağa çıkma yasağı gelir. Ancak zihindeki gerçek ile 15 Temmuz akşamı yaşananlar birbirini tutmuyor. Kıyaslayacakları geçmiş olmadığından, yeni nesil için böyle bir kavram karışıklığı olmadı.
'GÜVENDEYİM' MESAJI VERDİ
15 Temmuz gecesi millette oluşan ilk dört kaygı şöyleydi:
1. Hayatta kalacak mıyım? Sevdiklerime ne olacak?
2. Türkiye'yi yönetenler şu anda nerede? Neler oluyor?
3. Yeme, içme ve barınma ihtiyacıma ne olacak?
4. Darbe vatanı ne hale getirir? Bu tip kaygıların azalması; ya olayların bitmesi ya da otorite sayılan birinin gücünü ortaya koyup güven telkini vermesiyle olur. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, o gece Facetime üzerinden yaptığı konuşmasında üzerindeki kıyafetinin her zamanki ile aynı olması; halka 'Hayattayım, güvendeyim, ülkenin başındayım' mesajını verdi. Genelde sert, emin ve direkt konuşması ile bilinen Erdoğan; halka sakin, inişli-çıkışlı olmayan bir ses tonu ile seslendi. Saldırgan bir üslup kullunsaydı, farklı sonuçlar doğurabilirdi. Bu tarz ile halkta 'Yanlış tepkiler vermeyin' mesajı oluşturdu. Halkı darbeye karşı cesaretlendirdi. Sayın Erdoğan "Dimdik ayaktayız. Bu darbe değil, kalkışma" diyerek darbe algısını, 'TSK'nın içinde azınlık' diyerek geneline olan önyargıyı kırdı. Çünkü azınlık, her zaman bertaraf edilebilir. Görüntülü telefon konuşması ile halkta oluşan algı şöyleydi: 'Cumhurbaşkanı başımızda, sadece içeride hainler var ve onlara karşı birlik olmalıyız.' Bu azınlığa dikkat çekilmeseydi, halk her gördüğü asker ve polise saldırabilirdi. Cumhurbaşkanı; konuşması sırasında bulunduğu yer, geldiği yer ve gideceği yere kadar konum bildirdi. Bu, odak yönetimidir; haberdar olmayı ve lideri takip edip beklemeyi sağlar. Konum bildirmesi kendi güvenliği için tehditken cesaret aşıladı. O andan sonra sosyal medyada kendi videolarıyla yer bildiren binlerce insan vardı. Erdoğan; cümlelerinde sürekli; millet, demokrasi, birlik, vatan, Türkiye gibi önem arz eden mitler kullandı. Önceliğin vatan olduğunu öne çıkardı. O anlarda TSK içindeki komutanlara güven azaldığı için "Ben başkomutanım" diyerek halkın endişe etmemesini, kararların kendisinde olduğu, ülkeye zarar verecek kararların alınmayacağı mesajını verdi. Telefon konuşmasının genelindeki dik duruşu, birlik çağrısı, şehit olma arzusu, siyasetin üstünde konuşması, cinsiyetsiz daveti, tüm dil, din ve ideolojilerden bağımsız talebi; tek vatan, tek bayrak algısı oluşturdu. Ufacık bir mimik ya da söylem hatası, her şeyi yerle bir edebilirdi. Bu konuşması olmasaydı; herkes evine kapanacak, sokaklar boşalacak; kalkışma ile başlayan süreç darbeye dönüşebilirdi. Neden herkesi sokaklara çağırdı? Çünkü emindi bu kalkışmanın halka değil, kendisi ve iktidara karşı olduğundan. Bir itibar kaybı oluşturulup dış güçlerin ellerine bırakılacak bir ülke olarak hedef alınmıştı Türkiye. Emniyet ve TSK'ya genelinde güvendiğini söylemese, 'İçlerinde azınlık bir hain var' demeseydi sizce neler olurdu? Tehlikenin önüne geçilemez ve şu an bile bu problemler devam edebilirdi.
ERDOĞAN HEM SERT, HEM ŞEFKATLİ BİR EBEVEYN GİBİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan mitinglerinde sahneden konuşuyor,
kürsü kullanmıyor. Ay şeklinde yürüyüşle
en sol, orta ve en sağa gidip
geliyor. Dik duruyor ve her bölümde
genel ile göz kontağı kuruyor. Coşku
verecekse en sola gidiyor; örnekler,
benzetmeler kullanacaksa ortaya
geliyor. Mesaj verecekse en sağa gidiyor,
sesini yavaşlatıp ağırlaştırıyor.
Kürsü ya da masa başında
konuşacaksa; elleri ve kolları masada
oluyor ve gözlerini 180 derece
kullanıyor. Tek bir noktaya bakıp
konuşmak dikkat dağıtır ve dinleyeni
sıkar. Tüm ülke geneline konuşacaksa
benzetme, hikaye, hadis, şair ve
alimlerden alıntılar yapıyor.
Boy uzunluğu ve dik durması,
avantaj. Biri soru sorduğunda direkt
soranın gözlerine ama cevap verirken
herkese bakıyor.
Odak yönetiminde başarılı. Konu
elma ise direkt elmadan başlamıyor.
Girişi, toprak ve sudan yapıyor.
Elmayı düşünmeyi kitleye bırakıyor
ve kendi ekleyerek pekiştiriyor.
Yüz mimikleri çok değişken
değil, bu da muhatabı zorlayan bir
durum. Tüm duyguları kısa süreli
kullanıyor. Kahkaha yerine tebessüm,
yoğun ağlamak yerine tek bir
gözyaşı akıtıyor.
İşaret parmağını sık kullanıyor.
Özellikle birini hedef gösteriyorsa,
parmakla hedef gösterme en sık
kullandığı tarz. Kalp bölgesini, sağ el
avucu ile kapatıp birleştirici bir beden
dili kullanıyor.
Türk halkının iki ebeveyn modu
vardır. Birincisi disiplinli, kuralcı ve
yer yer sert ebeveyn, diğeri affedici,
şefkatli kucaklayan ebeveyn. İki modu
da duruma göre kullandığı için,
liderlik becerisi çok gelişmiş.
Siyasetin bir şekilde içinde olan
danışanlarım; beden dili eğitimleri
almaya geldiklerinde Cumhurbaşkanı'mızın
bunu nasıl başardığını öğrenmeyi
ve o şekilde olabilmeyi arzu
ediyorlar.