Bir
itirafla başlayalım: Yazıya paradoksal bir başlık verdik, ki okur bu paradoksu anlamak için yazıyı başından sonuna kadar okusun. 'Bir Ankara polisiyesi' olan hadiseyi sondan başlayarak anlatalım. Bundan dört yıl önce, 25 Şubat 2009'da Ankara Dikmen'de karlı bir gece bir el silah sesi duyuldu. Silahtan çıkan mermi, hayatı boyunca birkaç yüz sandık mermi yaktığı için silah sesine alışkın olan özel harekatçı polis şefinin sağ şakağından girip arkadan çıktı. Karlara saçılan kanların, doku parçalarının ve bilumum delilin,
CSI (Crime Scene Investigation) dizisinde gördüğümüz türden titiz bir olay mahalli incelemesine konu olmadığı yönünde şüpheler var. Kasıt mı, ihmal mi, takdir sizin. Emniyet âleminde özel harekatçıların, olay yerindeki kanıtların korunması hususunda yeterince hassas davranmadıklarına inanılır. Bu yüzden herhangi bir kriminal vakada olay mahalline -bu, pek olmaz ama- olay yeri inceleme ekiplerinden önce özel harekâtçıların gitmesi pek arzulanan bir şey değildir. Yaptıkları iş gereği 'ince iş'lerden anlamayan özel harekâtçıların delilleri istemeden de olsa karartması ihtimali vardır çünkü. Bunu nereden mi biliyorum. Devlet içindeki bir yapılanmanın (12 Şubat 2012'de yazdığım yazıda bu yapılanmaya 'paralel devlet' adını vermiştim. Daha önce KCK için kullanılan bu kavram, bu yapılanmayı ifade etmek amacıyla da kullanılır oldu) gizli faaliyetlerini deşifre ettiği için inandırıcı olmayan gerekçelerle cezaevine konulan polis şefi Hanefi Avcı, özel harekâtçıların istemeden de olsa olay yerindeki delilleri yok edebileceğini vaktiyle bana anlatmıştı. Nasıl öldüğü konusunda şüpheler bulunan bir özel harekatçının sır ölümünü aydınlatabilmek için titiz bir olay yeri incelemesine ihtiyaç duyulması anlamlı bir tesadüf. Ne var ki, Behçet Oktay vakasında bu özenin gösterildiği söylenemez. Aksine zihinlerde soru işaretleri yaratacak ölçüde özensiz bir olay yeri incelemesine konu oldu Oktay'ın cesedinin bulunduğu yer. Oktay öldüğünde yanında Halil Kesici adlı bir şahıs vardı. Kesici, Oktay'ın sevgilisi olduğu belirtilen Nergis Kesici'nin kardeşiydi. Oktay'ın karısı da eşinin Nergis Kesici ile ilişkisini biliyordu. Evli, üç çocuklu olan Oktay; yıllardır ilişki yaşadığı Kesici'yle de 'paralel aile' kurmuştu. (Devletin paraleli olur da -Marksist terminolojiye göre devletin çekirdeği kabul edilen- ailenin paraleli olmaz mı!)
'BİR ANKARA POLİSİYESİ'
Olay gecesi Behçet Oktay'ın yanında olan Halil Kesici, 'adam öldürmek' ve '6136 Sayılı Kanun'a Muhalefet' suçlarından ömür boyu hapisle yargılanıyordu. Geçtiğimiz Perşembe beraat etti. Daha önce, sıradan bir intihar vakası diye kapatılan Oktay dosyası 2011'de yeniden açılmıştı. Zira Oktay'ın ölümü, hayal gücünün hiçbir katkısı olmadan da iyi bir polisiye roman plotu (olay örgüsü) malzemesi teşkil edecek cinstendi. Her şeyden önce svap incelemesinde (atış artığı, yani barut kalıntısı alma işlemi) olay sırasında Oktay'ın yanında bulunan Halil Kesici'nin her iki avucunda da barut izine rastlandı. Bu, elbette Kesici'nin Oktay'ı vurduğu anlamına gelmez. Mesela Oktay'ın intiharını önlemek için tetiği çekmeden önce elini onun silahına atmış olabilir. Ancak Kesici'nin "Kendini vurduğunu görmedim, görsem silahı elinden alırdım," mealindeki açıklaması hesaba katıldığında avcundaki barut izi kuşku yaratacak cinsten. Bir başka ilginç gerçek, Behçet Oktay'ın kaburgalarında kırık tespit edilmesiydi. Bilirkişi raporuna göre kaburga kırıkları Oktay henüz canlıyken meydana gelmişti. Yine otopsi raporuna göre Oktay'ın kanında yüksek miktarda (268.96 mg/tdl) alkol çıktı ve ayrıca burnunda herhangi bir kokain artığı olmadığı halde kanında kokain (104 Nanogram/milimetre) bulundu. Büyük bir ihtimalle kokain, Oktay'ın vücuduna, kendi iradesi dışında (mesela içkisine karıştırılarak) girmişti. Bu da cinayet şüphesi doğuran bir bulguydu. Bitişik atışla intihar ettiği söylenen Oktay'ın ise avucunda değil, el üstünde atış artığı bulunmuştu. Oktay solaktı, ancak intihar ettiği doğruysa silahı nasıl sağ şakağına dayamıştı. Oktay'ın silahı hep sol eliyle kullandığını, internetteki atış talimi fotoğraflarında silah tutuş biçimine bakarak bile anlamak mümkün. İntihar ederken neden sağ elini kullansın? Olayla ilgili kuşkulu noktalar o kadar çok ki, bir kısmını yazının kutusuna sakladık. Devamını oradan okuyabilirsiniz. Behçet Oktay'ın avukatı Şenol Özer, bütün bu kuşkulu noktaları dava sürecinde mahkemeye sunduğu dilekçede belirtmişti. Ancak bu kuşkular giderilemedi. Aksine mahkeme, sanık Halil Kesici'nin suçunu sabit görmedi ve soruşturmanın genişletilmesi talebini de reddetti. Behçet Oktay'la ölümünden bir ay kadar önce telefonda bir röportaj yapmıştım. Özel Harekât'ın Susurluk olayıyla birlikte anılmasından çok rahatsızlık duyduğunu söylemişti. Bir özel harekâtçı olmasına rağmen, muhtemelen kendisinin öldüğü olay yeri ile ilgili incelemenin daha özenli yapılmasını isterdi. Soruşturma da daha özenli yürütülebilirdi, dava da daha etraflı görülebilirdi. Öyle olsaydı sonuna kadar okuduğunuz yazıya paradoksal bir başlık verilmez, hatta muhtemelen bu yazı yazılmazdı.
SİLAH MUAMMASI
Oktay'ı öldüren silahın hangisi olduğuyla ilgili de kuşkular var. Olay yeri inceleme raporlarına göre silah Smith Wesson'dı. Bir 44'lük Magnum... Ne var ki Oktay'ın ailesi, olay yerinde çok barut izi olduğu için cinayetin, atış artığı bırakmayan revolver ile işlenmediğine inanıyor. Baz istasyonu kayıtlarına göre Oktay'ın telefonunun, cinayetten sonra Emniyet'ten çıkması ve açılması da halen aydınlatılamamış bir muamma. Ayrıca olay yerinde Oktay'ın arabasının üstünde doku yokken, araç emniyetin otoparkında iken bir doku parçası görülüyor. "Bu parça sonradan mı oraya geldi?" sorusunu sormak yerinde olur. Nitekim olay yeri incelemesi sırasında çekilen videoda "Doku parçasını sol tarafa mı koydunuz?" sözü duyuluyor. Aynı videoda tanıklardan birine, "Silah sesi duydun tamam mı?" denilmesi de olayla ilgili kuşkuları artıran bir başka faktör.
FERHAT ÜNLÜ