Cannes
mezalimi iyi bilinir; korumaların, filmlerin veya havanın azizliği eksik olmaz. 20 filmlik Altın Palmiye yarışı derseniz, 'düzeyli ama olağanüstü değil' lafı dilimize pelesenk oldu.
Ödül töreni bu akşam, heyecan dorukta. Bu satırlar yazılırken Roman Polanski ve Jim Jarmush'un filmlerinin de aralarında bulunduğu beş filmi görmediğimizi not düşerek akşam kim ödüle uzanabilir bir bakalım.
TUHAF AİLELER!
Bu yıl Cannes tarihinin yazmadığı kadar yağmura maruz kalan gazetecilerin çilesi, Tunus asıllı Fransız Abdellatif Kechiche'en
La Vie d'Adele filminin basın gösteriminde normalden de geç açılan kapılar yüzünden zirve yaptı. Oscar'lı genç star Jennifer Lawrence gibi bir günde dört defa kıyafet değiştirme şansımız olamadığından üç saatlik filmde giysilerimiz üzerimizde kurudu, ama 'teselli' iyi bir film olarak geldi. Kechiche gençler arasındaki enerji alışverişini iyi tespit eder, ama bu kez daha cüretkar. Hem lezbiyen aşkı ana akım sinemasının estetiğinden sıyırmış hem de herhangi 'tipik' bir ilişkinin tuzaklarını göstermiş. Genç oyuncular, Adele Exarchopoulos ve Lea Seydoux, ödülü kesinlikle hak ediyor.
Aileye duyarlı Altın Palmiye jüri başkanı Steven Spielberg'ün muhafazakarlığı bu filmi ödüllendirir mi bilinmez ama, bu yılın yarışma filmleri aile ve cinsel kimlik meselelerini dert ediniyor. Oscarlı yönetmen Aşgar Farhadi,
Bir Ayrılık'taki gibi yine boşanma aşamasındaki bir çift üzerinden aileyi saran huzursuzluk ve kuşku halini titizlikle anlatmış, ama Fransız kadına (Berenice Bejo) yüklediği vebal, sanki Doğulu erkeklerden daha fazla.
Coen Kardeşler'in, eleştirmenlerin şimdilik favorisi olan filmi
Inside Llewyn Davis, yönetmenlerin kara mizah yaklaşımlarına tekrar dönüşlerini müjdeliyor. Amerikalı bağımsız yönetmen Alexandre Payne, incelikli
Nebraska'da yaşlı baba ile oğlu üzerinden aileyi toparlıyor.
Yanındakine durup yakından bakmanın erdemini hatırlatan bu hoş yol filmi sabah sabah gözlerimizi yaşarttı, ama Altın Palmiye için yeterli değil. Filmde rol alan 76 yaşındaki aktör Bruce Dern'ün ödül şansı var. Takashi Miike'nin
Touch of Sin filmi de beğenilen yapımlardan biri.
Japon Kore Eda'nın
Like Father Like Son filmi hayatta kan bağının değil de kurulan ilişkinin önemini hatırlatmasıyla kıymetli ve Spielberg'ün 'seveceği filmler' listesinde birinci sırada. Amerikalı yönetmen James Gray'in bu kadar pohpohlanmasına hâlâ mana veremiyoruz.
Yönettiği
The Immigrant'ta Polonyalı göçmen Marion Cotillard'ın sağlam performası bir yana, her şey sıradan. Ünlü yönetmen Steven Soderbergh'in TV için çektiği
Behind The Candelabra, kalbi kırık şov insanı Liberace gibi süslü ve samimi. Michael Douglas'ın performası ise ödüllük. Fransızların 'haşarı yeteneği' François Ozon'un
Jeune&Jolie'nin ise ödül şansı zayıf.
HAYAL KIRIKLIKLARI!
Paolo Sorrentino'nun
La Grande Belleza, büyük beklentilerle Çad'dan gelen
Grigris beklentinin altında filmler. Festival öncesi köpürtülen, Danimarkalı yönetmen Nicolas Winding Refn'in
Only God Forgives filmi
, Tanrı'ya havale edilecek kadar kötü!