ARA, MEĞER RİSKLİYMİŞ
"Anlat İstanbul'u çektiğimiz sırada Yelda Reynauld ve Güven Kıraç'la arkadaş olmuştuk. 9'u çok seviyorlardı. 'Biz de öyle küçük bütçeli bir film yapalım,' diyorlardı. Ara'yı biraz da onları düşünerek tasarladım. (...) Birkaç kere okuma provaları yaptık. Fakat çekime başlamaya kısa bir süre kala, senaryoyu 'riskli' bulduklarını söylediler. Menajerleri Ayşe Barım da beni arayarak böyle bütçesiz işleri bırakıp daha büyük ses getirecek bir film çekmem gerektiğini söyledi. Özetle 'Yelda ve Güven de oynamasın, ama sen de çekme,' dedi. (...) Risk derken ne demek istediklerini anlamıyordum. Açık saçık sevişme sahnelerinden çekiniyorlardı biraz ama sürekli anlattığım şey şuydu: Bu filmdeki sevişme sahnelerini uyarıcı, seyircinin zaaflarını suistimal eden sahneler olarak çekmeyecektim."
BERLIN IN BERLIN NASIL MAHKEMELİK OLDU?
"Ekip Berlin sahnelerini çekmek için Almanya'dayken, yazar Gökhan Akçura ile karşılaştık. Gökhan filmin gazetelerde çıkan özetini görünce şaşırmış. Bu onun daha önce Sinan Çetin'e verdiği bir senaryonun hikâyesiymiş. "(...) Bütün bunları Sinan Çetin bana, kendi özgün hikâyesi olarak anlatmıştı. Gökhan bizi mahkemeye vereceğini söylüyordu. Ekip Almanya'dan döndüğünde daha da hoş bir olay oldu: Daha 15 gün önce 'Bu senaryoda yaratıcılığının yüzde 10'unu kullandın, bütün senaryoyu bana yazdırdın,' diyen Sinan Çetin, beni karşısına alıp; 'Bu senin senaryon. Gökhan mahkemeye verirse, çıkar savunursun,' dedi. 1984 yılında başlayan arkadaşlığımız, o gün bitti. Kül tablasını döküyormuş gibi hiç konuşmadan kalktım, şirketin arka kapısından çıktım, bir daha da geri dönmedim."
AMERİKALI'DAKİ KAN UYUŞMAZLIĞI
"Yavuz Turgul'la paslaşarak filmin (Amerikalı) hikâyesini oluşturduk. Popüler Amerikan filmlerinden ünlü sahneleri alay ederek kullanan, absürd, skeçlerin birbirini izlediği bir film olacaktı. Ama temelinde kolay algılanan bir hikâyesi olması gerektiğinde hemfikirdi herkes. Anlaştığımız hikâyeye bağlı kalarak senaryoyu yazdım. Ama Şerif Gören yine Şener Şen'e götürdüğü ilk hikâyeye bağlı kaldı. "(...) Filmi neredeyse doğaçlama yöntemiyle çekti. İyi bir yönetmen olmasına rağmen asla bu tür absürd bir komedi anlayışına sahip olmadığı için, tuhaf melez bir film çıktı ortaya." "(...) Amerikalı senaryo açısından çok başarısız bir filmdi ama bir tür mucizeyle, gişede seyircinin sinema salonlarına dönüşünü başlatan filmlerden biri oldu."
HEP FİLM ÇEKMEK İSTİYORUM
"Yönetmenler bu tür anılar toplamı yazımına genellikle emekli olduktan sonra girişirler. Bense bu hayat muhasebesine pek çok yönetmenin hâlâ 'genç yönetmen' olarak adlandırıldığı bir yaşta kalkıştım. Bunun iki nedeni vardı, Birincisi henüz 21 yaşındayken girdiğim sinema dünyasında, birçok yönetmen için bütün bir kariyer demek olan 25 yılı aşan uzun bir süreye ulaştım. İkincisi, hiç emekli olmayacağım: Amacım Atıf Yılmaz gibi oldukça uzun yaşamak ve üretken kalmak, ömrümün son yıllarında bile setlerde bulunmak, film çekmek, hep çalışmak."