Bir cerrah olduğu iddia edilen Karındeşen Jack'in 100 yıl önce beş fahişeyi öldürdüğü kentte, Londra'da Charing Cross Hastanesi'nde işinin ehli cerrahlar, "Beni İngiliz doktorlarına emanet ediniz," diyen Bülent Ersoy'un cinsiyet değiştirme ameliyatını gerçekleştirdi.
Ersoy, pisuvar kullanma hakkından feragat ederek kadın olduğunda, tarih 14 Nisan 1981'di. Operasyon, 'fevkaladenin fevki'nde başarılı idi. Ersoy, ameliyatın ardından ellerini açtı "Allah'ım sana şükürler olsun. Günahlarımı affet," diye dua etti.
Ersoy'un ameliyatı dönemin magazin dünyası için en büyük malzemeydi. Bu konuyla ilgili yüzlerce haber yayınlandı. Bu haberler arasında 'asparagas' kelimesinin hakkını tam anlamıyla verenler vardı. Mesela bir magazin dergisi, bir Sarelle kavanozunun fotoğrafını çekmiş ve "Bülent Ersoy'un kesilen penisi işte bu kavanozun içinde" diye haber yapmıştı.
Yine o yıllarda bir başka magazin mecmuasında tanınmış insanlara Ersoy'un ameliyatıyla ilgili yöneltilmiş soruların cevaplarını içeren bir haber yayınlanmıştı. O haberde İbrahim Tatlıses, "Önemli olan sanatıdır," demişti. Sezen Aksu ise kendisinden beklenmeyecek bir tavırla "Ben eşcinselliği herhangi bir hastalıktan farklı görmüyorum," diye açıklama yapmıştı.
Bülent Ersoy'un şimdilerde 'milattan önce' olarak nitelendirdiği bu zamanların üzerinden yıllar geçti. Ersoy artık o günleri pek hatırlamak istemiyor.
Üç Boyutlu Portre'nin bu haftaki konuğu Bülent Ersoy, Kürt sorunu başta olmak üzere memleketin politik meselelerine dair aykırı çıkışlarıyla gündemde. Gerçi artık ne pahasına olursa olsun barış istemenin aykırılıkla pek ilgisi kalmadı. Bu saatten sonra hâlâ savaş isteyenler marjinal kalıyor.
Bir süre önce Güneydoğu'dan gelen şehit cenazeleri artınca yaptığı "Oğlum olsaydı askere göndermezdim," açıklamasıyla dikkat çeken Ersoy, devlet yetkilileri ile PKK yöneticilerinin buluştuğu Oslo görüşmeleri içinse "Çözüm Oslo'da olur, Rusya'da olur, uzayda olur. Nerede olursa olsun," demişti. Ersoy, Kürt meselesi haricinde de politik açıklamalar yaptı. Mesela hükümetin kürtajla ilgili kararını "Ben doğurabilseydim kürtaj yaptırmazdım," diyerek destekledi. CHP'nin liderliğini halen yürüttüğü dönemde Deniz Baykal için, "12 Eylül'den sonra sahne yasağımın kalkması için kendisiyle görüştüm," dedi. Baykal iddiayı yalanladı, tazminat davası açtı, kazandı.
Ersoy, 1972'de idam edilen devrimci öğrenci lideri Deniz Gezmiş için "Bana gazoz ısmarladı, ben de ona şarkı söyledim," şeklinde bir demeç verdi. Gazoz, Türk sinemasının salon tecavüzcüsü karakteri Nuri Alço'nun, tuzağa düşürdüğü genç kızları gazozlarına attığı ilaçla uyuttuğu düşünüldüğünde Türkiye insanının ortak bilinçdışında cinsel çağrışımlar da yapan bir içecek. (Bu arada Zeki Müren'in Alço'ya 'hasta' olduğunu da yeri gelmişken söyleyelim. En azından Alço öyle söylüyor.) Ama Ersoy, bilinçli olarak mı bu gazoz imgesini seçti bilinmez.
BABASI FUTBOLCU OLMASINI İSTEMİŞTİ
'Büyük Türk portrecisi', 99 Yüz'ün müellifi Cemal Süreya'nın "Müzeyyen Senar'ın mafya ile birleşmesinden doğmuş, gizlice ama özenle büyütülmüş yasadışı çocuğu" dediği Bülent Ersoy, Nobelli romancı Orhan Pamuk'ın 7 Haziran 1952'de Nişantaşı'nda dünyaya gelmesinin üzerinden henüz iki gün geçtikten sonra, yani 9 Haziran 1952'de Üsküdar'daki Zeynep Kâmil Hastanesi'nde banka memuru ve memuresi olan Fikret ve Necla Erkoç'un ilk çocuğu (ve tek olacaktı) olarak doğdu. Baba İstanbullu, anne ise Karadenizli idi. Baba Fikret Erkoç bir zaman Fenerbahçe'de futbol oynadı, lakabı da 'Küçük Fikret'ti.
Fikret Bey, Bülent'in futbolcu olmasını istiyordu. Bu yüzden ona Galatasaraylı futbolcu arkadaşının adını verdi. Ancak Bülent futbola değil, müziğe yetenekliydi. Bu yüzden İstanbul Belediye Konservatuvarı'na gitti.
Sahneye ilk adımını 18 yaşındayken Üsküdar'da Özlem Aile Gazinosu'nda attı. Daha sonra bir ses yarışmasına katıldı ve birinci oldu. 1971'de
Lüzum Kalmadı ve Neye Yarar Gelişin adlı ilk 45'liğini çıkardı. 1974'de Maksim Gazinosu'na Bülent Erkoç olarak çıkmadan önce Müjdat Gezen'in, "Soyadın çok sert. Biraz yumuşat, Ersoy olsun," önerisi üzerine Bülent Ersoy ismini kullanmaya başladı. Bu soyadı verme olayı, mizahtaki başarısı darbukatör Baryam'ı oynamaktan ibaret olan Gezen'in yaratıcılığının (!) şahikalarından biri sayılabilir.
1971'den günümüze pek çok albüm çıkaran Ersoy'un en bilinen albümleri;
Toprak Alsın Muradımı (1976),
Meyhaneci (1979),
Mahşeri Yaşıyorum (1982),
Biz Ayrılamayız (1988),
Öptüm (1989),
Ablan Kurban Olsun Sana (1992),
Sefam Olsun (1993),
Alaturka 1995,
Alaturka 2000 idi. Ersoy'un filmografisinde
Sıralardaki Heyecan (1976),
İşte Bizim Hikâyemiz (1978),
Asrın Kadını (1985),
Yaşamak İstiyorum 1 (1986),
Yaşamak İstiyorum 2 (1986),
Biz Ayrılamayız (1988) gibi filmler bulunuyor.
DARBENİN 'TRANSANDANTAL' MAĞDURU
Bülent Ersoy, 12 Eylül darbesinden sonra apolitik bir imaj çizmek şöyle dursun, politik ve muhalif bir çizgiyi benimsedi. Daha doğrusu sistem onu makbul görmediği için ister istemez muhalif bir tutum sergilemek zorunda kaldı. Çünkü Haziran 1981'de diğer travesti ve transseksüel sanatçılarla birlikte sahne yasağı almıştı.
Darbeden sonra hâkime hakaret edince tutuklandı ve Buca Cezaevi'ne gönderildi. Darbe rejiminin o dönemde arabeski bile yasakladığı düşünülürse travesti ve transseksüellere yönelik sansür pek de şaşırtıcı değil.
Bülent Ersoy, kendini 12 Eylül mağduru olarak gördüğü için şimdilerde 12 Eylül rejiminin lideri Kenan Evren'in adını bile anmıyor, ona 'Marmaris'teki ressam' diyor. Şaşırtıcı bir tepki değil. Çünkü insan en ideolojik tutumu cinsellik konusunda benimser. Ersoy da, geçirdiği ameliyattan ötürü kendisine sahneyi yasaklayan Evren'e öfkeli olmakta kendince haklı.
Cinsiyet değiştirdiği için darbe rejimi tarafından dışlanan Bülent Ersoy'a o dönemde Fransız hükümeti kapılarını açmıştı. Fransa 1980'li yılların başında Ersoy'a vatandaşlık teklif etti. Eğer o dönemde Fransa'ya iltica etseydi Ersoy'a bir malikâne de verilecekti. Ancak Ersoy bu teklifi reddetti.
Bülent Ersoy, yine o yıllarda hem icra ettikleri sanat türünün özdeşliği, hem de cinsel tercihlerindeki benzerlikten ötürü hep Zeki Müren'le mukayese edildi. Mukayese edildikleri dönemde Müren'in 'Türkiye'nin en büyük erkek sanatçısı', Ersoy'un ise 'en büyük kadın sanatçısı' seçilmesi Aziz Nesinlik bir kara mizah durumudur.
Birbirlerine çok benzemelerine rağmen aralarındaki en büyük fark Zeki Müren'in mavi, Bülent Ersoy'un ise pembe nüfus kâğıdı taşıyor olmasıydı. Ersoy pembe nüfus kâğıdını, 1983'te Turgut Özal'ın başbakan olmasından sonra çıkarılan kanunla alabildi.
Kadınlığı, genetik olarak değilse de resmiyette elde ettikten altı yıl sonra 13 Ekim 1989'da Adana'nın Eski Baraj semtinde bulunan Genç Eğlence Tesisleri'nde istediği şarkıyı okumadığı gerekçesiyle kabadayı Hacı Tepe tarafından vuruldu. Tepe, sırf Çırpınırdı Karadeniz adlı şarkıyı okumadığı için Ersoy'a mermi yağdırdı. Mermilerden dördü, Ersoy'un vücudunun çeşitli yerlerine isabet etti. Ersoy, eğlence tesislerinin hemen karşısında 'dönemin Adanası'nın en iyi özel hastanelerinden biri olduğu için erken müdahale sayesinde kurtarıldı. Ancak bir böbreğini kaybetti. Ersoy, yıllar sonra kurşunlama olayı için "Bir gençlik hatasıydı, o duayen ellerinden öperim," diyen Tepe'yi affetti.
POPSTAR ALATURKA İLE GELEN POPSTARLIK
Bülent Ersoy'un yeni kuşaklar nezdindeki popülaritesini 2000'li yılların sonuna doğru dozu giderek artan 'popstarlık' performansına bağlamak yanlış olmaz. Ersoy özellikle Popstar Alaturka'da jüri üyesi olduğundan beri aşkları, demeçleri, kılık kıyafeti ve Marilyn Manson'a benzetilmesine neden olan gotik makyajı ile her daim gündemde kalmasını bildi. Bu nedenle bir zamanlar Türk Sanat Musikisi'nin büyük sesi olarak anılırken şimdilerde bir 'pop ikon'a dönüştü. Kimi zaman Popstar Alaturka'daki jüri üyesi arkadaşı Ebru Gündeş'e, kimi zaman Muhteşem Yüzyıl'ın Hürrem Sultan'ı Meryem Uzerli'ye özendi. Saçıyla, makyajıyla onlara benzemeye çalıştı.
Ersoy, 'mimetik arzu'su çok gelişmiş, başarılı bir taklitçi. Dişiliği de bir taklit. Botoksla şişirilmiş elmacık bölgesi, Afrika'dan ithal dudakları, takma kirpikleri, Kim Kardashian'ınkini aratmayan irilikteki göğüsleri ve Dracula tırnaklarıyla etrafta bir grotesk insan şaheseri gibi dolaşıyor. Ve yalnızca cinsel kimliği ile değil, bütün bu aykırılıklarıyla, yani tekmil varoluşuyla 'transandantal', yani 'aşkın' biri. Onca aykırılığı yetmezmiş gibi aşkı da kendinden 40 yaş küçüklerle yaşamayı göze alabilecek kadar…