- Şu an işinize odaklandığınız için mi çocuk sahibi olmuyorsunuz?
- Yoo. İş hiçbir zaman benim hayatımın merkezinde değil. Hayatımı mesleğimin motivasyonuyla sürdürmüyorum. Başka şeyler önde, ailem, arkadaşlarım, hayatın kendisi, var olmak, kocam, aşk...
- Toplum kadını anne olmak adına baskı altına alıyor mu? Siz böyle bir baskı hissediyor musunuz?
- Tabii ki. Sadece çocukla ilgili de değil bu. İyi notlar almak, okulu bitirmek, üniversiteyi kazanmak, mutlu bir evlilik yapmak, hayatının sonuna kadar mutlu olmak, o beyaz atlı prensten çocuk sahibi olmak! Kadın ya da erkek toplumun bizden talebi hiçbir zaman bitmiyor. Bize 'normalleştirilmiş' bir hayat var ve bunun parçası olmak için zorlanıyoruz. Bunu hiç istemiyor da olabiliriz. Benim 30 yaşıma kadar evlilikle ilgili hiç hayalim yoktu. Bazı kadınlarda bu istek daha büyüktür, gelinliklerle ilgilidir, düğününü nasıl yapacağını hayal eder... Ben hiçbir zaman öyle biri olmadım, evliliğe karşı biri de olmadım. Ama bu benim hayatımın büyük bir parçası değildi. Sonra Emre ile çok âşık olduk ve evlendik. Ama evlendikten sonra ikinci faza geçiyorsun, bebek! Hemen yapmayabiliriz bence. Biraz akışına bırakmak, hiçbir şey için gerektiğinden fazla uğraşmamak taraftarıyım.
- Toplum baskısı sizi etkiler mi yoksa kulak arkası eder misiniz?
- Kulağımın bir tarafında durur. Bazen ciddiye alıp etkilendiğim de olur. Herkes kadar etkileniyorum.
Çok kötü giyiniyordum
- Çocukluğunuz etrafı güldürme, eğlendirmeyle mi geçti?
- Hiç öyle geçmedi. Aşırı aktif, sosyal çocuklar vardır ya, onlardan değildim. İçine kapanık bir çocuktum, kitap okurdum. Çok uzun yıllarım evde kitap okuyarak geçti. Üniversitede açıldım. Sessiz ve utangaç bir tiptim.